DC Süper Kahraman Dosyaları: Supergirl
Bugünkü konumuz; DC’nin Wonder Woman’dan sonra en sevdiğim dişi karakteri Supergirl. Bu yazı genel olarak orijinal Supergirl, yani Kara Zor-El üzerine. Ama ilerleyen kısımlarda hafiften Matrix’e de değineceğim. Karen Starr, Lois Lane ve Galatea için önümüzdeki yazılara bakacağız. Öncelikle;
Kara Zor-El Kimdir?
Kariyerine Supergirl ismiyle 1959’da, Action Comics #252’de başlamış bu hatun kişi, Superman’in kuzenidir. Yaratıcısı Otto Binder, tasarımcısı ise Al Plastino’dur. Otto Binder, dişi versiyon yaratma konusunda ihtisas yapmış bir adamdır, Mary Marvel ve Miss America da onundur. Yani tam bir “Karakter Tuttu, Hadi Dişisini de Yaratalım!” örneğidir.
Kara, Jor-El’in kardeşi Zor-El’in kızıdır. O da Krypton’ludur, ancak yaşadığı Argo City babası icat ettiği koruyucu kubbe sayesinde felaketten kurtulmuştur. Tabii bu göreceli bir kurtulmadır, kubbe sadece burada yaşayanların hayatta kalma sürelerini uzatmıştır ve bir gün korkunç bir meteor yağmuru gelir. Zor-El, kardeşinden örnek alarak kızını tuttuğu gibi Dünya’ya gönderir. Dünyalı kimliği Linda Lee Danvers’dır (Danvers, tıpkı Kent gibi onu evlat edinen ailenin soyadıdır).
Bu noktada, iki karakterin arasındaki büyük fark açığa çıkar. Kal-El, ailesini hologramlar dışında asla tanımamıştır, felaket sırasında henüz bebektir. Kara ise ergenlik çağındadır, sadece ailesini tanımakla kalmaz, felaketlere de şahitlik eder. Ancak, dünya -ya da dünyalı senaristler- ikisine de yaramaz. Son derece ütopik uygarlıklardan gelen iki çocuğun da kaderi, dünyanın o kadar evrimleşememiş ve sürekli birbirlerini yiyen insanlarını hizaya getirmeye çalışmak, arada da rastladıkları “özel” dünyalılara aşık olup açılamamak olacaktır. Özellikle Supergirl’ün bu yıllardaki fiziği de, kişiliği de son derece naiftir. Superman yetişkinken, Supergirl ergenliğinin sonlarında resmedilir. Ayrıca, dünyalılarla büyümüş kuzeni tarafından “Dünyada Süper Kahraman Olmak 101” şeklinde eğitilmeye başlanacaktır. Ne yani, o mu Superman’i eğitecekti? 1960’larda? Gülerler adama.
Supergirl, Her Bakımdan Superman’in Dişi Versiyonu mudur?
Dick Giordano’ya kulak verirsek, evet. Kendisi Supergirl’ün öleceği 1985’te yazılan Crisis on the Infinite Earths serisi için şöyle buyurur; “Yahu, biz bu karakteri Superman satışlarından nasiplensin diye yarattık. Sonra karakteri geliştirmek için bir şeyler yapıldı ama hep zorlama olarak kaldı ve şu an baktığımda, Supergirl’ün Krypton ve Superman mitosuna hiçbir katkısını göremiyorum…”
Crisis macerası aslen şunun için tasarlanmıştı; yıllar boyu yapılan eklemelerle Krypton geçmişi iyice karışmıştı. Ayrıca Superman’in personası da darbe alıyordu, çünkü Supergirl’ün varlığı onun “hayatta kalan son Krypton’lu” olmadığının kanıtıydı. Hem bu karışıklığı ortadan kaldırıp Superman’i tek Kryptonlu’ya indirgeyecek, hem de güzel ve trajik bir macerayı ateşleyerek satışları arttıracaklardı, durum win-win’di. Ayrıca 1984’te çekilen Supergirl filmi ilk iki Superman’in başarısını yakalamak şöyle dursun, gişede ağır bir hezimete uğramıştı.
Giordano haklı mıydı peki? Dönemin çizgi roman gidişatına bakılacak olursa, belki evet. Ancak Supergirl o kadar işe yaramaz bir karakter miydi? Kişisel fikrim, bu konuda Kara’ya haksızlık edildiği yönünde.
Crisis on Infinite Earths macerasında Kara Zor-El ruhunu teslim eder… mi acaba? Bence hayır. Crisis on Infinite Earths, bence Kara’nın doğduğu, en azından gerçek kimliğini bulmaya yaklaştığı seridir. Superman ve evrenin geri kalanını kurtarmak için hayatını feda ettiğinde, okuyucuları da, yaratıcıları da bu karakteri gerçekten sevdiklerini, sadece Superman’in dişi versiyonu olmadığını, daha fazlası olduğunu anlarlar. Ancak DC, uzun bir süre, 2004’e kadar tükürdüğünü yalamaz. Kara’yı ölü bırakıp, karakteri başka şekillerde diriltmeye çalışır. Bu da bizi Matrix ve Linda Danvers’a getirir.
Ama önce… 2004’te tükürdüğünü yalayan DC, Superman/Batman serisinde Kara Zor-El’i aynı orijin hikayesiyle getirir; hem de -bence en başından olması gerektiği haliyle- yaşça daha büyük, ütopik uygarlıkta daha fazla yaşamış ve bilge olması gereken Kara, en nihayet hak ettiği güçlü ve kararlı kişiliğe kavuşmuştur. Artık 30, yahut 50 senelik gecikme için yaratıcılarını affetmiş midir, bilemem.
New 52’de ise Kara yine Superman’den büyüktür, ancak bindiği uzay modülü Sibirya’ya düşmüştür ve hiçbir şey hatırlamamaktadır. Bebek kuzeninin dünyaya gönderilmesi üzerinden henüz bir kaç gün geçtiği yanılgısındadır. O yüzden Superman’i görünce kuzeni olduğuna inanmayarak saldırır.
Matrix de Neyin Nesi?
Gelelim biz Matrix’e, neden bu versiyonu yazıyorum? Supergirl titrini bir ara Lois Lane bile taşıdı yani. Doomsday’den o efsanevi yumruğu yiyen Matrix’tir de ondan. Matrix, aslen alternatif bir evrende kötü olmayan bir Lex Luthor tarafından yaratılmıştır ve Lex ona kaybettiği aşkı Lana Lang’in fiziğini ve hafızasını yüklemiştir. Zod ve ekürilerinin saldırısı altında kalan dünyayı kurtarmak için, Matrix’e yan evrenden Superman’i getirmesi görevini verir ve Matrix bunu başarır. Matrix ve Superman malum üçlüyü yenmeyi başarırlar, ama bu süreçte alternatif evrenin de ahı gitmiş vahı kalmıştır.
Superman, Matrix’i kendi evrenine getirir ve Kent ailesi ona Mae adını vererek bakar… Mae büyür ve Lex Luthor’la çıkmaya başlar. Yani Lex Luthor’un kendisidir ama oğluymuş gibi yapmaktadır (Cümleye gel, işin içine klonlama teknolojisi girdi mi hikayeler Yalan Rüzgarı’ndan beter sarpa sarıyor). Matrix aslen gri ve şekilsiz bir uzaylı görünümündedir, gerçek Supergirl’den farklı olarak biçim değiştirebilir ve telekinetiktir.
Mae, özellikle Doomsday kavgasında tek darbede yere serilse de, özellikle Superman’in ölümünün ardından çok önemli ve yararlı işler yapar, hatta bir süre Clark Kent’in kılığına bile girer. Ancak yaptıkları büyük oranda görmezden gelinir, çünkü insanlar kadınları birlikte oldukları erkeklerin üzerinden tanımlamaya meraklıdır.