Bleach – Soluksuz Aksiyon İsteyenleri Böyle Alalım
Popülarite bakımından ele aldığımız zaman sanıyorum Shounen kategorisindeki mangalar diğer türlere göre daha fazla takipçi kitlesine sahip. Barındırdıkları aksiyon dozajı ve eğlenceli karakterleriyle hedef kitlelerinin üzerinde ve altında yaşlarda çok sayıda seveni olan bir tür olduğu aşikar. Japonya’da her yıl yapılan en çok satanlar listelerinde genellikle bu türdeki serilerin başı çekmesi boşuna değil. Bu yazıya konuk olacak olan mangada bunlardan, en iyilerden bir tanesi. Hem de en sevdiğim üç mangadan biri olan Bleach.
Seri hakkında ayrıntılı konuşmaya geçmeden önce eserin yaratıcısı hakkında bir şeyler yazmak istiyorum. Tite Kubo, genç yaşında yaptığı çizimlerle hem etrafındaki insanların beğenilerini toplamış hem de haftalık Shounen Jump’ın dikkatinden kaçmamış bir isim. 2001 yılında Bleach çizmeye başlamadan evvel yine aynı dergi için one-shot çalışmaları ve Zombie Powder adında bir seri çizmişliği de var. Fakat Zombie Powder adlı serinin çeşitli nedenlerden dolayı yarım kalması yayıncıları Bleach konusunda çekingen davranmaya iter. Uzun uğraşlar sonunda yayınlamaya kadar vermeleri Bleach’in hem manga hem anime olarak fırtınalar estirmesinin önünü açar.
Yine mi Liseli?
Evet yine liseli. Kural şu: konu gerçek dünyada geçiyorsa ana karakterlerden bir tanesi liselidir. Adeta okullu ana karakter olayı Japon mangalarının şanındandır. Ne de olsa hedef kitle ile aynı yaş aralığı, en makul ve karlı seçim. Ne diyorduk; liseli evet. Efendim, Kurosaki Ichigo on beş yaşında turuncu saçları, soğuk ve vurdumduymaz tavırlarıyla ana karakter olarak bizi karşılıyor. Her normal lise öğrencisi gibi yaşamanın yanında Ichigo’nun çok ilginç bir özelliği vardır. O, ölmüş insanların ruhlarını görebilmektedir. Çocukluğundan beri bu şekilde olan vaziyet onun için hayatı çekilmez kılacak noktalara kadar varır. Zaman zaman onlara yardım etmişliği de var şimdi hakkını yememek lazım. Anladığımız kadarı ile Ichigo’nun hayatının rutini bu şekilde. Yine böyle yardıma muhtaç bir ruhun işini gördüğü günün akşamı hayatının akışında büyük değişiklikler olur.
Gecenin köründe samuray kıyafetleri içindeki odasına dalan bir kız Ichigo’nun hayatını değiştirir. Ne oldu ne bitti derken kızın bir shinigami olduğunu öğrenir. Ölüm meleği manasına gelen bu terimi bir çok anime ve mangada gördüğünüze eminim. Her seride görev tanımları biraz farklılık gösterse de genelde aynıdır. Burada da adının Kuchiki Rukia olduğunu öğrendiğimiz sihinigami -ve türdeşlerinin- görevi ruhlara refakat etmek ve gerekirse kötü ruhları -yani hollowları- ortadan kaldırmak. Hayatı boyunca ruhlarla başı belada olan Ichigo birden bire kendisini bu ruh kovalamaca olayının tam ortasında bulur. Sorumluluk bilinci ile almasını beklediğimiz kararı sadece yapmak istediği için yaptığını söyleyerek shinigami olmaya ve hollow denen kana susamış ruhlarla mücadele etmeye karar verir.
Hem ailesini ve arkadaşlarını hem de tüm şehri korumak için savaşmaya başlar. Ancak zamanla girdiği mücadelenin çok daha büyük çapta olduğunu kavrar. Ölümün kol gezdiği mekanlarda ölümle burun buruna mücadelelere girer.
Samuray Tarzı Aksiyon
Aynen öyle. Bleach’in en sevilen yönü tam olarak bu samuray usulü dövüş sahneleri ki; kesinlikle her biri çok heyecanlı geçiyor benden söylemesi. Özellikle tadında bırakıldığını gördüğümüz bu karşılaşmalar bazı serilerde olduğu gibi onlarca bölüm sürmeyerek okuyucuyu sıkmıyor. Cidden bir dövüşü yirmi bölüme yakın okumuşluğum vardı, bitmiyor arkadaş. Ayrıca buradaki olay klasik aksiyon serilerindeki iyi adam ile kötü adam arasında geçen karşılaşmalar meselesi değil. Burada mesela bugün dövüştüğün birisi yarın öbür gün en sadık yol arkadaşın olabiliyor. Ya da birbirinizi öldürmeye yer aradığınız bir başkası ile aynı safta -gönülsüz de olsa- yer alabiliyorsunuz.
İyi ve kötünün durumun gereklerine göre şekil değiştirdiğini görüyoruz. Mangaka bu noktada şunu da çok iyi başarmış; yarattığı her karaktere tam anlamıyla hayat vermiş. Seri içerisindeki shinigami olsun insan olsun her bir karakterin, belli bir amaca yönelik yaratıldığı, serinin gidişatına olan etkileri ve ana karakter/karakterler ile olan etkileşimleri temponun sürekli olarak maksimum düzeyde ve serinin akışını koruyan bir seviye kalmasını sağlıyor. Karakter meselesinde inanın ilk ciltler çıtır çerez. Okumaya devam ettikçe insanın aklını başından alıyor.
Tite Kubo bir hayli geniş bir evreni okuyucusunun karşısına çıkartıyor. Evvela şunu söyleyeyim Bleach içerisindeki olayların cereyan ettiği mekanların, bölgelerin iyi takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Senaryoya, akışa olan etkileri bakımından özel bir dikkati hak ediyorlar. Misal insanların dünyası ile shinigami’lerin yaşadığı dünya/dünyalar arasındaki farklar meydana gelen bir olayın -çoğunlukla dövüşün- seyrini tayin ediyor. Mangaka bu evrenler, mekanlar arasındaki kurallar ile senaryonun akışını gayet uyumlu bir şekilde aktarmış.
Teknik olarak agresif çizgilerin kullanıldığını görüyoruz. Özellikle karakter tasarımlarında karşımıza çıkan bu özellikle serinin ruhuna uygun düşen seçim olmuş. Ekseriyetle köşeli çizgiler ve keskin hatların olduğu paneller, yukarıda bahsettiğimiz samuray temasıyla uyum içerisinde. Daha önceki yazılarda da bahsettiğim gibi manga okurken gördüğüm sahneyi -özellikle bir dövüş sahnesi ise- algılayabilmeyi isterim. Karışık kuruşuk, anlaşılmaz çizgiler ile dolu bir sayfa isteyeceğim son şey. Bleach bu noktada elinden geleni yaptığını okuyucuya gösteriyor. Zaman zaman bocalamasa daha iyi olacak elbette. Bunun dışında serinin içerdiği fazla dozdaki aksiyon kimilerine yüzeysel gelebilir. Daha derin kurgu arayanlar için mutlaka alternatifler var ancak Bleach’i Bleach yapanda bu birbirinden gaz dövüş sahneleridir. Bu nedenle seriyi takip ederken buna dikkat etmeli.
Bleach yayınlandıktan çok kısa bir süre sonra şöhreti ülke dışına taştı, Amerika ve Avrupa’dan çok büyük ilgi gördü. Öyle ki bu bölgelerdeki en popüler manga serisi olması muhtemeldir. Bunu sağlayansa tükenmeyen aksiyonu ve dillere destan karakterleri kuşkusuz. Ondan fazla cildi Gerekli Şeyler tarafından çevrilen ve çevrilmeye devam eden Bleach Türk okurunun da en sevdiği mangalardan bir tanesi olmayı başardı. Şahsen çevrilmesini en çok istediğim serilerden bir tanesiydi.