Scarlet Witch – Bir Cadı Hikayesi

All-New, All-Diffrent Marvel hareketiyle uzun süredir solo serileri olmayan, ancak Marvel Sinematik Evreni‘nde popülerlik kazanan karakterler tekrar kendi serilerine kavuştu. Bunlardan yakında vizyona girecek Doctor Strange‘den zaten bahsetmiştik. Bu sefer de 90’larda yayınlanan 7 sayılık mini serisini saymazsak ilk kez kendi serisine kavuşan Scarlet Witch’den bahsedeceğiz. 2015 yılında yayınlanmaya başlayan seri, bu yazıyı yazdığım sırada 11. sayıya ulaşmış ve hala da devam etmekteydi.

Sinematik evrene görece yeni katılmış bir karakter olsa da Marvel’ın ana çizgi roman evreni olan Earth-616‘da çok olaylı bir geçmişe sahip. Geçmişini çok bilmeden de seriden zevk alabilirsiniz ancak bunları detaylı bir şekilde öğrenmek isterseniz sizi karakter tanıtımı yazımıza alalım:

Marvel Süper Kahraman Dosyaları: Scarlet Witch

Okuduğum dönemlerde Scarlet Witch’i genellikle evrende büyük değişikliler yapmak için kullanıyorlardı. Bunu yaparken karakterine bir miktar odaklansalar da ancak asıl amacın aslında evrende değişiklik yapmak olduğu çok açıktı. Avengers Dağıldı hikayesinde oğullarının kaybından sonra yaşadığı ruhsal çöküntüyle beraber Avengers’ın dağılmasında büyük rol oynamıştı. Bu olayın ardından başlayan New Avengers ise yıllar boyu Marvel’ın ana olaylarında (Civil War, Secret Invasion, Siege vb.) baş rolde olan, en önemli serilerinden biri olmuştu. 2000’lerde Marvel okumak için ideal bir başlangıç noktası oluşmuştu böylece.

Bu olaydan bir yıl kadar sonra yayınlanan House of M hikayesinde ise Scarlet Witch “bütün” gerçekliği çevresindeki insanları mutlu edecek şekilde değiştirmişti. Gerçekliği eski haline getirirken de aşağıdaki ünlü repliğiyle dünyada milyonları bulan mutant nüfusunu 198’e düşürmüştü.

Etkisi yıllarca hissedilen ünlü repliği

Bu iki olayda da Scarlet Witch’in aile bağları büyük önem taşımış olsa da X-Men’in sinema yayın hakları Marvel’da olmadığı için kendisinin ve kardeşi Quicksilver‘ın mutantlarla bağı koparıldı. Gerçek babalarının Magneto olmadığı “ortaya çıktı”. Elimizdeki bu seriyse karakteri ne bir Avenger ne de bir mutant olarak ele alıyor. Bütün bu durumlardan bağımsız cadı kişiliğine odaklanıp, büyü odaklı bir hikaye anlatıyor.

Tek Şehirde Kısıtlı Kalmayan Hikaye

Seri, dünyadaki cadı büyüsünde (witchcraft) bir sorun olması ve Scarlet Witch’in dünyayı gezerek bu soruna bir çare araması üzerine kurulu. Sizin de muhtemelen farkettiğiniz üzere bu bayağı klişe bir ana konu. Özellikle aynı yıl yayınlanan Doctor Strange’de de benzer bir konu işlenmesi bunu daha da kötü bir hale getiriyor. Ama neyse ki seri ana konuyu sadece Scarlet Witch’e dünyayı gezdirecek bir bahane olarak kullanıyor. Neredeyse her sayı dünyanın farklı bir yerinde geçiyor ve bize oranın kendi yerel mitlerinden beslenen bir büyücü hikayesi anlatıyor. Yunanistan’da labirentte mahsur kalmış ünlü Minotaur’dan bahsederken, İspanya’ya geldiğimizde Engizisyon üzerine bir hikaye anlatıyor. Bunu yaparken korkusuzca “her” sayısında farklı bir çizer kullanıyor. Bu farklı çizerler kendilerine has tarzlarıyla gerçekten de o ülkeye has bir hikaye çıkmasına yardımcı oluyor. Bu yazıyı yazarken fark ettiğim çok güzel bir detay da, çizerlerin (en azından memleketlerini öğrenebildiğim kadarının) kendi ülkelerini çizmeleri! İspanya hikayesini bir İspanyol, Japonya hikayesini ise bir Japon çiziyor. Kendi adıma, bir yerin kendi efsanelerini anlatmak için gerçekten orayı bilen, orada yaşamış insanların seçilmesi fikrinden çok etkilendim. Günümüz çizgi roman dünyasında çoğu hikaye 5-6 sayı sürer ve bu hikayeler aslında her ay çıkan fasiküller yerine toplu bir halde ciltli bir şekilde okunmaya daha uygun bir şekilde tasarlanır. İşte böyle bir ortamda her sayısını farklı bir kişinin çizdiği, çoğu sayısı one-shot hikaye formatında olan bir seri yapmalarını daha da takdir ettim.

Yunanistan'la yemek üzerine tartıştığımız eski güzel günleri hatırlattı.

Yunanistan’la yemek üzerine tartıştığımız eski güzel günleri hatırlattı.

O kadar one-shot, bağımsız hikaye yanını övdüm ama serinin devam eden bir hikayesi, anlatmaya çalıştığı bir derdi de var. Seri aslında Scarlet Witch’in dünyayı gezerken Avengers ve mutant günlerini atlatıp kendini bulması ve bu dünyada tek başına ayakta kalma çabası üzerine kurulu. Bunu ise kendini tanımladığı temel şeyler üzerinden, yani bir kadın ve cadı olması üzerinden yapıyor. Yıllarca bir takımın dengesiz bir parçası olan, ikizi tarafından sürekli korunan Wanda’nın yerine erkeklerin dünyasında korunmaya ihtiyaç duymayan, güçlü, tek başına ayakta durabilen bir kadına dönüşmesini izliyoruz. Normal bir büyücü değil de cadı olmasına da seride bir çok kez vurgu yapılıyor. Çünkü cadılık kadınlara has bir olgu. Tanrıya ulaşmanın yolunun erkeklerden geçtiği bir dünyada kabul edilmemeyi, hor görülmeyi, yakılmayı anlatıyor. Hikaye süresince bu yeteneğinin sonradan kazandığı bir güç değil de asırlardır ailesinin kadınlarında olan bir yetenek olduğunu öğreniyor. Soyunun tarihte sürekli dışlanan, bir evi olmayan çingenelere dayanması ise bu konuların daha da vurgulanmasını sağlıyor.

Bunların dışında yaptığı her büyüyle ömrünün kısalması (çünkü her büyünün bir bedeli vardır) ve her zaman yanında olan (kendi ölümünden Wanda’yı sorumlu tutan) bir hayaletle dolaşması klasik, ama güzel kullanılmış büyücü temalarından. Biraz da yaratıcı ekipten bahsedecek olursak, serinin yazarı James Robinson’ı New 52‘nin başlarında yazdığı Earth 2’den tanıyoruz. Klasik kahramanlara farklı bir şekilde yaklaşan, cesur ve güzel bir işti. Serinin kapak çizimlerini ünlü Hawkeye serisiyle 2 Eisner kazanan David Aja yapıyor ve kendisi bu sene de Karnak ve Scarlet Witch kapaklarıyla 3.kez ödülü kazandı. Kısacası satışları çok da iyi gitmeyen, muhtemelen bittikten sonra değeri anlaşılacak bu seriyi herkese tavsiye ederim.

Yorumlar