Chernobyl: Kurgu Gerçekten Daha Etkilidir
1986 yılında Sovyetler Birliği sınırları içerisinde yer alan Pripyat şehrinde işler 25 Nisan’dan sonra bir daha eskisi gibi olamamıştı. Şehirden 14.5 kilometre uzakta yer alan Chernobyl Nükleer Santrali büyük bir facianın, birçok acının ve insanların hiçbir ideoloji fark etmeksizin aslında ne kadar zayıf olduğunun göstergesi haline geldi. Ancak burada asıl dikkat edilmesi gereken kısım öyle gözükmese de bu değil. Her şeyden öte, insanlar tüm bu yaşananları biliyorken ya da bildiklerini düşünüyorken, aslında tüm olaylardan ne kadar uzak olduğunu tokat gibi yüzümüze çarpıyor.
Nasıl Bir Diziydi Chernobyl?
Chernobyl yüksek bir ihtimalle çevrenizin büyük bir bölümünden veya sosyal medyadan da duymuş olabileceğiniz üzere müthiş ötesi bir mini diziydi. Aldığı 9.7 puanını dibine kadar hak eden gerçek bir emeğin ürünü. Bu puanı sağlayan temel etmenleri sıra sıra eleyerek değerlendirmeye geçip hemen ardından asıl konuya, işin bizler için ironi durumuna düşen kısmına gelelim.
Öncelikle dizide büyük bir başarıyla sergilenmiş en önemli etken bana kalırsa müzikler ve ses eklentileriydi. Aslında normal koşullarda ağır dram müzikleri bu tarz film yahut dizilerde, izleyicideki duygunun pekişmesi için etkili bir yöntemdir. Her ne kadar Chernobyl de bu yönde müzikleri barındırsa da sırtını sadece onlara dayamıyor aksine bunları normal, pasif bir araca dönüştürüyor.
Burada kısaca yapımcıların: “Duygularınıza erişebilmek için müziklere güvenmemize gerek yok.” girişimine parmak basabiliriz ki oldukça haklılar. Fakat sadece müziklere değinmek istemiyorum. Aynı zamanda ses efektleri ustaca kullanılmıştı. Radyasyonun ne kadar etkili olduğunu fondan gelen cızırtılardan anlamak ve o anın tedirginliğini üstünüzde hissetmek, emeği geçen herkesin müziklerden daha da güvendiği bir başarıydı. Takdir etmemek elde değil. Bu ufak ayrıntının seyirci hisleri ile buluşmada gözardı edilemeyecek bir payı olduğu bariz.
Bir diğer açıdan, efektlerden söz edelim. HBO gibi bir sanatçı eserinden de bekleneceği üzere efektler bittabi tam oturaklı ve tatmin ediciydi. Tam oturaklı deme sebebim, ne çok fazla abartılı ve yoğun efekt fırtınası ile sarmalandık ne de tamamen bu durumdan mahrum bırakıldık. İki seçenek de filmi absürtlük derecesine götürerek değerlendirmelerinde ve izleyicide bıraktığı etkide sarsıntılı değişikliklere yol açardı. Yapımcılar efekt gerektiren olaylardan ziyade, daha çok durumun insanlar tarafından nasıl kargaşaya dönüştüğünü göstermek istemiş.
Kurgu
Lakin zannımca filmi hepsinden de öteye taşıyan ana etmen; kurgusu ve senaryosu, yeri geldiğinde de iğneleyici replikleridir. Aslında kurgunun böyle bir yapımda çok büyük bir rol üstlenmemesi gerekir. Çünkü tarihsel bir gerçekliği anlatmaya çalışan bir dizide yolun sonunda insanlar ne ile karşılaşacağının farkındadır. Öte yandan Chernobyl, bu konuda görüp görülebilecek en büyük istisnalardan biri.
Evet oldukça çarpıcı repliklere, bir hayli akılda kalıcı cümlelere, en doğru kelimelerle bezenmiş konuşmalara ve hangisini nereye yazalım diye şaşırıp kaldığımız söylemlere fazlaca yer verilmişti. Fakat izleyenleri asıl bağlayan ve kendine çeken yönü; umursamayıp bir kenara attıkları, görmeyi reddettikleri gerçeklerdi. Kurgu dediğim; Chernobyl faciasında gerçekte yaşanan, olaya gerçekte sebep olan nedenlerdi. Yani aslında bunu sıradan bir nükleer kazadan öteye taşıyan nedenler, ki bir nükleer kaza ne kadar sıradan olabilir onu sizin kanaatinize bırakıyorum…
Gerçek
“Doğru soruyu sormanın sizi gerçeğe ulaştıracağını mı düşünüyorsunuz? Gerçek yok. Patronlarına istediğini sor, yalan söyleyecekler. Ben de kurşunu yiyeceğim.”
Gerçek; işin aslında Chernobyl’in bir kaza olduğu değil, hedefleri ve üstleri tarafından kör edilmiş insanların zayıflığından kaynaklanan bir nükleer bombaydı. Ve bu bomba, yayılışının üzerinden çok uzun zaman geçmesine karşın ancak keşfedilebildi. İstediğiniz ideolojiye sahip olun, bu açığa çıkan bombadan sonra, hepsinin de aslında ne kadar dayatmacı olduğu ve güç dengesizliğine dayandığı gün gibi ortada oluyor.
Peki bu gerçeklerden neden şimdiye kadar dünya bu denli bihaberdi? Belki bunu okuyorken; hayır ben biliyordum, ben araştırmıştım zaten! diyenleriniz ,mutlaka ve neyse ki, olacaktır. Fakat bir düşünün, Chernobyl konusu açıldığında kaç kişiden, “Sorumsuz yöneticiler, Haddini aşmış patronlar, Ne kadar aşağılayıcı bir yaklaşımdı Dyatlov’un yaptığı yahu? Asıl o madenciler olmasa halimiz haldi, Bomba yapmışlar resmen santrali…” gibi diyaloglar duydunuz?
İzin verirseniz bu mini gösteriden önce Chernobyl hakkında insanların genel olarak bilgi sınırlamalarına dayanan düşüncelerini aktarayım: “Ne kötü bir kaza ya! Ayy gerçekten insanlar neler neler çekmiş… Yazık cidden büyük bir zorluk… İşte nükleer santralde olay çıkarsa sonu böyle facia olur… Dikkat edicen abicim nükleer falan sıkıntılı iş bunlar…”
Gerçek ile Kurgu Arasındaki Farklar
Gerçekte yaşanan veya yer alanlardan ziyade birkaç farklılık da mevcuttu. İlk olarak Khomyuk’tan bahsetmek istiyorum. Nükleer fizik alanında hatırı sayılır bir emek sarf edip bu bölümde hayatını devam ettiren Khomyuk. Bu kadın karakter aslında pek çok ve çeşitli bilim insanının tek bir şahıs üzerinden temsil edilmiş hali. Zamanında bu bilim insanları gerçeklerin peşine düşüyor. Yeri geldiğinde yaptıklarının uygun görülmemesinden ötürü kendilerini hapsi boylamış vaziyette buluveriyorlar. Ancak hepsinin ortak amacı aynı Khomyuk’ta olduğu gibi reaktörün neden ve nasıl patlamış olabileceğini keşfetmek. Dünyanın keşfedilenlerden bihaber olmasını önlemek, gerçeklerin iletilmesini isteyip bu doğrultuda gerekli düzenlemeleri sağlamak.
Yapımcılar bu çoklu sayıyı indirgemiş ve hayali bir karakterle bizlere sunmuş. Peki yanlış mı? Bana sorarsanız değil. Bilhassa bu kadar yoğun ve karışık bir dizi ile karşı karşıyayken. Ama işin asıl kafa karıştıran bölümü çok daha ilginç.
Bu karakteri hatırlıyor musunuz? O vakitlerin kömür bakanı olan adam; Mikhail Shchadov. Burada tuhaflığın kaynağı şöyle ki; eserde yansıtıldığından ziyade gerçek yaşamında Bay Shchadov 15 yaşından beri madenlerde çalışmış, en hasından diyebileceğimiz, bir madenci. Aynı madenciler adına konuşan arkadaş gibi de sert, mendebur denebilecek tipte bir karakteristiğe sahip. Ancak filmde madenlerle alakasız, madenlerden uzak bir havada gösteriliyor. Madenciler de hatırlarsanız bilerek kıyafetini kirletiyor, böylesinin bir maden bakanına yakışacağını düşünmeleri üzerine.
İyi Deneme HBO!
Bunun ardındaki sebep nedir ya? Yapımcılar belki zamane bakanlarına buradan bir gönderme yapıyor olabilir. Alakasız insanların, aynı şekilde alakasız yerlerde bakanlıklar yapmalarına dair. Fakat böyle bir yapımda ne diye bu tarz göndermelere gereksinim duyulsun? O halde söyleyebileceğimiz tek mantıklı nedenin, malum yıllarda görev alan devleti ve benimsenen ideolojiyi kötülemek olduğu su gibi bariz. Sonuçta Sovyetler ve ideolojileri hangi Amerikalı dostumuzdan tam puan aldı ki HBO’dan da aynı muameleyi görsün? Hem bu tarz ufak şeyleri kim fark eder? “Ohoo nükleer reaktörü bombaya çeviren devletin kömür bakanından ne bekliyorsun ki zaten?” dedirtmek bir hayli kolay.
Sonuçta hangimiz “Acaba gerçekten bu bakan böyle miydi?” diye araştırma ihtiyacı duyarız? Özellikle tüm bu gördüklerimizden sonra? Yani saman altından su yürüterek devleti kötülemenin bir yolunu bulmuşlar. Her ne kadar iyi olursa olsun, devlet meselelerine bu derece yönelmiş ve yoğunlaşmış dizilerde gönderme bulamamışsanız, büyük ihtimal yeterince dikkat etmemiş ya da araştırmamışsınızdır, zira kimse ayağına gelen fırsatlar trenini elinin tersiyle bir tarafa iteklemez. İlgi bambaşka bir yere toplanmışken, sümsük bir kömür bakanı elbette tepki çekmeyecekti. Ama bizden kaçmaz, sevgili HBO!
Mesaj
İşte kara mizah hedeflerinin yüklendiği ağırlığı seyirciye de taşıtan mesaj. Filmde hep üstüne değinilen gerçekler, bu kurgu sayesinde hiç olamadığı kadar çok yayıldı. İnsanlar aslında neleri kafaya dahi takmadıklarını anlamış oldu. Kahramanlarını yeni öğrenen masum ve müteşekkir bir topluluğa dönüştüler. Varolan gerçeklerin yaratamadığı bir sonuç. Hepimize, “Bildiğinizi mi sanıyordunuz, hah!” göndermesi yapıldı bir nevi.
Demek istediğim, Chernobyl sayesinde gerçekte yaşanmış olayların insanlar için ne kadar eksik kaldığını anlamış olduk. Artık ders çıkarmak ya da farkında olmak için kurgunun tepki toplama ve ilgi çekme gücüne ihtiyaç var. Bu olmadığı, ya da birileri tüm detayları gözümüze sokmadığı taktirde gerçekler yalnız o kaba saba genel bilgileri ile tarih sayfasına gömülmüş olacak.
Ek olarak elbette, Sovyetlere ve hala onların ideolojilerini benimseyen insanlara ağır bir söylemde bulunuluyor: “Neler oldu bak gördünüz mü? Bunu mu savunuyorsunuz ya da savunuyordunuz?”. Bir silah olarak da konusunun ve dayandığı gerçeklerin mesaj gönderme gücünü asla ve asla es geçmemişler.
Lakin evet, sonuç itibariyle akıllara zarar bir dizi, asla unutamayacağımız replik ile sahneler ve elimizde bizi afallatan gerçekler nihayetinde bu yapıma da veda ettik. Herkese çıkarması gereken dersler verildi. Gerek seyircileri olsun, gerekse dünyanın diline ikinci kez düşen arka plan kişileri… Sizlerden de tek arzum bu yapıma ne sadece bir kurgu, ne de sadece bir gerçek gözüyle bakmanız. Zira gerçek, kurgunun ellerinde adının hakkını verdi, ve kurgu da bu gerçekten beslenerek meydana geldi. Ama birbirleri olmadan ikisinin de anlamı kalmadı. Bilinmeyen bir gerçeğin ve oluşamayan bir kurgunun anlamsızlığı gibi.