DC Süper Suçlu Dosyaları: Doomsday
Süper suçlular kendince çeşitli motivasyonlara sahiptir. Bazıları zengin olmak, bazıları intikam almak, bazılarıysa basitçe dünyayı sonlandırmak isterler. Hepsinin bunun için çeşitli yöntemleri vardır ve yeterince akıllı ya da kurnaz bir kahraman tarafından bu işler bozulabilir.
Bir de doğal afet gibi süper kötüler vardır. Yıkımdan ve yok etmekten keyif alırlar. Tüm evren yanarken onlar bu işin tam ortasında yer almaktan keyif alırlar. Doomsday, bunların en üst örneğidir. Sırf yenmesi için tasarlanmış bir karakterdir.
Nereden Çıktı?
Eğri oturalım, doğru konuşalım. Superman’ın o zamana kadar olan rakipleri hep zekaya ya da Superman’ın basit zayıflıklarına odaklanan karakterlerdi. Lex Luthor, Toyman, Brainiac, Mr. Mxyzptlk yumruk atarak kolayca yenebileceğiniz karakterler değil. Metallo, Parasite gibi rakipler ise doğrudan Superman’ı güçsüz kılmaya yönelik karakterler. Hepsi için mevcut gücünün dışında şeyler yapmak zorunda. Zekasını kullanmak, yardım almak vs.
Çoğu zaman Superman “Eğer sadece yumruklarıma güvenseydim, kahramanlık kariyerim on dakika sürerdi” demiştir. Bunun üzerine, tüm gücünü göstereceği bir hikaye uzun yıllardır gerçekten beklenen bir şeydi. Ama bu bile Superman’ı gerçekten ilgi çekici kılmıyordu. Çünkü 90’larda, çizgi romanların Karanlık Çağında aşırı bir şiddet furyası dönüyordu, gücünü kullanmak istemeyen ve hatta sadece varlığı ile bile bu aşırı şiddetin önüne geçen Superman’ın ortadan kaldırılması gerekiyordu.
Fikir altyapısını anlattığımıza göre, hikayesine geçebiliriz:
The Ultimate
Doomsday, yüz binlerce yıl önce, hatta Superman’ın ataları Krypton’da evrimleşmeden önce orada yaşamış bir Kryptonlu. O sıralar galaksinin en tehlikeli yaratıklarının yaşadığı bu gezegenin yörüngesine gelmiş Bertron isimli bir bilim adamı, en mükemmel yaşam formunu oluşturmak için deneylere başlamıştı. Deneylerindeki canlıyı Krypton’a yolluyor, kısa sürede öldürüldüğünde kalanlarını toplayıp, canlıyı öldüren şeyin onu bir daha öldürmemesi için gereken modifikasyonları yapıp, klonlayıp geri gönderiyordu.
Bir süre sonra artık yaratık, kendi başına uzun süreler Krypton’da hayatta kalabilmeye, hatta (hem de son öldüğü şeye bağışıklık kazanmış olarak) kalan parçalarından tekrar dirilmeye başladı. Ancak artık o kadar çok ölüp dirilmişti ki, ölmemesi için gereken bileşenlerden biri de genlerinde ölüm anılarını taşıyıp durmasıydı. Belki de genleri o kadar karmaşıktı ki, bunlar kazara oluşmuştu. Kendisi, gerizekalı bir yıkım canavarı olmasaydı konuşup anlaşılırdı ama, ne yazık ki bunu bilemeyeceğiz.
Çok geçmeden sürekli ölüp durmasının sorumlusu olan Bertron’un uzay gemisine ulaşmayı başardı. Bertron’u da, yardımcılarını da öldürdükten sonra uzayda o gezegen senin, bu gezegen benim gezip önüne geleni öldürüp, türlere son vermeye başladı.
Çok detaylara girmeden, Green Lantern Corps’la karşılaşmasının, binlerce Lantern’in ölümüyle ve hatta bir guardian’ın kendini feda etmesiyle sonuçlandığını söyleyeyim. Bunu, şu sıralar popüler bir seri olan Injustice’da benzer şekilde kafayı sıyırmış Superman’e karşı da görüyoruz. Hatta Injustice’daki “orijinal olma kaygısından uzak” yapıyı bu şekil çalıntılarla görebiliyoruz.
Green Lantern Corps, bunu yok ettiğini düşünüyordu, oysaki aslında uzayda açılan bir boşluktan alakasız bir gezegene düşmüştü. Oranın soylularının yaşam güçleriyle tekrar öldürülüp (nasıl bir yaşam güçleri varsa artık) kuvvetli kablolarla bağlandıktan sonra uzaya yollandı ve ne tesadüfse dünyaya, hatta Amerika’da Metropolis’e yakın bir yere düştü (Vay canına!).
Burada kişisel bir not olarak, eğer ben yol yapma oyunlarında Superman kadar ağırlık yaratacak bir karakter yapsam, oyun yöneticisi de karşıma böyle uyduruk bir geçmişle bir yaratık çıkartsa oyunu bırakırdım. Ama iyi ki çelikten adamımızın sabrı benden yüksek.
Bu hikayenin uydurukluğu, sonradan çizgi filmlerde olsun, oyunlarda olsun, çeşitli yerlerde sürekli retcon‘lanmasıyla sonuçlanacaktı. Hatta New 52’de direkt başka bir geçmiş hikayesi var ama o bundan daha uyduruk ve nereden geldiği bilinmiyor deyip geçilmiş.