Yeniden Doğuş: Ölümden Sonrası İçin Buraya Alayım

Mark Millar ismi çizgi roman okuyanlara mutlaka tanıdık gelecektir. Gelmesi lazım! Çok sıkı bir çizgi roman okuru olmamama rağmen isminin geçtiği eserleri merak etmiyor değilim. Üstelik bu defa yanında oldukça tecrübeli, veteran bir çizer Greg Capullo ismini de görüyoruz. Image Comics için bir araya geldikleri Yeniden Doğuş iki tane işinde çok iyi sanatçının ortak ürünü.

Ama… Şimdi bu üç nokta niye orada değil mi? Yazdığım yazılarda izlediğim klasik taktik hasebiyle sonlara doğru ortaya çıkacak. Buyurunuz.

Öldük, Eee?

Sonra ne oluyor peki? Bileniniz var mı. Duyanınız da olmadığı gibi biliyormuş gibi yaşıyoruz değil mi ama. Misal ne olduğunu, nereye gittiğimizi merak ediyorsanız Bonnie Black’e sorabilirsiniz. Zira kendisi yaşlı ve hasta bir kadın olarak ölümün ağzına layık bir pozisyondadır. Ve günün birinde vadesi dolar, hayata gözlerini yumar…

…tam anlamıyla fantastik bir diyara gözlerini açar. Ölüm denen illet kapılarına geldiğinde insanların nereye gittiği sorusu da böylece cevaplanmış olur. Bonnie, bu yeni dünyada gözlerini açtığında yıllar yıllar önce ölmüş babası ve daha bir çok arkadaşı ile karşılaşır. Geldiği yer iyi insanların öldükten sonra hayatlarına devam ettikleri, rengarenk denebilecek hoş bir dünyadır. Lakin eğer ki burası için cennet diyeceksek bunun bir de cehennemi olması lazım. Bildiğimiz manada hayatları boyunca her türlü haltı yemiş, katil, dolandırıcı, hırsız vs. cehennem uyarlaması bir ülkede toplanmış. Tahmin edildiği gibi iki taraf çatışma halindedir. Ve tanıyabileceğiniz en pislik insan olan elebaşları sayesinde her geçen gün cenneti yerle bir etmeye yaklaşır.

Bu durumda dünyayı kurtarmak tabi ki Bonnie’nin görevidir. O beklenen kişidir. Umut onun yapacaklarında, yapabileceklerinde saklıdır. Her sorumluluk sahibi insanın yapacağı gibi kılıcını kuşanır, babası ve çok sevdiği köpeği ile birlikte yola koyulur…

Ölüm Dediğin Nedir ki?

Bu sorunun cevabı bize öğretildiği gibi değil anlaşılan. Adamlarda ne huri var ne şarap dereleri. Ne de sonsuza dek yanacağı söyleyen ateşler, cezalar. Burada herkes yaşamaya “devam” ediyor. Ölüm ve ötesi düşüncesine farklı bir yaklaşım olmuş. Gördüğümüz şey bir cennet değil. Her şey çok güzel görünüyor olabilir ama insanları hayatlarını devam ettirebilmek için çalışmak ve hiyerarşik sınıflar oluşturmak zorunda oldukları bir dünya var. İnsan faktörü toplumsal hayata devam etiğinden ötürü savaşda var. Cehennem denebilecek mekanın sakinleri ile bitmek bilmeyen bir savaş. Yani bir şekilde devam ediyor ve hayatta kalmak için bu son şans. Daha çok bu bakış açısı hoşuma gitti; ekmek elden su gölden diye bir şey yok. Ölüm ne ilahi ceza ne de sonsuz mükafatlar zinciri.

Dikkat çeken bir diğer şey karma yaklaşımı. Önceden iyi insan olanlar iyilikleri oranında mükafatlandırılıyor. İyiler daha soylu, asil, yardımsever ve kudret sahibi olarak ön plana çıkıyor. Durum kötü insanlar içinde geçerli. Misal kısırlaştırdığınız ve bu yüzden intikam dolu bir kedi sizi öldürmek için harekete geçen bir ekibin lideri olabilir. Bunlar ve benzeri şeyler ile metinde sürekli karşılaşıyoruz. Birileri sürekli geçmişlerini anlatıyor, öteki dünya mekanizmasının nasıl işlediği okuyucuya yavaş yavaş aktarılıyor.

Benim asıl dikkatimi çeken şey yaşadığımız dünyada öğrendiklerimizin hayal kırıklığı yaratma derecesi. Öyle ki tanrı, din, peygamberler anlamında ne öğrendiysek burada fos çıkmış durumda. Dindar olan bir insanın en büyük arzusu öldükten sonra yaradanı ile karşı karşıya olmak. İnancının ona vaat ettiklerini yaşamak, hissetmek. Bunun aksini söyleyen bir din yok sanırım. Bir mükafat durumu aşikar. Ancak Yeniden Doğuş’ta tüm bunlara yer yok. Gerçekten mi?

E Sonra?

Aslında yok demek, bıçak gibi kesmek yanlış olur. Aksine fark edilemeyen bir karşılık bulma hadisesi mevcut. Bu dünyada sizi karşılayan bir mesih bulamıyor olabilirsiniz. Ancak hiç düşündünüz mü o mesih siz olmayasınız. Bunu da metnin hikaye tarafına dair şık bir yaklaşım olarak buraya bırakıyorum. Derinlik anlamında sıkıntısı olmayan alt metinleri ile sevdiğim eserler arasında sayabilirim.

Senaryo… Gelelim yukarıdaki üç noktaya. Bu kısmın iç açıcı olduğunu söylemek güç. Serinin ilk kitabında bu denli aksiyon, bu denli hızlı hikaye anlatımı ne derece doğru bilemedim. İlk ciltten itibaren seriye dair olması gereken her şey olmuş gibi duruyor. Haliyle okur olarak soruyorum: nasıl devam edecek? Ya da devamında ne olabilir ki? İlerleyen bölümlerde tatminsizlik yaratabileceği gibi aslında çok güzel bir soru işareti. Zira beklenti kısmında devamında orjinal bir şeyler görmek şart. Eserin kötü olmaması adına ilk cildin gölgesinde kalmaması lazım. Haliyle Millar dehası ve Capullo çizgisi karşıma ne çıkaracak hayli merak içindeyim. Bekleyip göreceğiz…

Senaryoya laf eder gibi olduğumdan eserin kötü olduğu gibi bir şey anlaşılmasın. Çok başarılı iki dehanın ellerinden çıkan bir seri Yeniden Doğuş. Özellikle Batman ciltlerinden okura tanıdık gelecek Greg Capullo çizimleri enfes olmuş. Çoğunca karanlık atmosfere sahip mekan çizimleri ile beni tavlayan çizer burada da iyi iş çıkartmış. Keza Mark Millar için söyleyecek pek bir şeyim yok. Ana akımlar dışında kaleme aldığı yapımları daha çok seviyorum. En son Starlight – Duke McQueen’in Dönüşü adlı eserini okumuştum. Orada da yazdığı hikaye açıkçası çok hoşuma gitmişti.

Daha ziyade kitap okumaya vakit ayıran benim gibi bünyeler için güzel bir çizgi roman alternatifi. Dile getirmeye çalıştığım alt metinleri olsun çizimleri olsun başarılı bir yapım. Senaryo kısmından ötürü devamını bir hayli merak ediyorum. Kitap basacak kağıt bulmanın bir hayli zorlaştığı şu günlerde umuyoruz Arkabahçe Yayınları seriye çok fazla ara vermeden okur ile buluşturur.

Yorumlar