Yabani #8 – Gotik Yılbaşı
Milenyum
“Milenyum” hikayesi psikolojik olarak katmanlara sahip ve tatmin edici fakat bir sorunu var. Daha önceki incelemelerde kısa hikayelerin içinde bulunan her detayın çok önemli olduğunu söylemiştim, tekrardan bunu dile getiriyorum. “Milenyum” hikayesi herhangi bir yılbaşında da geçebilirdi hatta yılbaşında bile geçmeyebilirdi. “Milenyum” yılbaşı çeşitli hikaye örgülerine ve motiflere ev sahipliği yapabilecek bir zaman dilimi ve bu fırsatın kaçırıldığını düşünüyorum.
Bunun dışında psikolojik olarak işkence ve acı içerisindeki bireyin aslında ne yaparsa yapsın kendi aklındaki zindanda kaldığını hissetiren bir dile ve kısır döngü olarak bunun bitmeyeceğini gösterdiği için yarattığı atmosferi başarılı buldum. Edgar Allan Poe’nun “Gammaz Yürek” hikayesini anımsattı bana.
Damdaki Komançi
İşte bu eser, gerek hikayesiyle gerek çizimleriyle özgün ve sonunu tahmin bile etseniz dahi yüzünüze bir gülücük konduruyor. Yabani’nin övüldüğü noktalardan biri olan “batı-doğu sentezi” kendini “Damdaki Komançi”yle tekrardan gösteriyor.
Bora Örçal, hem yazıp hem çizdiğinden dolayı mı bilmiyorum fakat tasarı, öykü ve çizim arasındaki ahenki başarılı bir şekilde oturtmuş (tabii, %100 kendi çalışması olunca sanatçı tam olarak neyi hedeflediğini biliyor). Diyalog olmadan da hikayenin nasıl ilerleyeceğini gösteren, diyalogsuz da yazarlığın ne kadar önemli, çizimin nasıl bütünleyici güç olduğunu gösteren, bu sayının en başarılı hikayesi olarak birazdan hakkında konuşacağım çalışma “Noel Baba Öldürüldü” ile yarışacak yegane öykü “Damdaki Komançi” olacaktır.
Mor ayıcık ya. Bayıldım. Hele adamın yüzündeki ifade. “Random gülme” koymak istiyorum buraya, siz aklınızda canlandırın sevgili okuycularımız.
İntikam-ı Zevcan
Bu hikayeyi okurken aklıma gelen şey “liberal distopyasında gezen robot (?) vampir? Nasıl yani?” oldu. Feminist bir eser olarak ülkemizin cinsiyetler arası sorununu akıllıca eleştiriyor fakat çizilen distopik dünyayla vampir-robot kullanılmasını yersiz buldum.
Vampir, gotik edebiyat geleneklerinden gelen temeline göre parazit bir canavardır ve feminen özellikler gösterir. Anlayacağınız erkekleri tehdit eden, kadınları kullanan bir korku öğesidir. E feminist bir açıdan yaklaşan bir hikaye neden böyle bir canavarı tercih ediyor?
İlgi çekici, zeki fikirlerin birbirlerine rulo bantla yapıştırılmış olduğunu düşünüyorum. Örneğin sondaki “yaşayan ölü gelin kasap havası halayı” fikri hem inanılmaz kültürel, hem de inanılmaz çarpıcı bir sahne fakat… Hikayenin bağlandığı nokta ve buraya gelişimiz baya bir absürd. Tamam, hikayenin içinde geçtiği evren de baya bir absürd fakat dediğim gibi, distopik bir gelecek tasarımı içerisinde bu seferde hikayenin duygu bütünlüğü bozulmuş.
Örneğin bir de teknoloji/doğaüstü karşılaştırması var. Genel olarak eski batı edebiyat geleneğinde teknoloji ya da mantık diyelim, erkeğe atfedilen bir özellikken, doğaüstü, ya da duygu veya batıl inanç kadınla eşleşen bir motif. Elde böyle bir fırsat var fakat yine sonu bağlanmayan ve hikayede yeterince ortaya çıkarılamamış bu. Güzel fikirlerin gani gani harcandığı bir çalışma olmuş. Üzerine oturulup düşünülse belki de Yabani’deki en derin, toplumsal ve korku türünün geleneklerine dair muhteşem bir hikaye olabilirmiş. Övebileceğim tek yanı feminist bir çalışma olması.
Noel Baba Öldürüldü
Amerikadaki ve ülkemizdeki istismar sorunuyla ilgili bir vigilante hikayesi olan “Noel Baba Öldürüldü” çarpıcı bir şekilde yılbaşı hikayelerimizi bitiriyor. Ankara sokaklarında işine giden bir Noel Baba’nın arkasındaki karanlık sır ve adaletin keskin bıçağıyla karşılaşmasını konu alıyor.
Hikayenin alt temalarından biri masumiyetin ölmesi. Artık 21. yüzyılda Noel Baba gibi çocukların hayallerini süsleyen bir efsane bile elleri pis, düşünceleri ve niyeti kötü insanlar tarafından yozlaştırılmış olduğunu vurguluyor. Bu açıdan “Santanizm” hikayesinin ahlaki bakış açısından yazılmışı olduğunu söyleyebiliriz. İlk sayfalarda insanların Noel Baba’yı hor görmesiyle aslında hikayenin başka şekilde ilerleyeceğini düşünüyordum ama çok geçmeden rahatsız edici bir gerçeği öğreniyoruz.
Kralına İsyan 8. Bölüm
Serbars karakterinin de ekibe katıldığı bölümde, artık ekibin tamamlandığını düşünüyorum. Bilmiyorum, Büke Hatun ile ben asıl kadronun oluştuğunu sanmıştım. Fakat bir de R’ylehh adlı vefat etmiş büyük bir kabile şefinin oğlu da geldi. Daha Serbars’ın adını bilmiyoruz fakat babasının adını biliyoruz. Son cümlesine bakılırsa kendisi ölmüş olsa da oğlunun hikayesi içerisinde kendisiyle daha çok haşır neşir olacağız.
Megaşah’ın ordularıyla karşılaşmak için kuzeye gidecek ekibimiz, sayıca ve kuvvet olarak da üstün olan bu düşmana karşı ne yapacaklar, nasıl bir maceraya atılacaklar bekleyip göreceğiz.
Bu arada, şunu da söylemeden edemeyeceğim !!! (“Cthulhu batık kent R’yleh’de uykuda”)!!!