Yabani #3 – Ölü Adamların Sözü Dinlenir

Yabani’nin önceki sayılarının ardından özellikle “ertesi gelecek sayılara” hikayeleri merak ettiğim için üçüncü sayıyı hemen şöyle bir gözden geçirdim. Bu ay devam eden tek hikayemiz Yabani Dergi’nin has hikayesi olmaya aday “Kralına İsyan”.

Üçüncü sayı hakkında konuşmaya geçmeden önce biraz Yabani hakkındaki düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.  Yabani’de işlenen konular, fikirler, hikayeler her zaman kutunun dışında düşünülmüş, taze hikayeler olmasa da aralarında inanılmaz başarılı çalışmalar var. Eksikleri yok değil derginin, örneğin bazı çizgi hikayelerde çizimleri hikayenin tonuyla bağdaştıramıyorum. Tabii burada eleştirirken vakit ve bütçeyi de düşünmek gerekiyor, kesinlikle sonraki sayılarda bunların kalitesi de artacaktır.

Golgotha (Murat S. Dural/Yarkın Sakarya/Başak Demir)

Türkiye’nin Heavy Metal dergisi olarak gösterilecek Yabani’de çizimleri ve işlenişi açısından metal müziğe ait bir hikaye karşımızda. Okuduğum zaman, ünlü bir rock yıldızı öldüğünde ardından onu dinlemediği halde şarkılarını paylaşan yasını tutan insanlar geldi, fakat hikaye “boynuz kulağı geçer” temasına sahip.

3

Hikayenin içinde binbir çeşit gönderme bulabilirsiniz. Golgotha, Kudüs’de İsa’nın çarmıha gerildiği yerin adı. İsmi gibi paçalarından da METAL akan Alaister Killgrave abimizin dikenden bir taç giymesi, dikkatli gözlerden kaçmamıştır eminim ki. Yazarın verdiği isimler kulağımızın, gözümüzün o kadar alıştığı adlar olsa gerek bu hikayede cuk oturmuş, hiç yabancılık çekmedim. Bu ayki Yabani’yi aldığınızda bu hikayeyi şöyle dikkatli bir inceleyin, sayfalarda bir sürü detay göreceğinizden eminim.

Istrancalar’da Kaçamak (Mehmet Berk Yaltırık/Orhan Mert)

Ayın ilk öyküsü, “Istrancalar’da Kaçamak” klasik bir temayı işliyor: ormanın ortasında bir kulübe, oraya tatile giden gençler… Sonlarını da tahmin edebilirsiniz eminim ki. Joss Whedon’ın yapımcılığını ve senaristliğini üstlendiği Cabin in the Woods filminde tiye alındığından beri ciddiye alamadığım bir tema. “Ben size demiştim, ormanın ortasındaki kulübeye gitmeyin” demek için okuyun.

Fakat Orhan Mert’in  öykü için yaptığı illüstrasyon tarzına bayıldım. Böyle ne tam kolaj, ne hepsi elle çizilmiş çok orijinal, sayının öne çıkan çizimlerinden.

Itadakimasu (I. Beril Tetik/Dinç Onur Aydın)

Giriş yaparken söylemek istiyorum, bu sarı gurme bunu hak etti… Tamam biraz fazla ağır bir yemekmiş Itadakimasu… Tabii yemekse, çünkü Japonca’da Itamadikasu “hadi yiyelim” demekmiş. Çizgi öyküyü okuduysanız ve okuyacaksanız bunu bilerek okumanız da fayda var.

Hadi yiyelim diyorsun yani

Hadi yiyelim diyorsun yani

Uzak doğu mutfağı bizim damak zevkimize bir hayli uzak bilirsiniz, “ne yiyorum lan ben?” korkusunun çizim bulmuş hali bir hikaye. Instagram’da, Facebook’da gördüğümüz “Food Porn” kafasından sonra “Food Horror” mideyi yoruyor açıkçası. Bay Takashi’nin bakışlarından bunun intikam için yapıldığını çıkardım fakat şunu sormak istiyorum Mahmut’un ne suçu vardı? Beril Tetik’in Yabani’nin ilk sayısında bir öyküsü, diğerinde ise Devrim Kunter’le beraber yazdığı çizgi öyküsü var, üçünde de birbirinden farklı şeylerle beni şaşırtan bir yazar.

Temizlikçi (Gülbike Berkkam/Efecan Sezer)

Bilimkurgu olan bir öyküyü okurken onun kendine has teknolojik fikirleri olması hoşuma gidiyor. Daha önce gördüğümüz kullanılan alet edavat bile akıllıca kullanıldığında yeni hissettiriyor. Örneğin “Temizlikçi”de ilk başlarda olan olgular hemen dikkatimi çekti.

Nasıl günümüzde yüzyıllar öncesinin toplumsal sorunlarını yaşıyoruz? “Temizlikçi”, teknolojik olsa dahi, bizim günümüzde kabullendiğimiz  bir olgunun ileride nasıl eskiyip, geriye bizim romantik düşüncelerimizden başka bir şey kalmayacağı bir geleceği sorguluyor. Öykünün alt yapısı, ideallerin yaşlanıp, bunlara bağlı kişilerin ne kadar düşebileceğini gösteriyor.

Bu yazı, "Yabani Dergi Tanıtımları" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar