Buffy The Vampire Slayer – Sunnydale’de Güneşli Bir Gün
Angel’a geldiğimizde, keşke sonsuza kadar vampir kalsa diyorum bu karaktere. Sadece vampir olarak kalmasın, kötü olarak da kalsın mümkünse. Buffy’nin sevdiği tek adam 240 küsür yaşındaki Angel’dır. Kesinlikle gördüğümüz diğer dizilerdeki gibi sezon başına yeni bir sevgili düşmez. Angel’ın yerini de asla kimse dolduramaz zaten. Tabii ben olaya çok romantik de bakıyor olabilirim, ama görünen budur. Angel’ın ilk kez ruhunu kaybetmesinin ardından, okulda öğretmenine aşık olan, sonra da onu öldüren bir gencin hayaleti ortaya çıkar ve insanları o cinayetin yeniden sahnelenmesi için kontrol etmeye başlar. Sıra Buffy ve Angel’ın hayalet tarafından kontrol edilmesine geldiğinde unutulmaz bir sahne yaşanır. Adeta şiir gibi bir anlatım vardır bana göre o kısımda. O bölümden beri Angel’ın kötü adam olması taraftarı olmuşumdur.
İlginç karakterlerden bahsedip de ana karakterlerden bahsetmemek olmaz. İlk olarak Giles, İngiltere’deki Konsey’in Buffy’ye gözetmen olarak atadığı bir karakterdir. Sunnydale High’da kütüphaneci olan Giles, kütüphanenin altında Hellmouth olduğunun farkında değildir tabii. Tam yerine düşmüş olan Giles’ı ilk başta normal bir öğretmen ve gözetmen olarak görüyoruz, ama daha sonra kirli geçmişiyle geliyor ve biz de bu yanılgıdan kurtuluyoruz. Faith için Wilkins neyse, Buffy için de Giles o oluyor. İkinci Scooby Gang üyesi Willow da ilk başlarda sıradan bir nerd iken, zamanla kendisinin farkına vararak bir cadı olma yolunda ilerliyor. Tabii, 6. sezonda Dark Willow’a evrilmesi de bu yolda kaçınılmaz bir hal alıyor.
Gang’in vasıfsız elemanı Xander ise… Bildiğimiz etkisiz eleman. Kötü gün dostu tamam ama bugüne kadar tek faydası Buffy’nin sürekli kırılan dökülen eşyalarını tamir etmesi ve bolca espri yapması. Çoğu zaman davranışlarından dolayı oturup onun yerine utansak da biz onu öyle seviyoruz. Xander ile Cordelia’nın ayrılmasının ardından, işlevi erkeklere eziyet etmek olan iblis sevgilisi Anya’yı da seviyoruz. Ama Anya nasıl oldu da onca erkek arasından Xander’ı seçebildi buna anlam veremiyoruz tabii. Son olarak Oz’u ele almak gerekirse, kurtadam olmasına rağmen dizinin en normal karakterlerinden birisidir, diziye bolca renk katmıştır. Ama zamanla yerini Tara’ya bırakmak zorunda kalır.
Buffy’yi anlatmayı en sona sakladım açıkçası. Bana göre beyaz perde ve siyah ekran tarihinin en güçlü kadınlarından birisidir çünkü. Sevdiği adamı öldürür ama bir kere bile arkadaşlarının omzunda oturup ağlamaz. İki kez kendisi ölür ama yine hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalışır. Üzerindeki tonlarca ağırlıkta sorumluluk yüzünden üniversite hayatını bir kenara atıp fast-foodcuda bile çalışır. Her gün onlarca vampir ve iblisi öldürmesi, kıyametleri durdurması yetmiyormuş gibi bir de bunları yaşamak zorundadır. Annesini kaybettiğinde, kardeşi Dawn’ın ona neden hiç üzülmediğini sorduğu ve yanıtını da fazlasıyla aldığı sahne yine unutulmazlar arasındadır. Tüm bunlara bakınca ister istemez şöyle bir yeni nesil dizilere bakıyorum ve iyi ki ergenliğimde Buffy gibi bir karakter tanımışım diyorum. Bize mıymıntı olmayı değil, güçlü olmayı öğreten bir karakterdi çünkü.