Barbarians: İhanet ve Zafer

Netflix’in son yapımlarından olan Barbarians, (veya Almanca adıyla Barbaren) bizi Roma İmparatorluğu’nun en ihtişamlı döneminde, Germen kavimlerinin üç Roma lejyonunu “tamamen” yok ettiği bir savaşın hikayesini anlatıyor. Daha önce bazı tarihi dizi-filmlerde yaptığım gibi, bunu da izledikten hemen sonra bir tarihsel değerlendirme yazmak istedim. Bakalım “Barbarlar” ne kadar tarihsel gerçeklere uymuş, ne kadar palavra atmış…

SPOILER diyelim haliyle… Ama tabii, tarihsel olaylar belli, önce yazıyı okuyup sonra diziyi izlerseniz çok birşey kaybetmezsiniz. Hikayenin her detayına da girmeyeceğim.

Önce Kulağımız Doysun!

Haydi önce biraz Netflix ve Barbarians övelim! Tarihsel konulara geçmeden önce şunu söylemek isterim ki, dizide Romalılar’ın Latince, Germenler’in Almanca konuşması beni inanılmaz mest etti. Zaten dizi Alman yapımı olduğundan Almanca duymayı bekliyorduk ama Latince işin tuzu biberi oldu. Tüm yapımda Latince – Almanca karışık duymak, birbirlerinin dilini anlamayan karakterlerin olduğu sahneleri izlemeyi daha da keyifli hale getiriyor. Bilimum Holywood filminde, Romalı havasına hiç uymayan bir İngilizce ile konuşan Romalılar izledikten sonra Barbarians kulağıma ilaç gibi geldi.

Almanca açısından da öyle Dark’daki gibi “kasvetli kasvetli konuşalım, Almanca’yı sanki korku filmi diliymiş gibi gösterelim” şeklinde değil, gayet doğal duran bir Almanca duyuyoruz. Tabi ben dil uzmanı değilim ama Barbarians’daki Almanca, Dark’daki gibi kulağımı hiç yormadı.

Şimdi de Gözümüz Doysun!

Barbarians, genel olarak zırhlar, silahlar ve üniformalarda tarihsel uyum konusunda beni çok memnun etti. Roma askerlerinin giydiği zırhların bazıları plaka, bazıları zincir olması, kalkanların farklı çeşitlerde olması gibi detaylar çok güzel olmuş. Tüm Romalı askerlerin tek tip görünmemesi, lejyoner ve “auxiliary” (orduda ağır piyade dışında kalan hafif piyade, okçu, süvari birimlerini oluşturan ve çoğunlukla Roma vatandaşı değil müttefik halklardan toplanan birlikler) farkının hem diyaloglarda hem de kullanılan zırh ve kıyafetlerde net olarak görülmesi gerçekten çok hoş.

Barbarians’da ve daha pek çok Roma dönemi dizi-filminde görülen plaka zırhların (lorica segmentata; asterix çizgi romanlarında da lejyonerler bunu giyer diyip tarif edeyim) imparatorluk döneminde yaygın kullanılmaya başladığını görüyoruz. Bu nedenle dizide bol bol bu zırhlardan gördüğümüzde “sıkıntı yok” diyebiliriz. Ama örneğin Jül Sezar dönemini ya da önceki dönemleri anlatan bir yapımda bunları görseydik yanlış yapılmış olurdu. (Ki pek çok belgeselde ve filmde bu sıkıntı mevcut.) Not: Zırh ve silah olarak tarihsele uygun resmedilen ve lejyonerlerin plaka değil zincir zırh giydiğini gördüğümüz 2 sezonluk “Rome” dizisini de izlemediyseniz, şiddetle tavsiye ederim.

Haydi ekipman anlamında tek bir yerden puan kıralım, kırmayabiliriz de gerçi ama olsun, tarih nerd’lüğümüzü konuşturalım. Dizide ata binen neredeyse herkes üzengi kullanıyor. (Binicinin ayağını içinden geçirdiği metal kısım) Üzengi, ilk olarak Orta Çağ’da görülen bir ekipman, dolayısıyla hiçbir Romalı veya Germen süvari at binerken bunu kullanmadı.

Cumhuriyetten İmparatorluğa

Dizi, Julius Sezar’ın cumhuriyeti kaldırıp Roma’yı büyük bir dönüşüme uğrattığı dönemin hemen sonrasını anlatıyor. Sezar’dan sonra başa geçen Octavian, ilk imparator olarak Augustus adını almış ve dizinin geçtiği dönemde artık yaşlı bir adam. Barbarians bu anlamda, Roma’nın en ihtişamlı dönemde geçiyor. İmparatorluk neredeyse tarihteki en büyük sınırlarına ulaşmış durumda. Tabii bu, aynı zamanda pek çok problemi de beraberinde getiriyor. Kilometrelerce uzanan sınırları korumak için muazzam sayıda asker ve lejyon gerekli ve bunlar çeşitli savaşlarda yok edildiklerinde, takviye birlikler uzak vilayetlerden yetişene kadar düşmanlar sınır bölgelerini rahatça yağmalayabilir.

Bu dönemde, Roma’nın Germanya vilayeti olarak tanımlanan bölge, günümüz Almanya’sının aslında küçük bir kısmı. Burası, sadece kısa süre önce imparatorluğun hükmüne girmiş bir bölge ve burada İtalya’daki büyük şehirleri bırakın, Galya’daki kasabalar bile yok. Tarım yok denecek seviyede. Germen kabileleri zaten zor şartlarda geçiniyor ve savaşçı ruhları nedeniyle kontrol edilmeleri de oldukça zor. Kısacası aslında imparatorluğa bir gelir getirmeyen, değersiz topraklar burası. Fakat Roma yine de Germenler’in diğer bölgelere saldırmasını engelleyip onlara kendi vatanlarında üstünlük kurmak için buraya gelmiş. Roma lejyonları her yıl vilayet içinde sefere çıkıyor, yılın farklı zamanları farklı bölgelerde kamp kurarak kabilelerden vergi topluyor.

Yarı Romalı, Yarı Germen Arminius

Dizide, babasının evinden zorla alınan Arminius’u görüyoruz. Olay bir trajedi olarak sunuluyor ancak zamanla Arminius Roma’nın iyi bir komutanı olmuş. Sonrasında Roma’da hizmetine devam etmek istiyor fakat ona farklı bir görev veriliyor. Gerçekte durum böyle miydi? Arminius’un iyi bir Roma komutanı olması dışında muhtemelen diğer kısımlar pek doğru değil. (Tabii ki Roma’da yanında yetiştiği kişi de Vali Varus değil…)

Roma, tarihteki pek çok krallık ve imparatorluk gibi, farklı milletlerden prensleri kendi bünyesinde yetiştirme politikasını uygulardı. Bu, Roma’ya gelen prensin ailesi için bir aşağılama olmaktan çok uzaktı; çoğu zaman “barbar” halklar, prenslerini Roma ile ilişkileri geliştirmek ve kültürü tanımaları için bizzat kendileri gönderirdi. Roma’ya gelen prens pek çok konuda eğitim alır ve sonunda hem iyi bir devlet yöneticisi, hem de iyi bir kumandan olurdu. Bu şekilde Roma’da yetişmiş bir diğer kişi de Hun hakanı Atilla’dır. Prens yetiştirmenin amacı günü gelince prensin kendi devletine ve kabilesine dönmesi, sonrasında Roma’nın bir müttefiki olarak o kabilenin Roma’ya ileride tehdit oluşturmamasını sağlamaktı. Tabii hem Arminius hem Atilla örneğinde görüldüğü üzere bu hep böyle olmasa da, çoğu zaman istenen sonuca ulaşılırdı. Dolayısıyla ben Arminius’un, “bir gün Roma’ya dönüp hayatıma orada devam ederim” hayalleri olduğunu filan hiç sanmıyorum.

Publius Quinctilius Varus

Diziyi izlerken Varus’un Germen kabilelerinden ağır vergiler talep etmesini çok gerçekçi bulmamıştım ancak biraz araştırdıktan sonra Varus’un, gerçekten de yönettiği bölgelerde halkın adından nefretle söz ettiği bir yönetici olduğunu gördüm. Öncesinde Suriye’de görev yapmış ve Kudüs’deki bir Yahudi isyanını çok ağır şekilde bastırmış. Binlerce kişinin çarmıha gerildiğinden bahsediliyor. Dolayısıyla, gerçekten de savaşlardan yıpranmış Roma lejyonlarını doyurmak adına Germanya’dan çok ağır vergiler talep etmiş olabilir.

Bu noktada Varus – Arminius ilişkisine bir miktar değinmek gerekiyor. Dizideki gibi bir baba oğul ilişkileri olmadığını zaten görmüştük. Ancak belli ki yine de Varus, Arminius’a çok büyük saygı ve güven besliyordu. Arminius, kısa süre önce kabilesine dönmüş ve Çerusker’leri babası ile beraber yönetmeye başlamıştı. Varus ise, Roma’nın Germanya vilayetini oluşturması sonrasında buraya atanan ilk valiydi. Varus muhtemelen böylesine yeni bir vilayeti yönetip her tarafta Roma’ya düşmanlık besleyen kabileler varken, Roma’da yetişmiş ve savaşlarda orduda görev yapmış, şimdi de bir dost kabilenin şefi olan Arminius’a güvenmekte bir zarar görmedi. Ayrıca Arminius bir Germen süvari birliği komutanıydı. Atlı askerler Roma ordusunun çok küçük ama elzem bir kısmını oluşturuyordu ve Roma lejyonları içinde süvari birlikleri yoktu; muhtemelen Varus’un elindeki tüm atlı askerler Germen birliklerinden oluşuyordu. Bu nedenle valinin, Arminius’un desteğine bir bakıma da muhtaç olduğunu söyleyebiliriz.

İhanetin Nedenleri

Burada artık işin “yorumlama” kısmına girmek zorundayım. Arminius’un “babam beni Roma’ya göndermedi, en yakın arkadaşımı da öldürmek istemiyorum, o zaman isyan edeyim” motivasyonuyla hareket etmediğinden emin olduğumuza göre, Germen isyanına liderlik etmesinin muhtemel nedenlerine kafa yorabiliriz. Aklıma ilk gelen şey, Arminius’un, kendi topraklarında küçük çaplı da olsa bir krallık kurmak istemesi ve bu ihtimalin Roma’nın bu bölgeyi Germanya vilayeti ilan ederek ortadan kaldırması. Diğer Germen kabilelerini Roma desteğiyle kendi hükmüne alan, bölgede Roma’ya müttefik olacak şekilde ufak bir krallık kuran bir Arminius, herhalde Roma’ya düşman kesilmezdi.

Bir kere ihanet kafaya konduktan sonra, oldukça detaylı bir hazırlık yapıldı. M.S. 9 yılının Eylül ayında Varus, vergi toplama ve bölgede Roma otoritesi sağlama işi bittikten sonra, üç lejyonu ile beraber Germanya içlerindeki yazlık kampdan ayrıldı ve kışı geçireceği, nispeten iklimin daha iyi olduğu bir bölgedeki kışlık kampa ilerlemeye başladı. Bu sırada Arminius ona, kuzey bölgelerinde bazı kabilelerin isyan ettiğinden söz etti. Varus onlarla ilgilenmeden bölgeden ayrılırsa, isyancılar, Çerusker’ler gibi Roma dostu kabileleri kış boyunca yıpratıp güçsüz bırakabilirdi. Varus’un yerinde kim olsa muhtemelen yolunu değiştirir ve isyancılarla ilgilenmek üzere kuzeye gitmeyi tercih ederdi.

Dizide görülen Segestes’in Varus’u uyarması hikayesi gerçekleri yansıtıyor. Arminius’un evlendiği Thusnelda isimli kadının babası olan Segestes, gerçekten de savaş hazırlıklarından ve Arminius’un planlarından haberdardı ve Varus ile görüşerek ona bildiklerini aktardı. Varus, bu adamın Arminius’a kişisel bir kin beslediğini ve yalan söylediğini düşünmüş olacak ki onu dikkate almadı. Ayrıca, kendi aralarında sürekli kavga eden Germen kavimlerinin birleşip, tam da Roma lejyonlarını mükemmel konumda tuzağa geçirecek şekilde bir plan yapması akla pek mantıklı gelmezdi. Üstelik böyle bir şey olsa bile, Varus hem barbarların sayılarının yeterli olmayacağını hem de Roma lejyonlarının üstün disiplinleri ile onları mağlup edeceğini düşünmüş olabilir.

Teutoburg Ormanı Muharebesi

Arminius, keşif yapmak ve düşmanın konumunu tespit etmek üzere birlikleriyle ana ordudan ayrıldığında Romalılar bundan pek şüphelenmedi. Ancak bir anda her taraftan üstlerine saldıran Germen savaşçılarla karşılaştıklarında, büyük bir tuzağa düşmüş olduklarını anladılar. Kabileler, sayıca Roma ordusuna denk bir kuvvet toplamayı başarmıştı. Savaş gerçekten de çok kanlıydı ve 3 lejyonun da tamamen yok edilmesi ile sonuçlandı. İmparator Augustus, haberi aldıktan sonra duvarları yumruklayacak ve “Varus, bana lejyonlarımı geri ver!” diye feryat edecekti. Sonraki yıllarda bölgede yeni seferlere çıkan Roma orduları, savaşın yapıldığı alanda binlerce askerin kemiklerini görecek ve dehşete düşecekti. Lejyonların kaybolan kartalları yıllar sonra Germanya’nın farklı kısımlarından bulunacaktı.

Diziye dönecek olursak, savaşta elbette yerlerde ateşler yanmadı ve Germenler arasında kafasına kocaman geyik kafatası geçiren savaşçılar yoktu. Tüm vücutları savaş boyaları ile kaplı ve çıplak dövüşen savaşçılar olması ise gayet makul. Lejyoner zırhlarının ekmek keser gibi delinmesi ise çok sıkıntılı bir konu; Thusnelda’nın elindeki dandik mızrakla bir lejyoner’i deştiği sahne tarih severlerin gözlerine zulmediyor. Roma demir zırhları dönemin en iyi teknolojisi ile üretilenlerdi. Lejyonerler muhtemelen yine büyük bir disiplinle dövüştü fakat ormanın ortasında düzgün bir savaş hattı oluşturamadılar. Ayrıca korkuyu ve paniği de göz önünde bulundurmak lazım, tuzağa düştüklerini anlayan pek çok asker kaçmaya çalışmış ve diğer askerleri ezmiş olabilir. Varus, bu büyük felaketi gördüğünde kaçmaya çalışmak yerine zırhını çıkarıp kılıcı üzerine düşerek intihar etti. Bu, samuraylar gibi mitleşmiş bir konu olmasa da, intihar eden Romalı komutanların uyguladığı yöntemdi.

Barbarians hakkında yazacaklarım bu kadar. Sizlerin de diziyle ilgili veya tarihsel yorumlarınız olursa lütfen belirtin. Farklı konular ve farklı yazılarla görüşmek üzere…

Yorumlar