Psikopata Bağlıyoruz

80’lerin sonunda DC Comics, eski kahramanlarını yetiştin okuyucular için yeni bir yaklaşımla tekrar yayınlamaya başlamıştır. Bu zincirin en başarılı halkasının Neil Gaiman tarafından modernize edilen Sandman olduğu aşikâr. Ülkemizde genelde gözden kaçan başka bir modernizasyon çalışması ise Mike Grell’in bu sefer hem yazıp hem çizdiği “The Longbow Hunters” ve devamında gelen modern Green Arrow hikayeleri olmuştur. Bir türlü kendini bulamayan kahramanımız bu seride tekrar baştan yaratılmıştır. Star City gibi farazi bir şehirden Seattle gibi gerçek bir şehre taşınan Oliver, artık komik cihazlar ve bildik süper kahraman imgelerinden tamamen arınmış, bildiğimiz normal oklarla suçluları acımadan öldüren, Batman’den ziyade Punisher’ı andıran bir anti-kahraman oluvermiştir. Grell’in Green Arrow’u son derece sert ve karanlıktır. Uyuşturucu ve ırza tecavüz gibi öğeler işlenirken, Green Arrow’un kendi kafasına göre adaleti ne kadar yerine getirebileceği sorgulanarak klasik kahraman kavramına eleştirel bir bakış getirilir. Bir kadın tarafından (Shado) bir erkeğin (Oliver) ırzına geçilen muhtemelen ilk ana akım çizgi roman da yine Green Arrow olur.

Shado ve Oliver

Green Arrow, Grell sonrasındaki yıllarda yine gençlere yönelik çizgisine geri çekilmeye çalışıldıysa da Longbow Hunters zamanındaki pek çok öğe Oliver Queen’in hikayesinde kalmıştır. Bugün Arrow dizisinin de özellikle ilk sezonunun bu dönemi kaynak olarak aldığı söylenebilir. Green Arrow bir avcıdır ve kötüleri avlar. Doğa üstü veya süper güçleri olan karakterler yoktur. Dikkatle incelersek bu serinin aslında bambaşka bir evrende geçtiğini bile söyleyebiliriz.

İşin özünde Green Arrow’un hiçbir zaman tamamen oturmuş bir karaktere dönüşmediğini söyleyebiliriz. Yıllar boyunca farklı yazarlar tarafından bir oraya bir buraya çekilen kahramanımızın kaderi çoğunlukla kendisine değil, DC’nin diğer çizgi romanlarına bağlı olmuştur. Seneler boyunca değişen Green Arrow yazarları içerisinde muhtemelen en ünlüsü Clerks, Chasing Amy ve Dogma gibi filmlerden tanıdığımız yönetmen Kevin Smith’dir.

The New 52

Ne var ki Smith’in üzerine düşen Oliver Queen’i diriltmek ve DC’nin hoşuna gitmeyen maceraların anılarını kahramanımızın zihninden silmekten ibaret olmuştur. Zira doksanlarda Superman’in ölümü üzerine çizgi roman dünyasında ölen kahramanlar kervanına kısa bir süre Green Arrow da katılmış ve Oliver Queen’in yerine oğlu Connor Hawke geçmiştir.

Zırt pırt değişen kahramanımızın son hali 2011 yılında DC’nin New 52 programı çerçevesinde neşeli ve zengin okçu olarak yeniden belirlenmiş olsa da Green Arrow New 52’nin en kötü çizgi romanları arasında halen sayılmaktadır.

Televizyonda da Batman’in Yedeği

Green Arrow popülaritesi az olmasına karşın kısmen O’Neil ve Grell dönemlerinin başarısı, kısmen de altın dönemden kalan ve pek çok önemli macerada yan karakter olarak rol almasından dolayı hep gündemde kalmıştır. Biraz da bundan dolayı olsa gerek Green Arrow beyaz perdede hiç boy göstermemiştir.

Smallville’de Justin Hartley’in canlandırdığı Green Arrow

DC’nin düzenli olarak çizgi filmler yaptığı muhakkak. Ancak bunları saymazsak Green Arrow’un ekranlarda ilk görünüşü “Smallville” dizisinin altıncı sezonuna denk gelir. İşin ironik tarafı “Smallville” yapımcılarının diziye yeni bir yan karakter olsun diye düşündükleri ilk kahraman Batman’dir. “Smallville”in Superman’in gençliğini anlatan bir dizi olduğu düşünüldüğünde Batman’in dizide gözükmesinin aslında daha mantıklı olduğu hemen anlaşılır. Zira DC evreninde Batman ve Superman arasındaki yakın dostluk herkes tarafından bilinmesine karşın çelik adamın Green Arrow ile böyle özel bir ilişkisi yoktur. Ne var ki planlanan yayın tarihinde DC’nin ana şirketi olan Warner Bros Batman karakteri için, bugün de devam eden, bir ekran ambargosu koymuştur. Christopher Nolan’ın Batman filmlerinin ortaya çıkmaya başladığı bu dönemde Warner Bros’un ortalıkta birden fazla Batman imajı yaratarak seyircinin kafasını bulandırmak istememesi normal olsa gerek. Kaderin bu cilvesi sonucu gerçek Batman’i diziye dahil edemeyen CW onun yerine Batman’e özellikleri açısından en yakın kahraman olarak Green Arrow’u seçmiştir.

İzleyiciler tarafından beklenenden çok daha fazla beğenilen bu Green Arrow, dizideki tüm karakterler gibi nispeten genç ve tecrübesizdir. Zaten konu, Clark Kent ile arkadaş olan Oliver Queen’in kişiliğinin gelişmesi ve ahlaklı bir kahraman olması üzerine döner. 2006 yılından dizinin sona erdiği 2011 yılına kadar Justin Hartley tarafından canlandırılan Green Arrow’un müstakil bir diziye sahip olması fikri aslında 2005 yılından beridir vardır ancak yaratıcı ekibin gerek pilot bölümü çekilen Aquaman, gerekse Green Arrow spin off fikirleri CW kanalı tarafından kabul görmez.

Stephen Amell’in canlandırdığı Arrow

2012 yılında yayınına başlanan “Arrow” dizisindeki Green Arrow ise Judd Winick ve Mike Grell dönemi Green Arrow’un bir amalgamı olmuş dersek çok da yanılmıyor oluruz. Aynı yapımcıların ürünü olmasına karşın Arrow’un hem hikayesi hem de evreni “Smallville”dekinden daha karanlıktır. Nolan’ın Batman üçlemesinin etkileri açıkça görülmektedir.

“Arrow”, kahramanımızın popülaritesinin doruk noktası olmuştur. Diggle gibi sadece dizide var olan karakterler kısa bir sürede DC evreninin parçası olmuş ve belki de “Arrow” dizisi bu sayede New 52’de son derece kötü başlayan Green Arrow’un özellikle 17. Sayıdan itibaren daha iyiye gitmesini sağlamıştır.

Sinema Umutları

“Arrow” dizisi kanaatimce Longbow Hunters ile birlikte Green Arrow’un başına gelen en iyi şey. Rahatlıkla anlayacağınız gibi B sınıfı ve çok da enteresan olmayan bir DC karakterini birden bire ilginç ve dikkate değer hale getirdiğini söyleyebiliriz. Ne var ki Warner Bros’un yapacağını açıkladığı 11 filmden herhangi biri Green Arrow filmi değil. Bir noktada Zack Snyder’ın bir “Justice League” filmi çekeceği kesin olsa da bu filmde Green Arrow’un yer alıp almayacağını şu an bilmiyoruz.

“Neden benim filmim yok ki?”

2017 Yılında vizyona girecek olan “Justice League”de yer alacak kahramanlar arasında Green Arrow anılmadığı gibi Green Arrow’u filmlerde kimin canlandıracağına dair bir açıklama da henüz yapılmadı. “Arrow” dizisinde kahramanımızı canlandıran Stephen Amell her ne kadar bu karakteri filmlerde de canlandırmak istediğini söylese de bu konuda herhangi bir gelişme olmuş değil. Ancak sinemada The Flash rolünü Ezra Miller’ın canlandıracağını biliyoruz. Oysa ki “Arrow” ile ortak olan televizyon evreninde bu karakteri Grant Gustin canladırıyor. Tüm bunları Warner Bros’un televizyon ve sinematik evrenin farklı olacağını söylemesiyle birleştirirsek Stephen Amell’in Green Arrow’u beyaz perdede canlandırma ihtimalinin oldukça düşük olduğunu söyleyebiliriz. Green Arrow filmlerde gözükürse muhtemelen farklı bir aktör tarafından canlandırılacak.

“Bazen Uzaktaki İnsanlara Yumruk Atmak İstiyorum”

DC’nin pek çok kahramanının günümüzde bir modernizasyon sorunu çektiğini ve eski havalarının kalmadığını söyleyebiliriz. Nadir de olsa eski kahramanlarına yeni bir soluk getirebilen DC, maalesef bunu Green Arrow için yapamadı. Belki bu konuda biraz haksızlık yapıyorum. Zira Green Arrow’un tarihi gördüğünüz gibi değişikliklerle dolu. Öyle ki elimizde sabit bir kahraman yok adeta.

Dizide onu da yapmadı değil…

“Böyle mi olsa? Yok yok böyle olsun…”  der gibi yıllar boyunca biz yap boz tahtasına dönüşen Green Arrow’un belki de Matt Fraction gibi bir yazara ihtiyacı var. Hawkeye’ın bir Green Arrow çakması olduğunu düşünürsek Green Arrow’un silver age kimliğinden hala sıyrılamayıp boks eldiveni okuyla anılması üzücü.

“Injustice”de doğal olarak Harlequin’in bile kendisiyle dalga geçmesi durumun vehametini ortaya koyuyor. “Arrow Cave (ok mağarası) ne ya? Quiver (Sadak) daha iyi bir isim değil mi?” diyor Harlequin haklı olarak. Yine de üzerine gitmemek lazım. Aynı hikayede boks eldivenli okun saçmalığını dile getirince gözleri dalıyor Oliver’in ve diyor ki:

“Bazen birisine yumruk atmak istiyorum ama uzakta oluyorlar”.