“Başkaları gibi değildim çocukluktan beri,
Görmedim başkalarının gördüğü gibi
Ortak bir pınardan almadım tutkularımı,
Aynı kaynaktan almadım kederimi.”

Hayatı çocukluğundan beri başkalarının gördüğü gibi görememiş kahramanlardan belki de kafası en karışık olanı Peter Stanchek’in bir kaçak olarak sürdürdüğü yolculuk, kendisi gibi olanların izini sürdüğü müthiş bir hikâyeyle, tüm hızıyla devam ediyor.

Harbinger macerası, Omega Rising kitabının ardından terini soğutmadan, yine Büyülü Çizgi Roman etiketi altında çıkan Asiler kitabıyla devam ediyor. Okurlar ve eleştirmenlerden hiç de fena yorumlar almayan serinin heyecan kat sayısı bu ciltte iyiden iyiye yükseliyor. Çünkü Harbinger Vakfı’ndan firar eden Peter Stanchek, güçlerini Vakıf bünyesindeyken aktive ettiği Faith Herbert ve çocukluk aşkı Kris’le birlikte kaçıyor, bir yandan da kendileri gibi olanları aktive etmek üzere zorlu bir işe girişiyorlar.

Asiler, ilk kitaptan farklı olarak bu kez ana karakterlerinin birinci ağızdan aktardıkları hikâyelerle ilerliyor. Öncelikle, Peter’ın fena halde âşık olduğu ve önceki hikâyelerde aşkına karşılık almak için davetsiz bir şekilde zihnine girdiği Kris Hathaway anlatmaya başlıyor. Peter’a oldukça kızgın olan ama hem olup bitenleri kendince anlamlandırabilme gereği, hem de belki içinde hâlâ bir parça etkin durumda olan zihin kontrolünün son parçalarının etkisiyle Peter’a yardım etmeyi seçiyor. Süper kahraman tanımına beden ölçüleri bakımından pek uymayan ama içinde gelmiş geçmiş tüm süper kahramanlara karşı sonsuz bir sevgi besleyen tatlı, tombul, geek kızımız Faith Herbert (namı diğer Zephyr) zaten kendisini aktive edip ona hayatının hediyesini vermiş olan Peter’ın kayıtsız şartsız en büyük koruyucusu ve dostu haline gelmiş durumda. Üç arkadaş, Harada ve Rising Spirit Projesi birliklerinden sıyrılıp ekibe yeni ama hayatın sillesini yemiş iki karakter daha katmak üzere yola çıkıyorlar: Bunlardan biri, çocukluğundan beri erkeklerin odağında olan ve erkek arkadaşının istismarına uğrayan afet-i devran Charlene Dupre (namı diğer Flamingo), diğeriyse oto tamircisi olan iri yarı ağabeyiyle bir atölyede – açıkçası daha ziyade kendi hayal âleminde – yaşayan John Torkelson (namı diğer Torque). Değişimi ve yeni hayatlarını, her ne kadar tehlikelerle dolu olsa da büyük bir hevesle sarmalayan tüm bu karakterlerin ortak özelliği, aktive olan güçlerinin kendilerini cehennem gibi hayatlarından kurtararak özgür kılması oluyor.

Harbinger serisinin 6. ve 10. sayılarını bir araya getiren bu ciltte bizlere anlatılan hikâye, karakterlerin dünyalarına girebilmemiz ve olup bitenleri her birinin gözünden görebilmemize imkân vermesi açısından oldukça keyifli bir yolculuğa çıkarıyor bizi. Bir ekibin ekip olma aşaması, bu yolda çekilenler ve tam vazgeçme aşamasına gelindiği anda yapılan fedakârlıklarla yola devam etme kararı alınmasına dair süreçler benim için her daim en çekici hikâyeler olagelmiştir. Aynı yolun yolcusu olan beş karakterin ilerleyen bölümlerdeki eylemleri geçmişleriyle bir şekilde ilişkilendirileceği için, karakterlerinin ve geçmişlerinin irdelendiği bölümler özellikle ve dönüp dönüp okunması gereken bölümlerdir bence.

Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, Faith Herbert öyle tatlı yaratılmış bir karakter ki, insanın onu sevmemesine, yaşadıklarıyla empati kurmamasına olanak yok. Kitaplar, çizgi romanlar ve geçmişte kaybettiklerinin anısıyla tamamen kendi dünyasında yaşamış bu dünya tatlısı kız, yeni gücünü en içten kabullenen ve gücünün değerini en çok bilen karakter şüphesiz. Zaten süper kahramanların dünyasına hiç de uzak olmayan ve kendi için ısrarla Zephyr ismini kullanan Faith, şanslı insanların hayatlarında mutlaka bulunan o her daim gülümseyen ve ne yaşamış olursa olsun her şeye “dolu tarafından bakan” güzel insanlardan biri gibi. O kadar gerçek.

Harbinger serisinin bir sonraki sayısı olan Harbinger Savaşları öncesi ekip tamamlanırken maceraya bir an evvel dâhil olmanızı şiddetle tavsiye ederim. Zira Harbinger beni şimdiden ziyadesiyle içine çekmiş durumda.

Herkese keyifli okumalar.