Spider-Man’in Hayatı ve En Önemli Maceraları
Spider-Man hakkında yayınladığımız süper kahraman dosyası düşündüğümden çok daha uzun oldu. Karakterin yaratım süreci, orijini, güçleri, alternatif versiyonları, düşmanları ve sinema uyarlamaları derken, detaylı şekilde biyografisi hakkında yazmak için yer kalmadı. Bu yüzden Spider-Man’in hayatı ve önemli maceraları hakkında bu yazıyı ayrıca yayınlamaya karar verdim. Eğer bu yazıyı Marvel Süper Kahraman Dosyaları: Spider-Man adlı yazımdan önce gördüyseniz MUTLAKA önce o yazıyı okumanızı tavsiye ederim:
Marvel Süper Kahraman Dosyaları: Spider-ManBu açıklamayı da yaptıktan sonra kronolojik olarak anlatmaya başlayabilirim.
Daily Bugle ve Fotoğrafçılık Kariyeri (1963)
Spider-Man suç savaşçısı olarak ilk ortaya çıktığı günden itibaren New York’un en büyük gazetelerinden biri olan Daily Bugle’ın sahibi J. Jonah Jameson’ın hedefi olmuştur. Jameson’a göre Spider-Man kimliğini gizlediği için bir tehdittir. Ne de olsa o dönemler en bilinen süper kahramanlar Fantastic Four’dur ve onların kimlikleri gizli değildir. Yıllar geçtikçe gizli kimliği olan birçok süper kahraman ortaya çıksa da Jameson’ın Spider-Man düşmanlığı asla bitmek bilmez.
İlk dönemler gazetenin en büyük sıkıntısı ellerinde Spider-Man’in düzgün çekilmiş bir fotoğrafının olmamasıdır. Malumunuz, 60’lı yıllarda herkesin elinde bir fotoğraf makinesi yoktur. Bunu fark eden genç Peter Parker hayatını kazanmak için Spider-Man’in fotoğraflarını çekerek medyaya satmaya karar verir.
Doğru anlarda çekim yapabilmesi için fotoğraf makinesinin deklanşörünü kemerindeki bir sinyal vericiye bağlar. Bu şekilde suçla savaşırken uygun bir yere ağıyla fotoğraf makinesini yerleştirerek harika pozlar yakalayabilmektedir. Çektiği fotoğraflar sayesinde Daily Bugle’da çalışmaya başlayan Peter’ın uzun yıllar boyunca geçim kaynağı fotoğrafçılık olmuştur.
Peter, Daily Bugle’da çalıştığı ilk dönemlerde J. Jonah Jameson’ın sekreteri Betty Brant ile kısa bir ilişki yaşamıştır. Betty Brant, Peter’ın ilk kız arkadaşıdır.
Comics Code’un Kırılması (1971)
Spider-Man de dahil günümüze kadar gelmiş pek çok karakterin ilk okuyucu karşısına çıktıkları dönem, Amerikan çizgi roman tarihinin Gümüş çağı olarak anılır. Bu çağın belirleyici özelliği olan gerçekçilikten uzak atmosferin önemli bölümü 1950’li yıllarda ortaya çıkan Comics Code Authority adlı sansür kuruludur. Comics Code Authority hakkında ayrıca detaylı bir yazı yazacağım için burada çok uzatmayacağım. Ancak söz konusu kurallardan birinin “uyuşturucu” kelimesini yasakladığını belirtmeliyim. Şöyle ki; Comics Code Authority’ye göre çizgi romanlarda“Uyuşturucu kötü bir şeydir.” demek bile imkansızdı. Çizgi roman evrenlerinde uyuşturucu hiç var olmamış gibi davranılmalıydı.
1971 yılında Amerika Birleşik Devletleri Sağlık, Eğitim ve Refah Bakanlığı, Stan Lee’ye ulaşarak uyuşturucunun zararları konusunda gençleri bilgilendirmek amacıyla bir Spider-Man hikayesi yayınlamasını ister. Ne de olsa Spider-Man ve Hulk dönemin üniversite gençleri arasında Bob Dylan ve Che Guevara kadar popülerdi. Lee bunun Comics Code’a takılacağına adı gibi emindi, ancak istek bakanlıktan geldiği için fırsatı kaçırmak istemedi. Aynı yıl yayınlanan ve Amazing Spider-Man #96, #97 ve #98’de Comics Code etiketini kaldırarak “Green Goblin Reborn!” adlı hikayeyi yayınladı. Hikaye, Peter’ın oda arkadaşı Harry Osborn’un uyuşturucu sorununa eğiliyordu.
Amazing Spider-Man #99 itibariyle Comics Code etiketi geri geldi, ancak sansür bir kere çiğnenmişti artık. Hikaye çizgi roman takipçileri tarafından takdirle karşılandı. Bu da sonrasında ise Comics Code direktiflerinin artık güncel olmadığı konusunda bir kamuoyu oluşturdu. Bu sebeple revizyona giden Comics Code birçok maddesini yumuşatmak zorunda kaldı.
Günümüz çizgi roman tarihçileri Comics Code’un kırılmasını Gümüş Çağ’ın kapanarak Bronz Çağ’ın başlaması olarak nitelendirmektedir. Spider-Man, dolayısıyla Stan Lee yönetimindeki Marvel Comics bir ilke daha imzasını atmış olur.
Gwen Stacy’nin Ölümü (1973)
Hiç şüphesiz Spider-Man’in en büyük düşmanlarından biri Green Goblin’dir. Green Goblin maskesinin ardındaki iş adamı Norman Osborn, aynı zamanda Peter’ın oda arkadaşı Harry Osborn’un da babasıdır. Osborn, Green Goblin olarak Spider-Man ile pek çok kez savaşmış ve başarılı olamamıştır. Ta ki ezeli rakibinin gizli kimliğini keşfedene kadar.
Hikaye bu noktada uzayıp gidiyor, zira Osborn kısa süre sonra bir savaşları sırasında hafıza kaybına uğrayarak Spider-Man’in gizli kimliğini, hatta Green Goblin olduğunu bile unutmuştur. Daha sonra hafızası yerine gelen Osborn tekrar Green Goblin kimliğine bürünerek Peter’ın o dönemler büyük aşk yaşadığı Gwen Stacy’yi kaçırır.
Spider-Man, Green Goblin’le Brooklyn Köprüsü üstünde yaptıkları savaş sırasında Goblin, Gwen aşağı atar. Spider-Man ağıyla düşen kadını yakalamıştır, ancak düşme hızı yüzünden Gwen’in boynu kırılır ve hayatını kaybeder. Buraya hemen bot düşeyim; Gwen’in ölüm sebebi, Spider-Man onu ağıyla yakaladığı anda boynundan çıkan “snap” sesiyle resmedilmiştir. söz konusu macerada Goblin tarafından “O yükseklikten düşen biri daha yere çarpmadan ölür.” şeklinde açıklanmıştır. Daha sonra bu beyanat retcon‘lanarak ağ yüzünden boyun kırılması olarak düzeltilmiştir.
Gwen Stacy’nin ölümü, Amerikan çizgi roman sektörüne bomba gibi düşmüştür. Zira Spider-Man kadar geniş fan kitlesi olan bir karakterin hayatının aşkını kurtaramaması çizgi roman sektöründe büyük bir ilk olarak tarihe geçmiştir. Comics Code’un kırılmasıyla daha gerçekçi hikayeler sunmaya başlayan çizgi roman sektörü artık bariz şekilde Gümüş Çağ’ı geride bırakmış ve Bronz Çağ’a adım atmıştır.
Biraz da işin perde arkasından bahsetmek istiyorum. Dönemin Spider-Man yazarı Gerry Conway, Peter ve Gwen ilişkisini çok “mükemmel” bulmaktadır. Bununla beraber ilişkinin artık bir sonraki seviyeye, yani evliliğe gitmesi gerektiğini düşünmektedir. Ancak bunun Spider-Man’in trajedi temelli orijinine ihanet olacağını düşünmektedir. Bu sebeple Avrupa’ya bir iş gezisi için bavul hazırlamakta olan Stan Lee’yi arar ve karakteri öldürmeyi düşündüklerini söyler. O sırada aklı başka işlerle meşgul olan Lee, “Eh, bunu yapmak istiyorsan, tamam.” diye yanıt verir, ancak bu konuşmayı kısa süre sonra unutuverir. Lee, Avrupa’dan döndüğünde Gwen Stacy’yi ölmüş bulur. Bunun sebebini sorduğunda yaptıkları telefon görüşmesi ona hatırlatılır.