Süper Kahraman Filmlerinde R Rated

Çizgi Romanların Karanlık Çağı

Yazımın asıl konusu hakkındaki argümanlarımı sıralamadan önce çizgi romanların Karanlık Çağından da bahsetmem gerekecek. Açıkçası Kahramangiller’i kurduğumuzdan beri çizgi roman tarihi hakkında tüm dönemlerini içerecek detaylı bir yazı dizisi planlıyorum, ancak bir türlü yazmaya fırsat bulamadım. Şimdilik burada çok kısaca anlatayım, detaylı yazı da sözüm olsun, anlaştık mı?

Karanlık Çağın başlangıcı olarak, 1986 yılında Frank Miller’ın The Dark Knight Returns adlı mini serisi ve Alan Moore’un ünlü Watchmen serisi kabul edilir. Bu dönem, bir önceki çizgi roman çağı olan Bronz Çağ’da aşılan Comics Code Authority adlı sansür mekanizmasının yokluğunda yeşermiş bir dönemdir. Dolayısıyla Karanlık Çağ, çizgi roman şirketlerinin Comics Code yüzünden evvelden yayınlamaya cesaret edemedikleri temaları özgürce işlemeye fırsat buldukları bir dönem olmuştur.

Marvel Super Heroes Secret Wars #8 (1984) – Bu panel çizildiğinde niyeti kesinlikle bu değildi, ancak günümüzde Karanlık Çağın nasıl sektöre egemen olduğunu gayet güzel temsil ediyor.

Bu dönemin ilk zamanlarında eli silah tutan ve gerektiğinde cinayet işleyebilen türden anti kahramanların yükselişe geçtiği gözlemlenir. Punisher, Wolverine gibi anti kahramanların yükseldiğini, devam eden serilerin tamamında renkli kostümlü karakterlerin siyah kostümlere geçtiğini ve hikayelerdeki şiddet dozajının tavan yaptığını görürüz.

Bir Çuval İncir Misali: Image Comics

Dönemin ortaları sayılabilecek 1992 civarlarında ise Image Comics kurulmuş ve kan gövdeyi götüren hikayeleriyle ilgi odağı olmuştur. Hatta kimine göre Karanlık Çağın en büyük alamet-i farikası Image Comics’tir. Image Comics, yarattıkları karakterlerin teliflerinden pay istedikleri için geri çevrilen bir grup Marvel Comics yazar ve çizerinin bir araya gelerek kurduğu bir çizgi roman şirketidir. Aralarında Todd McFarlane, Jim Lee, Erik Larsen ve Rob Liefeld gibi 90’ların rock yıldızı sanatçılarının olduğu Image Comics, tahmin edebileceğiniz gibi dönemin çizgi roman takipçileri tarafından hemen baş tacı edilmiştir.

Spawn #10 (1993) – Bence soyut olarak Karanlık Çağı en iyi anlatan sahne budur.

Image Comics bünyesinde Spawn, Savage Dragon, Witchblade, The Darkness ve Wild C.A.T.S gibi harika çizimleri olan ve daha önce çizgi roman tarihinde pek görülmemiş türden hikayeler işleyen seriler bulunuyordu. Marvel Comics de deyim yerindeyse Image Comics’e uymuş ve benzer şekilde karanlık temalar ve şiddet dozu yüksek öyküler yayınlamaya başlamıştır. Ancak hikayelerde yükselen şiddet dozajı, ilk dönemlerdeki ilgiyi dört-beş yıl gibi kısa bir sürede kaybetmiş ve çizgi roman satışları dramatik olarak düşmüştür. Elbette bunda başka faktörler de var, ancak temel sebebin bu olduğu, günümüz çizgi roman tarihçileri arasında kabul görmüş bir teoridir.

Tünelin Sonunda Işık Var!

Karanlık Çağ, nasıl The Dark Knight Returns ve Watchmen gibi sanatsal yönü çok güçlü iki seriyle başladıysa, fikirsel anlamda sonu da aynı şekilde iki güçlü seriyle gelmiştir. Biri 1994 yılında Marvel Comics tarafında yayınlanan Marvels serisi, diğeriyse DC Comics’in Kingdom Come serisi. Her iki seride de Alex Ross’un imzası vardır ve her iki seri de “ey gidi eski günler” teması taşımaktadır. Zira dönemin çizgi roman karakterleri, hiçbir derinliği olmayan hikayeler eşliğinde birbirlerinin kıçını tekmelemekten başka bir şey yapmamaktadır.

Kingdom Come (1994)

2000 yılının başına kadar geçen sürede Marvel Comics iflasın eşiğine gelerek elindeki pek çok serinin telif haklarını kiralama yoluna gitmek zorunda kalmış, DC Comics ise Karanlık Çağ furyasına nispeten mesafeli durup Marvel Comics kadar kendini kaptırmadığı için ucuz kurtularak yayın hayatına devam etmiştir. Image Comics ise zaman içinde süper kahraman konseptini neredeyse tamamen terk etmiştir. Günümüzde Saga, Airboy, Huck ve Chew gibi deneysel çizgi romanlar yayınlayan bambaşka bir şirket haline gelmiştir.

Süper Kahraman Temalı ve R Rated Bir Sinema Klasiği Mümkün mü?

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım; bundan 20-30 sene sonra şu dönemlerde gösterime giren süper kahraman filmlerinden muhtemelen hiçbiri sinema tarihinin klasikleri arasında yer almayacak (Belki bir ya da ikisi, onların da hangileri olduğunu biliyorsunuz zaten). Hele ki önümüzdeki dönemde gösterime gireceği söylenen R Rated olanlara hiç şans vermiyorum. Neden mi? Hemen ilk çırpıda aklıma gelen sinema tarihinde yer etmiş R Rated filmleri şuraya yazayım:

Psycho (1960), The Godfather (1972), A Clockwork Orange (1971), The Exorcist (1973), Platoon (1986), Robocop (1987), Basic Instinct (1992), Shindler’s List (1993), Saving Private Ryan (1998), The Matrix (1999), American Beauty (1999)…

“Mesele üç pençe değil sen hala anlamadın mı!”

Bu saydığım filmlerin hiçbirinin odak noktası asla dosdoğru şiddet olmamıştır. Hikayelerinin doğaları gereği gerekli miktarda şiddet sahnesi kullanmışlardır. Peki süper kahraman filmleri kendi özlerini oluşturan mevcut bileşenlerini bozmadan bunu uygulayabilir mi? Mesela Marvel, Netflix dizileriyle süper kahraman temalarını zorlayan türden yeni bir şeyler denedi, ancak izleyenlerin çoğu aralarında tematik olarak R Rated içeriğine en yakın seri olan Jessica Jones‘u yerden yere vurmayı da ihmal etmedi.

Bence izleyici aslında R Rated konseptinin içeriğinden ziyade şiddet seviyesiyle ilgileniyor. Mesela Deadpool ve Logan‘ın başarılarını R Rated olmalarına bağlayanlar var. Haydi ama! 2003 yapımı Bryan Singer’ın X2 filminde yer alan Wolverine’in dövüş sahneleri R Rated kategorisine girmeden de harikaydı. Deadpool için de lütfen elinizi vicdanınıza koyun; sizce esprileri mi iyiydi, yoksa etrafa sıçrayan kanlar mı?

Yorumlar