Wonder Woman: Yeni Dünya – Hangi Dünyaya Aitsin?
-
Fatih Yürür
- Çizgi Roman
- 13 Haziran 2017
Geçtiğimiz hafta sinema salonlarımıza uğrayan ve beyazperdeyi şöyle bir silkeleyen Wonder Woman, seveniyle sevmeyeniyle gişenin tozunu attıradursun; yenilmek ve yorulmak nedir bilmez Amazon savaşçısının çizgi öyküleri de Yapı Kredi Yayınları etiketiyle raflara düştü! Superman ile Wonder Woman’ın münasebetini çizgi roman sayfalarına taşıyan “Güçlü Çift” ile birlikte; standart orijin öyküsünün bir iki adım ilerisinden giden Yeni Dünya serisinin ilk cildi Wonder Woman: Yeni Dünya nihayet okuyucu ile buluştu.
Özellikle Animal Man ve Doom Patrol serileri sayesinde radarımıza yakalanan ve kısa sürede DC’nin yaratıcı ekibinin süperstarlarından biri haline gelen Grant Morrison; son yıllarda çizgi roman sayfalarına taşınan en etkili Wonder Woman öyküsünü baştan yaratırken; DC aleminin öykü ve yaratıcılık sınırlarını birkaç merhale daha genişletmeyi hedefliyor.
Biraz daha draje bir tabir kullanmak gerekirse; Morrison’un DC sayfalarına dokunurken yapmış olduğu revizyon, Allan Heinberg’ün beyazperde için karaladıklarından biraz daha inandırıcı, daha tiyatral hatta zaman zaman daha abartılı… Öyle ki; gökten gelen siyahi adamın peşinden modern dünyaya sürüklenen prenses Diana; bu yeni ve cesur olmakla uzaktan yakından alakası olmayan dünyanın çarpıklığı karşısında dazlak şaşkınlığı yaşamakla kalmıyor; bu yoz ve kirlenmiş olan sistemin kendisine de açık açık savaş ilan ediyor!
Morrison’un söylemindeki sertlik, bazı bünyelere yapay ya da sinir bozucu gelse de; Diana’nın hem bu dünyanın bir ferdini hem de erkeklerin kurallarıyla yaşamak zorunda kalan “kardeşlerini” kurtarma ikilemi, ilerleyen sayfalarda biraz daha inandırıcı hale gelmeye başlıyor. Tabi modern dünyada kadının üzerine yapışıp kalan tüm negatif etkilerin sorumluluğunu bizzat “erkek milletinin” sırtına yükleyecek kadar aşırıya kaçmayı da ihmal etmiyor.
Tabi, siyahi bir pilotun hamiliğini üstlenmek için soydaşlarını karşısına almaktan çekinmeyen Wonder Woman ile gökten düşen ilk adam olan Steve Trevor’a gönlünü kaptıran Wonder Woman arasında bariz bir fark olduğu ortada. Belki de bu ton farkından dolayı Morrison’un seriye bocalamış olduğu mizah sosu da biraz daha lezzetli bir hal alıyor. Erkeklerin dünyasındaki hemcinslerini bile şekilsiz, kısa, şişko ve evcilleştirilmiş sığırlar olarak değerlendiren Themyscira’lı ultra faşist soydaşlarının tutumunu da bu mizahın bir parçası haline getirmekten çekinmiyor.
Nihayetinde Themyscira topraklarını bir “erkeğe” yardım etmek için terk eden Wonder Woman, tam anlamıyla sağlıklı sayılamayacak bir feminist yargının kabuğunu çatlatırken; yaşadığı bu çürük modern dünya deneyiminin hemen ardından Aphrodite ve Athena’nın kanunlarına göre yargılanmak üzere yuvaya dönüyor. Tam da bu noktada, orijin öyküsünü değerli kılan bir sır ada çığa çıkıyor.
Erkeklerin dünyasında ataları köleleştirilen Steve üzerinden ortak noktanın az çok bulunduğu bir finalle ilk cildin perdelerini kapatan Yeni Dünya; halihazırda keşif değeri yüksek bir öyküye ev sahipliği yapıyor.
Morrison’un resmettiği Wonder Woman’ın, şu sıralar salonlarımızı işgal eden Wonder Woman uyarlamasındaki taze yoruma kadar karşımıza çıkan en çekici ve sempatik Wonder Woman varyasyonu dersek başımıza bir şey gelmez. Özellikle Injustice serisiyle iyiden iyiye psikopata bağlayan Wonder Woman sevimsizliği burada yok. Hatta yeni nesil okuyucunun büyük bir kısmında sempati uyandıracak kadar zeki, sağduyulu, güçlü ve hayran olunası bir karakter çıkmış ortaya.
Batman Incorporated ile yıldızı iyiden iyiye parlayan ve pek çok X-Men öyküsünü de sayfalara nakşetmiş olan Yanick Paquette’in, detaylarda çok da boğulmayan çizimleriyle sayfalara taşınan Wonder Woman: Yeni Dünya serisi, Diana’ın öyküsüne farklı bir koldan yaklaşmak isteyenler için ideal sayılabilecek bir başlangıç noktası diyebilir miyiz? Neden olmasın?