Marvel Süper Kahraman Dosyaları: Jessica Jones
Stefan Zweig, “Marie Antoinette – Vasat Bir Karakterin Portresi” adlı biyografisinde şöyle der; “Olağanüstü güce sahip bir kahraman, bir deha, doğuştan içinde taşıdığı görev için fazla dar, fazla düşmanca bulduğu çevresiyle kavgaya giriştiği zaman olduğu gibi, örneğin Saint-Helana’daki dört duvar arasında boğulan bir Napoléon, sağırlığının zindanına hapsolmuş bir Beethoven. Ölçüsünü ve akacağı yönü bulamamış bir kişilik söz konusuysa bu her zaman, her yerde böyledir. Fakat vasat, hatta zayıf yaradılışta bir kimse dehşetli bir yazgının, kendini ezen, mahveden kişisel sorumlulukların karşısında kaldığı zaman da ortaya bir trajedi çıkar, ki trajik olanın bu türünü ben insani yönden daha duygulandırıcı olarak görmeye eğilimliyim. (…)
Vasat karakter ise daha yaradılıştan, barışçıl bir yaşama biçimine ayarlanmıştır, büyücek gerilimler istemez, gereksinmez, sakin sakin ve gölgede yaşamayı yeğler, rüzgarsız bir havada ve yazgının ılıman bölgelerinde; görünmez bir el, kendisini sarsıntılara itecek olursa işte bu yüzden direnir, bu yüzden ürküntü duyar, bu yüzden kaçar. Dünya tarihine ilişkin sorumluluklar istemez, tersine bunlardan korkar; çileyi aramaz, çile kendisine dayatılır; kendi öz ölçüsünden büyük olmaya içinden değil, dışarıdan zorlanır. “
Şimdi diyeceksiniz ki, bir çizgi roman karakteri incelemesinde Stefan Zweig’in ne işi var? Çok basit. Çizgi roman karakterleri uzun zamandır okurlar kendilerini yakın hissetsinler diye vasat karakterlere odaklanıyor. Yukarda okuduğunuz satırlar, onları neden daha çekici bulduğumuzun daha usta bir kalemden çıkmış özeti, hepsi bu kadar. Ancak, vasat karakterlerin bile öne çıkaran özellikleri olabiliyor; mesela Marvel’in en popüler karakterlerine baktığımızda genellikle zeki olduklarını fark ediyoruz. Çoğu akademik anlamda başarılı, pratik düşünebilen karakterler. Bu da çoğu insan üniversiteden bile zor mezun olurken gizliden gizliye bir hayranlık yaratıyor tabii.
Ancak vasatın da vasatı diyebileceğimiz karakterler de çıkabiliyor ki Jessica Jones bunlardan biri. Son derece sıradan bir kızken, Harry Potter’ın talihini aratmayacak şanssızlıklar yüzünden bir süper kahramana dönüşüyor. Peki başarılı bir süper kahramana dönüşüyor mu, sorulması gereken asıl soru bu ve cevabı ne yazık ki hayır.
Çoğu Ergen Şanssızdır, Ama Bu Başka Bir Şey
Düşünün ki, lisede bir çocuktan hoşlanıyorsunuz. Çocuk size çok iyi davranıyor, ama içten içe sevilmediğini bilen birinin ensesinde hissettiği o karıncalanmayla hislerinizi açıklamaya hazırlanıyorsunuz. Bu işi yapmak için bir laboratuar uygunsuz tabii ama, çocuk pek oralardan çıkmıyor. Derken, tam siz ağzınızı açtığınız anda çocuktan bir çığlık yükseliyor; elini bir örümcek ısırmış. Can havliyle mekanı terk ediyor, takip ediyorsunuz ama yakalayamıyorsunuz. O sırada bir kamyon tarafından ezilmekten ucu ucuna kurtuluyorsunuz.
İşte lisedeki ilk aşkı Spider Man olan Jessica Campbell’in hikayesi böyle başlıyor. O kamyon da neyse ki onu es geçip doğruca Matt Murdock’un karşısına çıkacak. Yetiyor mu peki? Tabii ki hayır.
Campbell’lar ailecek Disneyland’e gidecekler, çünkü aile babasının patronu Tony Stark cömert davranıp bilet vermiş. Ancak arabada kavga çıkıyor. Normalde bu tür durumlarda aile eğlence merkezinde biraz surat asıp sonra barışır, ancak Jessica’nın şansı devreye girince, üzerlerine radyoaktif malzeme taşıyan bir ordu konvoyu düşüyor, ailenin ruhuna el fatiha, bir tek Jessica sağ kurtuluyor, ama aylarca komada kalıyor. Uyandığında ise hastanenin dışında Silver Surfer ile Galactus savaşıyorlar. Yani, Marvel evreninde vasat olmak zor zanaat, insanı bir rahat bırakmıyorlar.
Zavallı kızın ailesi olmadığı için bir yetimhaneye yerleştiriliyor, kısa süre sonra da Jones ailesi tarafından evlat ediniliyor. Jones ailesi onu yine aynı liseye, yani Midtown’a yazdırıyor. Hani rüyanızda liseye döndüğünüzü görürsünüz ya, öyle bir şey olsa gerek. Sonra bir bakıyor ki, süper güçleri var?!
Güçleri?
Meğer radyoaktif malzeme yine yapacağını yapmış; Jessica artık süper güce ve dayanıklılığa sahip, ayrıca uçabiliyor. Meğer komadan uyanışı da Galactus’un saçtığı enerjiye bedeni tepki verdiği için olmuş. İlk uçuş denemesinde yüzüne gözüne bulaştırıp Thor tarafından kurtarılmasını da not düşelim, her genç kızın başına gelmez böyle şeyler. Burada şansının değiştiğine inanabilirsiniz ama öyle değil, çünkü Jessica’nın hayran olduğu süper kahraman Johnny Storm, yani Human Torch’dur.
Sonradan Jean Grey’in yardımıyla bir dereceye kadar psişik korumaya da sahip olacak, ama bunun için ödediği bedel çok ağır.
Süper Suçlu Sapık Çıkarsa
Jessica’nın başına musallat olan Purple Man’den bahsediyorum. Jess, bakar ki süper güçleri var Jewel kod adını alarak süper kahramanlığa soyunur ki seçtiği isimde meymenet yok, mesela Serkan Özay’ın açtığı bir Mutants & Masterminds rol yapma oyununda Jewel diye isim seçsem, ben de ikinci oturuma sağ çıkmam. Bunun üzerine Jessica’nın malum şansını ekleyince, bu bizi Zebediah Killgrave’e getiriyor.
Evet, çoğu süper kahraman şüphesiz dayak yiye yiye dövmeye başlar. Ama daha kariyerinin başında lokantada çıkan olayı bastıracağım diye bulaştığın manyağın zihin kontrolüne maruz kalırsan, hoş olmaz tabii. Üstelik Purple Man’in Jessica’nın üzerinde kurduğu bu zihin kontrolü tam sekiz ay sürer ve kızı hayatının dönüm noktasına taşır. vPurple Man hakkındaki detaylı dosyamız için:
Marvel Süper Suçlu Dosyaları: Purple ManAvengers!
Jessica, Avengers üyeleriyle karşılaşır, yani literal olarak. Purple Man, kıza Daredevil’a saldırmasını söyler, malum Daredevil’ın kostümü kırmızıdır. Jessica, yanlışlıkla Scarlet Witch’e saldırınca, bir süreliğine zihin kontrolünden sıyrılır, yani hayatta kalma içgüdüsü tabii, az önce bir Avengers üyesine saldırdın! Kız çok korkar ve kaçar. Tabii yine malum Campbell şansı, soyadını değiştirince kurtulamıyorsun ondan, Jessica’yı en esaslı iki Avenger bulur; Iron Man ve Vision.
Tabi sonrası malum. Jessica yediği dayaktan sonra yine komaya girer, ancak bu kez S.H.I.E.L.D. kontrolünde tutulur ve X-Men üyeleri, özellikle Jean Grey onun Purple Man’in yarattığı hasardan kurtulmasına yardım eder. Avengers’a katılması da teklif edilir, ancak reddeder.
Neden?
İşinde ciddi başarısızlığa uğramış çoğu insan gibi psikolojisi yerlerdedir de ondan. Hem başarısızlık hissi, hem de Purple Man’in zihin saldırıları nedeniyle artık kendi düşüncelerinin hangisinin gerçek olup olmadığını bilememektedir. Bedensel bir tecavüz yaşamamasına rağmen, bunu zihin yoluyla yaşamıştır ve buradaki tepkisi Jean Grey’in aylarca süren terapisine rağmen, tecavüze uğramış bir kadınınkinden farksızdır.
Post-travmatik stres teşhisi konan Jessica, Knightress (yine Jewel’dan iyi) adını alarak acımasız bir suç savaşçısı haline gelir, sonradan eşi olacak Luke Cage ile de bu dönemde tanışacak, Danielle adlı bir bebekleri olacaktır.
Ancak bu da uzun süreli olmaz ve Jess, Alias Private Investigations adı altında kendi dedektiflik bürosunu açmaya karar verir. Bu da bizi, Brian Michael Bendis’in yazıp, Michael Gaydos’un çizdiği Alias’a getirir. Netflix dizisi Marvel’s Jessica Jones, işte bu dönemde geçecek. Dizinin ilk ismi A.k.a. Jessica Jones’du, sonra değiştirildi. Jones’u Breaking Bad’den tanıdığımız Krysten Ritter, eşi Luke Cage’i Mike Colter, Purple Man’i ise şimdiden tam nota yakın verdiğim David Tennant canlandıracak. Luke Cage hakkında da detaylı bir dosyamız var:
Marvel Süper Kahraman Dosyaları: Luke CageAlias isminin tabii ki Jennifer Garner’in oynadığı J.J. Abrams yapımı Alias’la bir ilgisi yok. Evet, aynı yılda çıktılar yani 2001, ancak dizi olan çizgi romandan bir iki ay önce çıkmıştı.
Peki Marvel, o kadar karakteri varken neden Jessica Jones’u seçti? Bunun cevabı da çok basit. Jessica, eşi Luke Cage ve tayfası nispeten olarak yeni, içi pek az doldurulmuş oldukları için geliştirilmeye çok müsait karakterler. Ayrıca başarısız ve bunalımlı bir süper kahramanın dedektiflik bürosu açıp dava peşinde koşturması bir dizi için son derece çekici konu oluşturuyor. Buna Marvel’in film noir tadındaki dizi atmosferi de eklenince ortaya çıkacak şeyi az çok kafanızda canlandırabiliyorsunuz. Yani yazının başında verdiğim Zweig alıntısına geliyoruz; vasat bir karakter sadece başına sarılan olaylarla değil, kullanım şekliyle de gelişerek kendi sınırlarını zorlamaya başladı bile. Kısaca, Jessica Jones’un dizisi çekilen son “olağanüstü” dedektif John Constantine gibi fiyaskoyla sonuçlanmayacağını umut ediyorum. Daredevil’dan sonra Netflix’e güvenim tam.