Şemsiye Akademisi’nden Yükselen Ölümcül Notalar: Kıyamet Senfonisi
-
Özge Nur Küskün
- Çizgi Roman
- 28 Haziran 2015
“Farklı olmakta sakınca yoktur.”
Bir çizgi romanı satın alırken, ilk bakışta gözünüze çarpan ve “neyse ya şimdilik kalsın, durumum müsait değil” diye vazgeçseniz bile yine kendinizi fiziksel kopyayı kucağınızda tutup kasaya yönelmiş vaziyette bulmanıza neden olacak şeyler vardır. Özellikle benim gibi fiziksel kopyayla temas meselesine kafayı takmış olanlar, neşriyatı beş duyu organıyla algılayanlar için hazine niteliğinde bir seri “Şemsiye Akademisi (The Umbrella Academy)”.
İtiraf etmem gerekir ki, serinin ilk kitabı “Kıyamet Senfonisi”nin ilk etapta gözüme çarpmasının en büyük nedeni harikulade kapağıydı. Elime alıp çizimlerine baktıktan – ve elbette bir Özge klasiği olarak kokusunu doyasıya içime çektikten – sonra arka kapak yazısını okumak, iki cildi birden satın almam için yeterli oldu. Övgü yazılarını, eserin aldığı onlarca ödülü ve elimde okumak için oldukça geç kaldığım bir eseri tutmakta olduğumu daha sonra anladım tabii.
Kimmiş Yazarı Çizeri?
Şemsiye Akademisi, New Jersey’li ünlü rock grubu My Chemical Romance vokalisti Gerard Way tarafından kaleme alınmış ve çizimleri Gabriel Bá tarafından yapılmıştır. Çizgi roman serisinin çok sevilmesinde, kuşkusuz tüm dünyada ve ülkemizde de hatırı sayılır bir hayran kitlesi olan Gerard Way’in etkisi çok büyük. Way, 11 Eylül saldırılarına tanık olup bu korkunç olaydan o kadar etkilenmiş ki, akabinde hemen bir grup kurmaya karar vermiş. Grubun ismi bir Irvine Welsh romanından esinlenilmiş. “Welcome to the Black Parade” video klibinde gördüklerimizden de anlayabildiğimiz kadarıyla Gerard Way – belki yaşadığı olayın da etkisiyle – kafayı kıyamet senaryolarına takmış, hayal gücü sınırsız ve gerek edebiyat, gerekse çizgi roman dünyasından sıklıkla beslenen, kafasındakileri sözcükler ve notalar haricinde görsel olarak da anlatmaya hevesli bir arkadaş. Grupla biraz haşır neşir olunca (ki ben birkaç parça haricinde pek haşır neşir olmuş değilim) kendisinin böyle bir iş çıkarabilecek kapasitede biri olduğu anlaşılıyor. Elbette bu noktada, Brezilyalı çizer Gabriel Bá’nın da inanılmaz bir katkısı var, zira kendisi şimdiden en beğendiğim çizerler arasına girmiş durumda.
Hikâye Ne Anlatıyor Bize?
Şemsiye Akademisi, 20. yüzyılın ortalarında Dünya genelinde gerçekleşen sıra dışı bir olayla başlıyor. İlginç bir şekilde, daha önce hiçbir gebelik belirtisi göstermemiş kadınlar, günün beklenmedik anlarında – metroda, markette, sokakta – peşi sıra 43 bebek dünyaya getirir. Bu bebeklerden yedi tanesi, esasen dünya dışı bir canlı olan milyoner mucit ve girişimci Reginald Hergreeves tarafından evlat edinilir ve Hargreeves “Şemsiye Akademisi”ni kurarak çocukları, içlerindeki güçleri keşfetmeleri için eğitir. Amaç, Hargreeves’e göre, günün birinde çocukların dünyayı kurtarabilecek birer süper kahraman olmasıdır.
Ancak çocuklar çeşitli tehlikelere karşı bir dönem hep birlikte dünyayı kurtarmak için çalışmış olmalarına karşın (bunlardan biri ilk kitabın birinci bölümünde anlatılıyor) zaman içinde ayrı düşmüşlerdir. Kardeşler yıllar sonra, Hargreeves’in ölümüyle tekrar Akademi’de bir araya gelirler. Ancak elbette, hiçbir şey eskisi gibi değildir. Küçük yaşlardan beri hiçbir özel gücü olmadığına inandırılan ve kendini müziğe veren Vanya Hargreeves (kendisine asla “baba” denmesine izin vermeyen Hargreeves’in çocukları adlandırdığı numaralardan biri olarak “Yedi Numara”), bir orkestraya katılması için telefon almıştır. Ancak bu orkestra, dünyanın sonunu getirmeye niyetli bir kondüktör ve çeşitli müzisyenlerden oluşan Verdammten Orkestrası’dır. Vanya büyük bir tuzağın içine mi çekilmektedir? Yeniden bir araya gelen kardeşler ona ve birbirlerine yardım edebilecek midir? Dünyanın sonunun gelmesi önlenebilecek midir?
Karakterleri Tanıyalım?
Şemsiye Akademisi karakterleri, ilk iki bölümde insanın kafasını karıştıracak kadar seri bir şekilde karşımıza çıkıyor ve ilk ciltte bile hepsi hakkında tam bir fikre sahip olamayabiliyoruz. Elbette bunun için yayımlanmış bölümler haricinde kısa hikâyelere de bir göz atmak gerekiyor ama ben yeni okuyacaklar için özellikle, ara ara takma isimleri, gerçek isimleri ve numaralarıyla belirtilen kardeşleri kısaca tanıtayım istedim.
1 Numara “Spaceboy” (Luther Hargreeves): Oldukça kuvvetli bir çocuktur ve Mars’ta felaketle sonuçlanan bir keşif gezisinin ardından Hargreeves (ya da çocukların kendisine seslenmelerini istediği şekliyle “The Monocle”) kafasını Marslı bir gorilin bedenine monte etmek zorunda kalır. Babasının ölümü için geri döndüğü güne dek Ay’da, robot kâhyasıyla birlikte yaşamıştır. Başında kaskı olduğu sürece, goril bedeni uzay boşluğuna ve soğuğuna dayanabilecek yapıdadır. Üç Numara “Rumor” ile aralarında duygusal bir ilişki vardır.