Ne Oldu Sana Superman?

Eskiden ziyadesiyle çizgi roman okurdum. Saman kağıda uzun uzun maceralar vardı ben çocukken, küçük bir kitap tadında olurlardı. Köşedeki bakkaldan edinilirdi, pek öyle bir sırayla da yayınlanmazlardı. Ya da belki de bizim bakkalda durum öyleydi? Benim harçlığımın birikmesi ile haftalık yayın zamanı da tam örtüşmüyor olabilirdi. Sebepleri muhtelif, bir tedarik sıkıntısı vardı diyelim… O zaman çok da fazla ayırt etmeksizin okurdum çizgi romanları, gazetelerin verdiklerini de severdim, Kaptan Swing, Tommiks, Zagor filan. Ama kendi aldıklarım elbette daha değerliydi; Superman, Conan, Örümcek Adam, Kızılmaske, Mandrake, vs. alıp götürürlerdi beni uzaklara, olmadık yerlere…

Resim 17-4

Esas kahramanım her zaman Superman olmuştur ama; o masum, vakur, ahlak abidesi ve zarif haliyle. Ben süper kahramanları sevmeye başladığımda tayt giyerler, onunla da yetinmeyip donlarını da taytlarının üzerine giyerlerdi! Şimdi kendimizi ve süper kahramanlarımızı öyle düşünemiyoruz. Maazallah karizmalarına halel gelir… Artık “gerçekçi” olmak zorunda süper kahramanlarımız, ki bu önerme bir oksimoron zaten… Hem süper, hem de gerçekçi nasıl olunabiliyor aklım almıyor! (bkz. Batman Olmak Kaç Yıl Sürer?) İç şeytanları ile tepişen (ki buna aslında çok itirazım yok, derinlik katabiliyor karakterlere) ancak bunu yaparken ahlaki değerlerinden ödün veren, örnek alabileceğimiz rol modellerden çok uzaklaşan karakterler var artık süper kahraman saflarında. Bunun nedenleri eminim ki türlü türlüdür. Muhtemelen en büyük etmen süper kahraman tüketicisinin beklenti ve taleplerinin değişmesidir, ki bunu da hiç anlayamıyorum. “Herkes istediği şey olabilir, yaşasın özgür ve güçlü birey!” modern zamanlar kumpası altında daha normalleştirilmeye çalışılan süperlerin, işin özüne baktığınızda, biz alelade vatandaşlara hiç de yaklaştıkları yok. Geçim derdi olsa da Örümcek Adam süper zeki ve çevik, kalbi kırılsa da derisi çizilmiyor Superman’in, Bruce Wayne’in yaşadığı hayattan zaten bize ne. Zeus çok daha insana yakın bunlarla kıyaslayınca.

Daha güncel ekol ise (ya da gerçekçinin yeniden makyajlanarak sunulmuş hali) “karanlık” süper kahramanlar. Buradaki “karanlık” lafı süperimizin içindeki karanlığa atıf yapar bir halde. Aslında tayt üzeri don zamanlarında da süper kahramanlarımız çok korkunç fenalıklarla tepişirlerdi, ama ton “karanlık” olmazdı, şimdi öyle değil… Artık ana akım süper kahraman öykülerinde, çizgi roman olsun, film olsun çok daha karanlık öyküler gözlemliyoruz. Eskiden bu tip karanlık öyküler çeşni olarak ortaya çıkardı. Kahramanımızın alışılageldik davranışlarından bir sapmanın (bakın kırılma veya süperin değerler ağacının köküne hunharca indirilen bir balta demiyorum, sadece sapma…) altını çizen veya kendisini görmeye alışık olduğumuz dönemin dışında görmeyi sağlayan, karaktere lezzet katan çalışmalar olurdu. İstisnayı oluştururlardı, karakterin özünü bozmazlardı. Genellikle alternatif bir gerçeklik olarak sunulurlardı, “Bu karakteri nasıl bilirsiniz?” sorusunun cevabını değiştirmezlerdi.

Meramımı daha iyi anlatmak adına bir örnek vereyim: Batman: Öldüren Şaka son derece korkunç bir öykü anlatmasına rağmen kahramanlarımızın ahlaki pusulalarından şaşmadan öyküyü tamamladıkları bir şekilde biter, bu nedenle benim bu yazıda eleştirisini yapmaya çalıştığım “karanlık” öyküler sınıfına girmiyor. Buna karşılık mesela Tim Burton’un “Batman” isimli filmi son derece karanlık bir öyküdür, zira Batman’in milleti gözünü kırpmadan binaların tepesinden fırlattığına şahit oluruz. Devamında gelen süper kahraman filmlerine ise hiç girmeyeyim, derdim netleşmiştir sanıyorum.

Superman bile bundan etkilendi, kostümünün rengi karardı ve olmaması gereken oldu, elleri kanlandı… Ben şahsen çok üzülüyorum bu duruma, çünkü oğlum muhtemelen benim tanıdığım umut ışığı ve adaletin bel vermez savunucusu olarak tanıyamayacak Superman’i. Kal-el oğlumun ve akranlarının gözünde uçan, süper güçlü bir uzaylı olacak sadece… Onun küçüklüğünü benimkini şekillendirdikleri gibi şekillendirmeyecek süper kahramanlar, hatta belki okutmayacağım, izletmeyeceğim birçok şeyi kendisine, olumsuz etkilenmesin diye…

Diyebilirsiniz ki bu kararma çok da yeni değil ve hatta mesela “kimseyi öldürmeyeceğim” kuralı ile yaşayan pek çok karakterin çizgi roman geçmişlerinde bu kurallarını çiğnedikleri örnekler bulunuyor. Bu elbette doğru, ama daha önce dediğim gibi bunlar genellikle marjinal örneklerdi ve çok sıkı çizgi roman takipçileri dışındaki kişilere pek ulaşmıyordu. Günümüzde ise ciddi bir paradigma değişkliği var, zira görsel mecraların daha fazla kullanılmasıyla (özellikle Marvel ve DC’nin sinematik evrenlerinin popüler olmasıyla) süperlerimiz sokaktaki adamın yaşamına daha fazla girdi ve beğenilerini ve hayatlarını daha çok etkiler oldu.

Resim 17-2

“Gerçeği, adaleti ve Amerikan hayat tarzını koruyorum!” Böyle derdi Superman ben onu ilk tanıdığımda. ABD ile ilgili olan kısmını benim çocuk gözlerim zaten görmezdi/anlamazdı (zaten hedef kitle de ben değildim, ABD halkının kendisine örnek olmaya ve onlara olmaları gereken toplumu göstermeye çalışıyordu Superman), buna karşılık gerçek ve adalet için verdiği savaşı ve bu büyük savaşı verirken zarafetinden ve değerlerinden ödün vermemesi bana feyz vermiştir hep. O kadar gücüne rağmen kimseyi öldürmemesi doğru yolu göstermiştir. Ahlaki pusulamı sağlamlaştırmıştır.

Yorumlar