Yabani #10 – Klasiklere Saygı Duruşu
Beyaz Lale (Ömer Seyfettin)
Ömer Seyfettin küçüklüğümden beri okullarda okutulması garibime giden bir yazar olmuştur. Bilemiyorum, içeriği daha hafif olan hatta herhangi bir sıkıntı olmayan kitapların yanında Seyfettin’in bazı eserleri gayet sert ve karanlıktır, herkesin kaldırabileceği şeyleri işlemez. Beyaz Lale’de bunlardan biri hatta en karanlık eserlerinden biri olarak gayet korku veya dehşet öyküsü olarak adlandırabiliriz.
Hikayenin sonunda ölüye bile saygı duymayan, çok rahatsız edici bir sahneyle karşılaşıyorsunuz. Çizimlerin siyah-beyaz olması sembolik, Lale’nin beyaz olup komutanın karanlık olması gibi detaylar var. Aynı zamanda atmosferi oluştururken kış ve tekinsizlik hislerini vermesi adına seçilmiş. Yabani #10’un en çarpıcı bölümü olarak insanların nasıl iğrençliklere ve şeytani kötülüklere açık olan varlıklar olduğunu gözler önüne seriyor.
Şimdi sayının özgün hikayelerine geçiyoruz:
Ünlü Yazarların Kesilmiş Elleri (Göktuğ Canbaba/Eren Arık)
Göktuğ Canbaba bu hikayesinde yazarların yaşadığı ilham sorunlarını ele alarak bununla nasıl baş edildiğini konu edinmiş. “Writer’s block” denilen hadise, tüm yazarların başına gelebilecek bir tıkanma durumudur. Yazar yazamaz, yazdıklarını beğenmez veya isteğini kaybeder. Ne kadar uğraşsa da tıkanıklığın nedeni çözülmedikçe eli kalem tutmaz. Canbaba’nın hikayesindeki yazarı da bu durumun içerisinde görüyoruz. Beğenilme kaygıları var ve aslında yaşlı cadı, ellerini keserek onu bu kaygılarından kurtarıyor.
Çizim tarzı olarak son derece gerçekçi ve yalnızca dijital çizimler değil, fotoğraflar üzerinde oynama yapılıp kullanılmış. “Fotoroman” tadını sağlamış ve yine dediğim gibi hikayenin temasıyla uyum sağlamış. Örneğin Göktuğ Canbaba’nın kendi fotoğrafları “çizimleştirilmiş” ve kullanılmış, bu hikayeyi aynı zamanda kişisel bir katmana itiyor. Bu hikaye son derece yazarın kendi tecrübelerinden esinlenilmiş olabilir. Eren Arık’ın kullandığı bu tekniği çok beğendim, devamını görmek isterim başka hikayelerde.
Dr. Frankenstein veya Modern Prometheus
Uyarlama ve özgün çalışmaların tam ortasındaki çizgide ilerleyen, önceki basamağı “Dr. Jekyll ve Mr. Hide” olan serinin devamı olan bir hikaye. Klasikler sayısında Mary Shelley’nin “Frankenstein (Modern Prometheus)” kitabına bir gönderme görmesek olmazdı çünkü yine Poe’nun öyküleri gibi, Bram Stoker’ın “Dracula” romanı gibi Gotik edebiyatın yapı taşlarından birinden bahsediyoruz.
Hikayede olan değişiklikler ise Victor Frankenstein, yani o ünlü canavarı yaratan doktorun kendisinin etten bir yaratık olduğunu görüyoruz. Ayrıca Dr. Hyde, önceki hikayede tanıştığımız kahramanımız da Frankenstein’in peşine düşecek. Eserin içerisinde bir çok edebi ve siyasi gönderme mevcut, özellikle ülkemizin içinde bulunduğu durumlara dair de esintiler göreceksiniz. Yabani’nin zaten kendi içerisinde usul bir politik duruşu var. Eminim ki şu zamana kadar çoktan anlamışsınızdır. Hayır mı?
İlk kısım ve ikinci kısımın çizimleri farklı ve her ne kadar iki tarafı da beğensem de ani geçiş kopukluğa neden olmuş. Sanki farklı bir hikaye okuyormuşsunuz gibi hissettiriyor. Tabii, şehir ve mekan değişimini çok iyi yansıtıyor fakat öykünün bütünlüğü içerisindeki gerçekliği bozuyor.
Son Sözler
Kralına İsyan hikayesinin devamını göremedik, zaten yavaş ilerleyen bir hikaye o yüzden araya bir sayı daha girmesi üzücü bir detay. Başka sitelerde de hikayenin yavaş ilerlediğine dair eleştiriler okudum. Yabani’nin sayfa sayısının düşük olmasından dolayı olabileceğini düşünüyorum bunun ama zengin bir geçmişe sahip olan evrenini merak ediyorum ve devamını kesinlikle görmek istiyorum.
Yabani bu ay 12 lira oldu, bunun nedeni hem bu ayki sayının daha kaliteli bir baskıya sahip olması hem de derginin yaşadığı ekonomik sıkıntılar. Umuyorum ki bu sayı Yabani’nin son sayısı olmaz ve 11. sayının incelemesini yazma şerefine erişirim. İçindeki çizimler olsun, konsepti olsun, kesinlikle Türkiye’de sırf desteklemek için değil, fiyatını hak eden bir mecmua olarak Yabani’nin Mart sayısını almanızı öneriyorum. Hyde’ın da dediği gibi:
“Görüşmek üzere!”