80’ler Çocuklarına Adanmış Kurgu Şaheseri: Stranger Things
Dijital bir yayın platformu olan Netflix’in hayatımıza girmesinin üzerinden çok da uzun bir zaman geçmemesine karşın, hazırlattıkları diziler son birkaç yılın en önemli TV olaylarını oluşturmakta gecikmedi. Marvel’in sinematik evreninin arka planını tamamlayan Daredevil, Jessica Jones, Luke Cage gibi dizilerden aldığı itici güçle ardı ardına projeler üreten, Narcos gibi dizilerle drama kurgusu açısından adeta ders veren, Knights of Sidonia ve Kuromukuro gibi anime’leri Japonya ile aynı anda batıya taşıyan, RoboTech gibi klasikleri buna yakın bağlamda portföyüne taşıyan, Voltron gibi batıda hala efsane olarak görünen bir seriyi reboot’layarak yeni nesile taşıyan ve hatta Death Note gibi bazı film uyarlamaları ile yakında film pazarında ben de varım demeye hazırlanan Netflix’in görsel eğlence sektöründe devrimsel bir başarı gerçekleştirmesi ve kazandığı geliri, fazlasıyla yenilikçi olduğu kadar ticari açıdan da zekice kotarılmış projelere taşıması ile daha uzun yıllar kendilerinden bahsetmemiz içten bile olmayacak.
Stranger Things Netflix’in yenilikçi işlerinin—şimdilik—son örneği. Bu benzetme birkaç yerde yapıldı, farkındayım, ama diziyi Stephen King ile Steven Spielberg’in 80’lerde yaptığı, sonra ortadan kaybolan bir ortak çalışmalarıymış gibi izleyebilirsiniz. Aslında dizi daha ziyade izleyicinin önceden bir şekilde aşina olduğu ve çoğunlukla saygı duyduğu çeşitli kitaplar, diziler ve filmlerin atmosferlerini tadımlık şekilde harmanlayarak bir sentez haline getiriyor. Örneğin serinin başından sonuna dek yaşanan ve birbirinden çok farklı gibi görünen karakter hikayeleriyle birçok esrarengiz vakayı bir araya getirip birleştirerek, izleyiciyi soruların içine sürükleyerek kendine bağlaması Lost’u, bu konseptin bir Amerikan kasabasında yürütülen polis araştırması üzerinden yürütülmesi Twin Peaks’i, odak karakterlerin ilkokul çocukları olması ve hikayenin önemli bir kısmındaki kurgunun onların dostlukları vurgulanarak anlatılması The It ve Stand By Me’yi, esrarengiz bir çocuğun karakterlerimizle karşılaşması ve onlardan hayata dair en değerli şeyi öğrenmesi E.T.’yi ve son olarak hikayenin dayandırıldığı nokta olarak da bilimin karanlık yüzü ve kontrolden çıkan bir gücün dizginlenme çabası olması da Firestarter ve Fury gibi örnekleri akla getiriyor. Bu saydığım örneklerin çokluğu herhangi bir rahatsız edici esinlenme hissiyatı yaratmadığı gibi, bunları alt alta yazıp sağlamasını aldığımızda Stranger Things’in—oyuncularının önemli bir kısmı çocuk ve ergen olsa da—yoğun şekilde 30-35 yaş üstü jenerasyonu hedefleyen bir iş olduğunu söylemek mümkün.
Konuya gelecek olursak, hikaye 6 Kasım 1983 günü Hawkins adlı hayali bir Indiana kasabasında geçiyor. En büyük zevki arkadaşları Mike, Dustin ve Lucas ile masaüstü FRP oynamak olan Will Byers adlı bir çocuk akşam oynadıkları oturumdan sonra esrarengiz şekilde kayboluyor. Onun depresyonlu annesi Joyce (ki 80’ler çocuklarının ilk aşklarından Winona Ryder tarafından canlandırılıyor), Will’in toplumla uyum sorunları yaşayan abisi Jonathan ve her açıdan dibe vurmuş bir kaybeden örneği olan şerif Hopper bir yandan, Will’in en yakın arkadaşları olan Mike, Dustin ve Lucas bir yandan onu aramaya koyulurlar. Hikaye çok geçmeden Will’in kayboluşunun kasabanın üstüne çöken karanlığın tek sonucu olmadığını gösterir. Mike’in ergenlik problemleri yaşayan ablası Nancy ve esrarengiz bir şekilde ortaya çıkan isimsiz bir kız da bu denklemin bir parçası olurlar. Kasabaya musallat olan korkunun kaynağı nedir ve ondan kimlerin haberi vardır? En önemlisi, arkadaşları Will’i çok geç olmadan bulabilecek midir?
Kurgu izleyiciye 80’leri büyük ölçüde adeta yeniden yaşatarak onların sempatisini kazanma yoluna gitmiş, açıkçası başarılı da olmuş. Gerek başta Stephen King işleri olmak üzere Poltergeist, Jaws, The Thing, Star Wars üçlemesi ve X Men gibi o dönemin popüler kültür örneklerine saygı duruşundan farksız göndermelerin ihmal edilmemesi, gerekse bu saydığım örneklerin tamamının bir şekilde hikayeye yedirilerek bir göndermeden fazlası haline getirilmeleri kurgudaki temel direğin sağlamlığını oluşturuyor. Öte yandan aynı kurgu başarısı, ağırlıklı olarak 30-35 yaş üstü jenerasyon hedeflenmiş olsa da bu saydıklarım, diziyi 15 yaş üstü herhangi bir jenerasyonca izlenip beğenilebilecek, hatta sahiplenecek bir iş yapmakta.
Oyunculuklar Winona Ryder ile Matthew Modine (ve bir ölçüde Cara Buono ve David Harbour) dışında yeni isimlere dayandığından başta bir risk gibi görünse de, çocuk/ergen oyuncu seçiminde gösterilen hassasiyetin başarısıyla dizinin en parlak öğelerinden birisi haline geliyor. Hikayedeki hiçbir karakter unutulası değil, hepsi bir şekilde kafanızda yer ediyor.