DC Süper Suçlu Dosyaları: Joker
Popüler kültürde kendisine böyle yer edinen bir başka süper suçlu bulamazsınız. Özellikle The Dark Knight filmiyle bizim toplumumuzda yer edinen bir karakterden bahsediyoruz: Joker. Dünyadaki en köklü çizgi roman karakterlerinden biri olan Joker’i tarihiyle, edebi ve felsefi yönleriyle inceleyelim.
Gotham Şehrinin Baş Belası, Şakacı Bir Katilin Tarihi
Ne Batman, Joker’siz, ne de Joker Batman’siz düşünülemez. 1940’da Batman’in okuyucuyla buluştuğu Detective Comics adlı çizgi romandan bağımsız kendi adını taşıyan ilk sayısında Robin’le beraber dövdüğü ilk düşman Joker’den başkası değildir. Batman’in yaratıcıları Bill Finger ve Bob Kane, yanlarında Jerry Robinson’la Joker’i çizgi roman alemine kazandırmıştır. Aslında Joker’i ilk sayıda öldürmeyi planlayan ekibe bir editör mani olmuştur. Bob Kane, Bill Finger’ında hakkını yediğinden, sürekli tüm işi üstlendiğinden Jerry Robinson’a söylediklerini ciddiye alamıyorum. Tıpkı Batman hakkındaki yasal sorunlar gibi, Joker üzerindeki kim yarattı, kim ne yaptı meselesini çözmeye hiç bir yazarının/çizerinin ömrü yetmedi. Fakat The Dark Knight filminde Robinson’ın danışmanlık yaptığını unutmamak gerek.
Joker’in ana ilham kaynağı Conrad Veidt’in oynadığı 1928 yapımı Gülen Adam (The Man Who Laughs) filmindeki Gywnplaine karakteridir. Batman#1 (1940) sayısında Joker’in geçmişinden bahsedilmez, bu da uzun yıllar boyunca hayranlar tarafından merak edilen bir gizeme dönüşür. Joker olmadan önce Red Hood adlı suçlu olduğu, 1951 yılında Bill Finger tarafından kaleme alınmıştır. Tarihini anlattıktan sonra karakterin kendisine dönüş yapacağız, okumaya devam.
1954’te Amerika’da yayıncılar arasında çizgi romanlara sınırlama getiren bir kod kabul edildi (Comics Code) ve tonu hafifleyen çizgi romanlarla beraber Joker de “şakalarla suç işleyen”, fakat gerçekten kimseye zarar vermeyen bir karaktere dönüştü. Hepimizin “NANANANANANA BATMAAAAN” olarak bildiği 1966 Batman dizisinde Cesar Romero tarafından canlandırılan Joker’in popüleritesi çizgi romanlardan uzaklaştırılmasına engel oldu, fakat çizgi romanların gümüş çağı boyunca Batman’le beraber yavaş yavaş kaybolmaya başladı.
Joker’in dönüşü, Batman’le beraber 1970’lerde, bronz çağda oldu. Eski psikopatlığına geri dönen “Suçun Palyaço Prensi”ni gerçek temellerinin bu zamanda atıldığını söyleyebiliriz. Çizgi romanlar bu dönemde gittikçe olgun kitlelere hitap etmeye başladığından Batman ve Joker hak ettikleri karanlık tondaki hikayelerine kavuştular. 80’lerde ise Frank Miller’ın Kara Şövalye Dönüyor (The Dark Knight Returns) ve Alan Moore/Brian Bolland’ın Öldüren Şaka (The Killing Joke) kitapları farklı Joker yorumlarının önünü açtı. Öldüren Şaka ve Ailede Bir Ölüm (A Death in the Family) ise Joker’in Batman’in yakın dostlarının dahi bu zıvanadan çıkmış katile karşı güvende olmadığı göstererek Batman için ne kadar tehlikeli bir düşman olduğunu kanıtladı.
Batman (1989) filminde Jack Nicholson’ın canlandırdığı Joker, Tim Burton’ın gotik tarzıyla beraber yıllarca sinema seyircisinin aklındaki Joker imajını oluşturdu fakat benim ve eminim ki birçoklarının gönlünde asıl taht kuran kişi Mark Hamill’dır. Star Wars’un Luke Skywalker’ı olarak da tanıyabileceğiniz Hamill, 1992’den günümüze Joker denilince akla gelen asıl oyuncudur. Bir filmde canlandırmamış olsa da, çoğu için gelmiş geçmiş en iyi çizgi film olan Batman: The Animated Series‘de karakteri seslendirmiştir. O zamanki başarısının ardından da Joker sesinin vazgeçilmez ismi olmuştur.
Günümüzde Nolan’ın Kara Şövalye üçlemesinde Heath Ledger tarafından canlandırılıp yeni jenerasyonlara, t-shirtler ve Facebook postlarıyla benimsetilmiştir. Çizgi roman cephesinde Scott Synder ve Greg Capullo ise Joker’in sembolik yönünü derinlemesine işleyen Aile’nin Ölümü (Death of the Family) ve Endgame hikayelerini yazmıştır.
Suicide Squad filmi çıktığı zaman bu yazıya bir güncelleme yapıp, Jared Leto’nun oynadığı yeni Joker hakkında da yorumlarımı yapacağım. Şimdi genel olarak bir özet geçtiğimize göre, karakterin kişiliğinden, temsil ettiği kavramlardan, arkasındaki felsefesinden ve tüm bu bahsettiğim mecmuaların etkisinden söz edebiliriz.
Bir Batman kolay yetişmiyor. Kendisinin süper güçleri olmasa dahi ne kadar yetenekli olduğunu biliyorsunuz. Joker de can düşmanının dişinin kavuğuna yetecek tehlikede olması gerekiyor. Suç dehası olması cepte tabii ki… Fakat Joker’i özel yapan onun şeytani zekası değil, psikolojik olarak korkunç bir temaya sahip olması.
Durdurulamaz Bir Güce Karşı Yerinden Oynamaz Bir Cisim
Komedi, insanların kafasını dağıtmakta kullandığı, vaktini geçirdiği, eğlendiği bir mecra. Fakat kara mizah, herkesin damak tadına uygun değil ve nedenini bilmediğimiz bazı kahkahalar ürkütücü olabiliyor. Joker “mizah” temasını kullanarak “rahatsız edici” bir imaj çiziyor. Yazarlarda bu imajı Batman’in temsil ettiği “düzen, ciddiyet, kanun” karşısında “kaotik” bir duruş olarak kullanıyorlar. Joker’in kullandığı “şaka” yöntemleri insanları korkutmak veya küçük acılar vererek yapan kişiyi güldüren taktikler aslında, tek farkı bunları ölümcül seviyelere çıkarması. Normalde su fışkırtan bir çiçeğin asit püskürtmesi, ateş edildiğinde “Bang!” bayrağını fırlatan tabancalar (Türkiye’de olsa boncuklu silahları nasıl değiştirirdi acaba?), şehir voltajı verebilen tokalaşma yüzüğü… Kurbanlarının gafil avlanmasıyla daha çok zevk alan bir seri katilden bahsediyoruz.
Joker’in gücünün psikolojik işkenceden geldiğini anlamak gerek. Tabii ki ilk yıllarında yazarlarının aklındaki Joker karakteri bu değildi ve yıllar içerisinden onlarca yazarın elinden geçen bir karakter olarak, 2016’dan geriye bakıldığı zaman bunu görüyoruz. Joker’in tarihinden önce bahsetmemin nedeni bu. 1940’lı yıllarda şaka araçlarını kullanmıyordu, seri katilliğini kaybettiği zaman karakterin ilginç bir tarafı kalsın diye yapılan değişiklikler fakat 1970’lerden itibaren çizgi romanların hikayelerde derinlik arayışına girmeleriyle ve günümüzdeki Joker’e ulaşmış oluyoruz.
Dediğim gibi, Joker yıllar içinde çok farklı yazarlar tarafından kaleme alındığı için “Force of Nature” (Doğanın Gücü) dediğimiz türde bir kötü adam. Batman’in tanınan bir başka düşmanı, Mr. Freeze’i örnek verelim: Adamın suç işleme amacı intikam ve karısını kurtarmak, fakat Joker böyle mi? Her çizgi romanda, her filmde (animasyonlar dahil) karakterin amacı farklı. Birinde Gotham’ı yok etmek ister, birinde Batman’i dize getirmek ister, birinde bazı insanları delirtmeye çalışır, yani bir karakter olarak Joker’in istediği şudur diyemeyiz. Yazarın seçtiği bir gücü, temayı, duyguyu, düşünceyi temsil eder. Joker’in geçmişi, geleceği, gerçek ismi falan bu yüzden anlamsızdır. Joker’le anlaşma yapamazsınız, neyi temsil ediyorsa onu gerçekleştirmek için elinden geleni yapacaktır.
E şimdi, Batman de insan iradesinin olabileceği üst noktayı göstermekte. Her zaman doğru olanı yapıp, adalet ve iyilik adına savaşmayı kendine ödev edinmiş bir kişi. Ne Joker, ne Batman, gayelerinden vazgeçebilecek, pes edebilecek karakterler değiller. İkilinin kapıştığı mecmualarda “bunu sonsuza kadar yapacağız” fikrini görürsünüz. Normal insanların üstünde, gri noktaları olmayan karakterler, dolayısıyla karşılaştıkları zaman bir orta nokta bulunamıyor ve kan çıkıyor. Dünya yok olma tehlikesindeyken bile Joker size yardım etmeyi kabul ettiyse, aslında bunun arkasında kendisinin bir çıkarı vardır: “Dünya yok olmasın, yoksa nerede kötülük yapacağım?” şeklinde bile düşünmez (istisnalar kaideyi bozmaz).
Joker’i diğer düşmanlardan ayıran olay işte budur: tanımı yürüyen psikolojik doğal afet. Tahmin edilemiyor, sadece önlem alabiliyorsunuz ve başladığı zaman durdurmanız zaman alıyor. Olan masumlara oluyor. Batman de bunu farkında olduğundan Joker’le karşılaşmaları Kara Şövalye için her seferinde bir sınav oluyor. Yıllar içinde Bruce Wayne’in vicdanında büyüyüp, şişen bir pişmanlık ve yük haline geliyor.