Spider-Man Life Story – 60’lardan 2010’lara
Çizgi romanlardaki yıl kavramı yeni okuyucular için her zaman kafa karıştıran bir konsept olmuştur. Spider-Man 1962’de yaratılmasına rağmen hala gençtir, ilk Robin (Dick Grayson) yıllarca ilk okul çağında kalmıştır, Iron Man yaratıldığı günden beri orta yaştadır vb. bildiğimiz neredeyse tüm süper kahramanlar bu ilginç durumdan muzdariptir. DC bu duruma çözüm olarak Flashpoint sonrasında, tüm geçmişi Superman’in ilk görünmesinden başlayarak son 10 yıla sığdırmayı seçti (Rebirth’le beraber bundan da vazgeçtiler).
Marvel ise böyle bir net bir çözüm uygulamayıp, belirsizliği sürdürmeyi seçti. Çizgi roman evreninde şu an olay her şey şimdiki zamanda geçiyor ama işler geçmişe gittikçe karışıyor. Civil War bizim için 15 yıl önce gerçekleşmiş olsa da çizgi roman dünyasında birkaç yıl önce olmuş bir olay. Zaman sanki bir iplik gibi iki boyutta ilerliyor ama bir yandan da ipliğin başı gittikçe çekip, kısalarak şimdiki zamana yaklaşıyor gibi (Araştırmak isteyenler için İngilizce terim: Floating Timeline).
Spider-Man Life Story’de ise Spider-Man yine Stan Lee ve Steve Ditko tarafından yaratıldığı 1962 yılında radyoaktif bir örümcek tarafından ısırılıyor. Ama bu sefer gerçek zamanla yaşlanıyor. 6 sayılık mini serinin her sayısı belli bir 10 yıla odaklanıyor (60lar, 70ler…). Hem uygulaması basit hem de bildiğimiz kahramanlara farklı bir açıdan bakmamızı sağlayan bu konseptin bugüne kadar uygulanmamış olmasına şaşırdım.
İçeriğe girmeden önce yaratıcı ekibi bir tanıyalım; Yazarımız Chip Zdarsky’i ilk olarak Eisner Ödüllü Sex Criminals’ın çizeri olarak tanıyıp sevmiştim. Ardından Marvel’da Marvel Two-in-One (2017) ve The Spectacular Spider-Man (2017) serilerinin yazarlığını yapacağı duyurulduğunda kendisini aslen bir çizer olarak tanıdığım için şaşırmıştım. Ama iki seride de güzel işler çıkararak beni yanılttı. Maalesef bu iki seri de uzun soluklu olamadı. Şimdiyse Daredevil gibi Marvel’ın en önemli serilerinden birinin yazarlığını yapıyor.
Çizerimiz Mark Bagley ise bu hayatta en çok Spider-Man çizmiş kişi olabilir. Michael Brian Bendis’le beraber 111 sayı aralıksız devam ettiği Ultimate Spider-Man (2000) serisi daha önce Stan Lee vs Jack Kirby’in Fantastic Four’unda olan en uzun yazar – çizer birlikteliği rekorunu kırıyor. 2000’lerin başında ülkemizde de yayınlanan bu seri, ben ve benim gibi bir çok kişiye hem Spider-Man’i hem de çizgi romanı sevdirmiş, çok çok başarılı bir seriydi. Anlayacağınız çizerimiz Spider-Man’le ilgili böyle özel bir seri için tam da biçilmiş kaftan.
Bir Zamanlar Amerika’da
İlk sayıda Peter daha liseye giderken her zaman görmeye alıştığımız arkadaş çevresinin ilk halini görüyoruz (Harry, Gwen ve Flash) üzerine daha ilk sayıdan Sam Raimi’nin ilk filmini hatırlatır şekilde Green Goblin’le karşılaşmasını izliyoruz. Normalde süper kahraman çizgi romanlarında Amerikan siyasetine çok da girilmez ama o döneme damgasını vurmuş Vietnam Savaşı da hikayede büyük yer sahibi oluyor.
Normalde 2001 sonrası Irak’a giden Flash Thompson bu seride Vietnam’a gidiyor (Sonradan öğrendim ki ana evrende de Vietnam savaşına gitmiş ama sonrasında yıl hesabı tutmadığından hikaye retconlanmış. Bir savaş kahramanı olan Captain America da doğrudan savaşmak için değil de biraz daha ne olup ne bittiğini anlamak için Vietnam’a gidiyor. Bunun gibi dönem olaylarıyla hikaye sadece yaşlanan bir Peter Parker hakkında değil de, doğrudan bizim dünyamızda yaşayan biri hakkında olmaya yaklaşıyor.
Yıllar ve sayılar ilerledikçe Clone Saga (1973), Secret Wars (1984), Kraven’s Last Hunt (1987), Morlun (2006) ve Civil War (2005) gibi önemli Spider-Man hikayelerinin de gerçekleştiği görüyoruz, hem de doğrudan orijinalinin yayınlandığı yılda. Hikayenin tonu ise özellikle Clone Saga sonrası hiç beklemediğim kadar karanlık bir hal alıyor. Hep genç görmeye alıştığımız karakterler yaşlanıyor, zaten yaşlı karakterler ölüyor.
Kahramanların hayatlarından her zaman gördüğümüz o küçük olay dolu kesiti görmek yerine bu sefer hayatlarını çok daha bütüncül bir şekilde görüyoruz. Kimse sonsuza kadar mutlu yaşamıyor, evlilikte sorunlar yaşanıyor. Seri sona yaklaştıkça, yaşlılık hikayede çok daha önem teşkil eden bir noktaya geliyor. Ana evrendeki (616) evliliği gerçeklikten silinmiş Peter yerine çoluk çocuğa karışmış yaşlanmış bir Peter Parker okuyoruz. Süper kahramanlar arasında çıkan çatışmalar da kolayca çözülmüyor ve yıllarca süren sorunlara evriliyor. Kısacası bazı konularda daha şanslı bazı konularda ise çok daha şanssız, çok daha gerçek bir Peter okuyoruz.
Serinin Peter’ı çok iyi anlatması dışında en sevdiğim yanı süper kahramanlar arası siyasi/ideolojik çatışmaları çekinmeden anlatması oldu. Bir gün dövüşüp, ertesi gün hiç bir şey olmamış gibi barışmak yerine yaptıkları hareketlerin sonuçlarına tanık olmaları güzeldi. Captain America’nın (kulağa başta yanlış gelse de) savaş karşıtı duruşu ve aslında bir silah tüccarı olan Tony Stark’ın her zaman hükümeti destekleyen tavrı…
Bu gibi hikayeleri okurken ilk korkum sadece nostaljiden ekmek yemeye çalışıp üzerine bir şey koymaması olur ama neyse ki; Life Story bu tuzağa düşmüyor. Son sayılarda hikayeye yeni yaratılmış karakterler de ekleniyor. Hem nostalji beklentimizi karşılayıp hem de kendi ayakları üzerinde duran, klasik hikayelerinin üzerine bir şeyler koyan seri olmuş.
En rahatsız olduğum nokta ise seri boyunca sayılar arasında okumadığımız çok sayıda olayın olması ve bazı başlayan hikayelerin devamının gelmemesiydi. Sonradan öğrendim ki; Zdarsky başta her 10 yıl için bir mini seri yazmak istemiş ama Marvel sadece bir mini seriye izin vermiş. Bu durum da maalesef hissediliyor. Bir de ben olsam her dönemin farklı hissini vermek için her sayı farklı bir çizer tercih ederdim. Ama ne yalan söyleyeyim Mark Bagley’in Spider-Man’ini de özlemişim.
Özetle ucundan kıyısından Spider-Man seven herkesin okuması gereken arşivlik bir mini seri olmuş, Spider-Man Life Story. Umarım Marmara Çizgi tez zamanda basar da ülkemizde de rahatça okunur.