Tokyo G(ho)ûl – Gulyabaniler Aramızda!
Geçen sene bu zamanlardı sanırım sitede anime incelemesine yer verdiğimiz Tokyo Ghoul manga olarak Gerekli Şeyler etiketi ile raflarda yerini almaya başladı. Takip ettiğim kadarı ile yaklaşık son iki senenin en popüler serisi olduğu söyleyebileceğimiz yapımı Türkçe olarak alıp arşivimize koyma şansımızın olması çok iyi oldu. En azından benim için.
2011 yılında yazılıp çizilmeye başlanan serinin yaratıcısı Sui Ishida yetenekli olduğu kadar garip bir adam. Yayınlanan ilk mangası Tokyo Ghoul olan mangakanın -neden böyle bir şey yaptığını anlamadığım- Penisman adında web ortamından yayınladığı bir serisi daha var. Baktığınız zaman anlayacağınız üzere ‘bu ne lan böyle’ dedirtecek bir şey benden söylemesi. Neyse efendim lafı daha fazla uzatmadan ana yemeğe geçiyorum.
Klasik Başlangıç
Ken Kaneki, shounen serilerinde görmeye alıştığımız kendi halinde takılan, etliye sütlüye karışmayan, ailesinden ayrı tek başına yaşayan lise öğrencisi ana karakterimiz. Evden okula, okuldan eve monoton şeklinde bir hayat yaşayan, edebiyatla arası iyi kitap kurdu Kaneki günün birinde sürekli gittiği kafedeki -hoşlandığı- kızla aynı kitabı okumaları suretiyle tanışıp, arkadaşlık kurar. Birlikte sevdikleri yazarlardan kitaplardan konuşup kahve içerler. Ancak yaşadığı mutluluk fazla sürmez. Akşam olupta güzeller güzeli kızımızın gerçek kimliği ortaya çıkar. Uzun bir süredir Ken’i kestiren bir Ghoul olduğu anlaşılır ama iş işten geçtikten sonra. İşin ilginç yanı şehir sakinleri insan görünümündeki bu yaratıklardan haberdardır. Ancak yaratıkların fiziksel özelliklerinden dolayı ellerinden korkmaktan başka bir şey gelmez; saldırıya geçmedikleri takdirde normal insanlardan ayırt edilmeleri neredeyse imkansızdır. Aynı zamanda doğaüstü varlıkları sayesinde normal bir insan kat ve kat daha güçlü ve dayanıklıdırlar.
Hoşlandığı kızın ya da kız görünümlü gözü dönmüş yaratığın saldırısına uğrayan Kaneki, tam da bu esnada -şans işte- gerçekleşen kaza nedeniyle hastanelik olur. Hayati tehlikesi bulunan Ken, doktor amcaların çabalarını boşa çıkarmaz ve hayatta kalmayı başarır. Ancak hayatının ger kalan kısmı hiç de düşündüğü gibi gitmeyecektir. Çok geçmeden eski hayatını geçmişte kaldığını ve başına nasıl bir felaketin geldiğini anlar. Tek besin kaynakları insan olan ghoullardan bir tanesi olarak yaşamaya mahkum olur. İnsani duyguların ışığında insan yemekten başka çaresi yoktur artık.
Ghoullar İyiymiş
Klasik shounen senaryosu diyebileceğimiz seri için ancak çizimleri itibari ile seinen kategorisine göz kırpmıyor değil. Genelde klasik hareket tarzları ve karakteristik özellikleri ile vampirleri, zobileri görmeye alıştığımız bu tarz -korku, aksiyon- serilerde mangaka kendi türünü oluşturarak özgün bir hava yakalamaya çalışmış, başarılı da olmuş.
Ghoul denen bu yaratıkların zayıf noktası insan etine duydukları açlık. Yoksa ne güneş ışığı ne de gümüş kurşun gibi alıştığımız sembollerle, ritüellerle işi yok. Bu yönleri ile modern çağın ucubeleri olduklarını söyleyebiliriz. Bunun yanında varlıklarının gizli olmayışı alıştığımız yaratık-insan etkileşimlerine getirilen farklı bir yaklaşım olması ile daha özgün bir hava oluşturmuş. Tüm şehir onlardan haberdar hatta onlar üzerine araştırma yapan kurumlar bile var. Bu anlamda kurgunun inşa edildiği temeller gayet başarılı. Bu yeni bir tür yaratma kısmı dışında çoğumuzun alıştığı çizgide devam eden bir seri olduğunu söylemek gerek. Shounen serilerin o bilindik sıradan bir çocuğun başına gelen bir hadise sebebiyle akıl almaz güçlere kavuşup yakınlarını koruma, intikam alma mücadelesi ritm burada da korunmuş. İnsan daha farklı bir senaryo görmek istiyor.
Teknik özelliklerine bakılacak olursa herhangi bir sıkıntı göze çarpmıyor. Birbirine orantılı çizgiler, gayet kaliteli ve şık karakter tasarımları, tam not. Özellikle karakterler. On dört-yirmi yaş aralığına hitap eden bir yapım Tokyo Ghoul. Haliyle genç arkadaşların ilgisini çekecek karakterler elzem. Bu noktada seride birbirinden gotik tasarımlar ile yer alan karakterlerin her birinin kendine has bir tarzı var.
Manga ile ilgili değinmek istediğim son nokta, yapılan Kafka göndermesi. Modern edebiyat ile içli dışlı olduğunu, en azından yakipçisini olduğunu düşündüğüm mangaka ana karakteri için çok güzel bir benzetme bulmuş. Ken, içinde bulunduğu durumu Franz Kafka’nın Dönüşüm kitabındaki Gregor Samsa’ya benzetir. Özellikle açlık hissi dayanılmaz boyutlara ulaştığında. Kitabı okuaynların daha net anlayacağı bu şık hareket ayrıca hoşuma gitti.
Tokyo Ghoul’un yakaladığı başarıyı göz ardı etmeyen Studio Pierrot (Bleach, Naruto) ve FUNimation Entertainment (FMA Brotherhood) anime versiyonu ekranda buluşturmakta geç kalmayarak doğru hamleyi yaptılar. Şimdilik iki sezon yayınlanan anime serisi ile ilgili sansür uygulanmasa iyiymiş. Gerçi içerik bakımından onca kanı, dövüşü gizlemelerini -hedef kitle on üç on dört yaş aralığı malum- de hoş karşılamaktan başka seçenek de yok.
Türkçe manga yayıncılığı açısından elini en çok taşın altına sokan yayınevi Gerekli Şeyler taze diyebileceğimiz bu seriyi de dilimize kazandırarak alkışı hak ediyor. Yalnız ghoul kelimesi keşke olduğu gibi kalsaymış. Başarılı çeviri ve kaliteli baskı ile en hızlı tarafından devamının çıkmasını istediğimizi de söylüyoruz tabi ki.