Geçmişin Gölgeleri Arasında – Captain America: Winter Soldier
Sonradan sonraya çekilen filmle aldatıcı olabilecek denli isim benzerliği ve açıkçası Gerekli Şeyler’in ciltleri tam da aynı isimdeki filmin üstüne yayınlanmasından ötürü “Bu cilt filmle paralel mi?” derseniz cevap hayır! Zaten bu cilt basıldığında sinematik evren ortada yoktu bile. Aynı adlı filmden bahsetmeyi ayrı bir yazıya bırakarak açıklamak gerekirse, Winter Soldier’in tek bir odakta ilerlemeyen hikayesi var. Dürüst olmak gerekirse bu hikayeler sadece Captain America odaklı olmalarına karşın gerek sayıca fazla olmaları, gerekse de hikayeyi çektikleri yön açısından kafa karıştırıcı olabiliyor ama ben kısaca ve olayları kabataslak anlatmaya çalışayım: Sovyetler’in dağılmasının üstünden geçen yıllar sonrasında Red Skull, Soğuk Savaş zamanında yaratılmış, fakat bulunmalarıyla birlikte silah tacirlerinin tezgahına düşmüş projelerin peşindedir. KGB’nin gizli silah departmanı Kırmızı Oda tarafından yaratılan kusursuz suikastçi Kış Askeri’nden haberdar olan Red Skull, bir gün Sovyetler’i yeniden diriltmeyi ve daha fazlasını uman eski bir general olan Lukin’le pazarlığa oturur, ancak anlaşmaya varamaz, fakat Kozmik Küp’ün kendisinde olmasından ve Captain America’ya düzenleyeceği suikast için tüm hazırlıkları tamamlamış olmasından ötürü avantajlı tarafın kendisi olduğunu varsaymaktadır. Fakat o bile arka planda dönen oyunun büyüklüğünden habersizdir. SHIELD Manhattan’da patlak veren son olayı haber aldığında Steve Rogers da II. Dünya Savaşı zamanlarından kalma kabuslarla cebelleşmektedir. Paris, Londra ve Manhattan’da senkronize şekilde gerçekleşen ve hem AIM, hem RAID tarzı gibi görünen eylemlerin aslında bir paravan olduğu ortaya çıktığında Steve bundan uzun süre önce sona erdiğini düşündüğü tehditle bir kez daha yüzleşmek üzere İngiliz Kanalı’na döner. Sınırlı zamana karşı kişiselleştirmemeye çalıştığı bu savaşı kazanabilmesi için Kozmik Küp şarj olmadan önce tüm komployu ortaya çıkartması gerekecektir.
Hikayedeki aksiyon, süper kahraman çizgi romanlarını değil, daha çok yeni dönem aksiyon filmlerini anımsatıyor: Estetikten ziyade gerçekçi (Hani yanlış anlaşılmasın, bir süper kahraman çizgi romanı ölçütünde demek istiyorum). Steve Rogers’ın kusursuz bir asker olmasına rağmen dokunulmaz olmadığını ve sınırları olduğunu görüyoruz her şeyden önce. Öte yandan bu aksiyon segmentleri muhtemelen tahmin ettiğiniz kadar görkemli değiller. Bu yüzden de hikayeyi bir aksiyon beklentisiyle değil de, karanlık bir macera gibi okumanız daha doğru olacaktır.
Giriş faslında belirttiğimiz üzere, ana hikayenin sonradan yapılan bir derinleştirmesi olan Winter Soldier’da ana temayı Captain America’nın II. Dünya Savaşı yılları ve onun günümüz dünyasındaki yalnızlığı oluştururken belirgin bir başka temayı da Steve’in Bucky’in hala hayatta olduğunu öğrendiğinde onu geri getirmek üzere yaptıkları oluşturuyor. Daha minör konular içerisindeyse ajan Sharon Carter’in Steve’in dışarıya belli etmemeye çalıştığı hislerinden kaynaklanan gelgitleri ve Küp için oynanan entrikalar oluşturuyor. Cildin şaşırtıcı tarafı ise 1. cildin sonlarına doğru ana hikayeye bağlantılanma ve okuyucuyu şaşırtma açısından oldukça başarılı bulduğum, uzunluk açısından gayet tatmin edici ek hikaye oldu. Bu konuda fazla birşey yazmak istemiyorum zira sanırım büyük süprizi bozmak istemezsiniz.
İsminden anlaşılabileceği üzere ciltlerin kayda değer bir kısmı onun geçmişine odaklanıyor ve her cildin her 4-5 sayfasında bir göz ardı edilemez şekilde karşınıza çıkan bir şey var ki o da kuşkusuz Ed Brubaker’in II. Dünya Savaşı ve günümüz arasında göndermeler kurabilmesi, ayrıca Soğuk Savaş dönemi hakkında hayli inandırıcı tasvirler kurabilmesi: Haber küpürleri, güvenlik kamerası görüntüleri veya flashback/gerçek hayat arası geçişlerdeki deja vu’yu yazınsal anlamda desteklemeyi başarabilen bu yazın şeklinin çizgi romanları daha önce sadece birbirlerini tepeleyen maskeli adamlardan ibaret gören yetişkin okuyucular ya da ebeveynler için ideal olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda Brubaker’in Bendis gibi cümle arasına espri sıkıştıran, kolay okunup hızlı bir popülerlik trendi yakalamayı hedefleyen bir yazar olmadığının altını çizebiirsiniz.
Eksi vereceğim yegane konular Crossbones’un abartılı şekilde güçlü şekilde yansıtılması ve konu olarak bazen gerçekten kafa karıştırıcı olabilmesi, son dövüşün pat diye başlayıp bitmesi ve finalin cildi derleyip toparlayan net bir final olmayıp sonraki sonraki sayılar için bir cliffhanger’den fazlası olmaması. Yine de cildin ayrılan zamanın hakkını verdiğini söylememde herhangi bir sıkıntı yok.
Son sözlere gelirsek, Winter Soldier bilhassa ilk cildiyle tatmin edici bir çalışma. Soğuk savaş atmosferini harika şekilde yansıtmasının yanısıra, Steve Rogers’ın yalnız dünyasını müthiş şekilde işlemesi için bile okunmayı hakediyor. Eğer daha önce Captain America okumadıysanız, fikriniz oluşsun istiyorsanız veya belli bir yaşın üstündeki arkadaşlara hediye edip onları çizgi roman hobisine çekebileceğiniz bir yapım istiyorsanız Winter Soldier doğru seçimlerden biri denebilir.