Düşmanlarının Vay Haline Bir Adam: Kasap

Türk çizgi roman yayıncılığı hakkında uzun uzadıya atıp tutacak değilim. Zira bu konuda çok fazla ehil değilim. Ancak ne zaman raflarda yerli bir çizgi roman görsem alıp okumak için fırsat kolladığım doğrudur. Çizgi romanın çok sevildiği ama yeteri kadar üretemediği ülkemizde yerli yapımlara öncelik vermeye çalışıyorum. Açıkçası bu zamana kadar okuduklarımın çoğu da gayet başarılı işlerdi.

Bu sefer ki yazımda da başarılı işlere dahil olan bir çizgi roman hakkında yazacağım. Sevdiğim tarzda agresif ve dikey çizgileri bolca kullanan, detaylar konusunda hem inatçı hemde oldukça başarılı işler çıkartan Selçuk Ören’in yeni serisi Kasap ile ilgili konuşacağım. Fasikül dediğimiz formatta yayınlanan seri bizi yepyeni bir kahraman ile tanıştırıyor. Kasap.

Yazıya devam etmeden Selçuk Ören’in bir önceki serisi -ki bu da çok iyidir- Şehzade Yangını için yazdığım yazıyı da şuraya bırakıyorum.

Şehzade Yangını: İstanbul Yanıyor!

Hedefi Uğruna Her Yerde

Şu ana kadar iki fasikülü piyasaya çıkan Kasap adlı abimiz maskeli, eli kolu ve de kemeri çeşit çeşit bıçakla dolu, gözünü budaktan sakınmayan bir eleman -suikastçi de diyebiliriz. Hedefi söz konusu olduğu zaman girmeyeceği/giremeyeceği delik, mekan yok. İlk fasikülde insan kaçakçılığı ve organ mafyalığını eş zamanlı olarak yapan bir gemide tanıştık kendisiyle. Gemideki bütün kötü adamların canına estetik bir şekilde okuduğunu görmüştük. İlk tanışma için mekan seçimi ilginç ve güzel olmuş. Ortalığın tozunu attırdı resmen. Ege Denizi’nin ortasında bir gemi, onlarca silahlı adam. Sadece bıçakları olan bir adam. Kasap milletin canına okuyor.

Poseidon Lojistik adlı bir firma ile görülecek bir hesabı olduğunu anlıyoruz. Düşman olarak uluslararası bir firmayı seçmiş. Kişiden ziyade bir markanın peşinde. Özellikle ikinci ciltte iyice belli oluyor. Bu sayıda hasımlarının peşinden, en azından ipucu bulabilmek adına mahpus damlarına düşüyor Kasap. Arayışının kim ya da ne için olduğunu şuan için bilmiyoruz. Lakin kullandığı “profesyonel” yöntemlerle çok geçmeden amacına ulaşacağa benziyor.

Bu arada serinin Kafesteki Kuş adlı bu ikinci cildinde Selçuk Ören’e yetenekli çizerler Uğur Ünsoy ve Ethem O. Bilgiç eşlik ediyor. Kasap’ı farklı çizgiler ile okumak oldukça keyifli oldu. Bu tarz yazar ve çizer ortaklıkları daima sevdiğim şeyler. Bundan en çok okur faydalanıyor, orası ayrı tabi.

Bir Poseidon Uğruna

Kasap serisi ilk duyurulduğu zaman heyecanlandığımı hatırlıyorum. Hele birinci cildinin kapağı al koluna dövme yap cinsinden olmuş. Köşeli ve sert çizgileri ile çok sevdiğim bir çizerin yeni bir macerasını okuyacak olmak elbetteki sevindirici bir haberdi. Çıktığı zamanda açıkçası hiç bir hayal kırıklığım olmadı.

Evvela söz konusu çizimler hikaye için sanırım en uygun yaklaşım. Karakterin kişiliği, agresif yapısı itibari ile ancak böylesi yakışırdı. Bunun yanında kullanılan renkler atmosferi biraz daha gergin hale getiriyor. Zira bir intikam hikayesi okuyoruz, cuk oturmuş. Aksiyon serilerinde oval çizgileri pek sevmiyorum. Bu demek değil ki bütün kareler aynı sertlikte olsun. Genel yapı olarak köşeli ve simetrik çizgiler birinci tercihim. Fasikül olarak okuduğumuz bu seride bu teknikle devam etmesi daha doğru olur diye düşünüyorum. Konuk çizerleri hariç tutuyorum tabi.

Bir arayış öyküsü söz konusu ama ardında cesetlerden yol yapmaktan çekinmeyen bir adamdan bahsediyoruz. İntikam peşinde, yüzü maskeli bir adam. Az konuşup çok iş görme prensibi üzerine hareket ediyor. Ne kadar çok ipucu o kadar çabuk Poseidon’u yakalamasını sağlayacak. Amacının ne olduğunu bilmediğimiz gibi Kasap kim onu da bilmiyoruz. Devam eden sayılarda netlik kazanacaktır elbet lakin az biraz şey bilsek fena olmazdı. İştahımız açılırdı okur milleti olarak.

Hikaye ile ilgili sevdiğim şeylerden biri de alternatif bir İstanbul okuyoruz. Örnek verince daha net anlaşılacak. Kasımpaşa futbol takımının Avrupa kupalarında oynadığı bir İstanbul ancak alternatif bir evrende var olabilir. Durumun bir diğer etkisi de hikayede geçen kişi ve kurumlar doğal olarak direkt olarak hayal ürünü oluyor. Bir karakter yarattıysanız üzerinde yaşadığı dünyayı da tasarlamak her zaman artı puan veriyor. Karakter ile hatırlayacağınız dünya farklı bir mekan olunca daha özel oluyor haliyle.

Adam Durmuyor

Harbiden de durmuyor. Gündüzleri bir ajansta çalışıp geri kalan vakitlerinde de çizgi roman çıkartacak enerji herkese nasip olmaz. Selçuk Ören tam olarak bu şekilde üretiyor. Nasıl yapıyor, ne ara hallediyor işlerini hiç bir fikrim yok. Ciddi bir efor söz konusu. Kendisine nazar değmesin demek boynumuzun borcu.

Şehzade Yangını gibi tarihi bir çizgi romanla başlayıp günümüz dünyasında geçen bir eserle kariyerine devam eden çizerin iki serisi de hala daha devam ediyor. Ve ikisi de çok başarılı yapımlar. Az önce bahsettiğim yoğun tempodan ötürü hızlı olmuyor haliyle. Bu konuda bir şikayetim yok. Ortaya çıkan işler kesinlikle beklemeye değer.

Ülkemizdeki en sevdiğim çizgi roman yayıncılarından olan Sırtlan Kitap etiketi ile okuyoruz Kasap’ı. Özellikle Türk çizerler ile çalışmayı seven yayınevinin bastığı her iş okunmaya değer nitelikte. Neil Gaiman’ın çocuk kitaplarını bile basıyorlar, daha ne olsun.

Yorumlar