Game of Thrones – Anlatılmak İstenen Ne?
Daenerys
Daenerys’in (serideki tüm kadınlar gibi) esas ayrımcılık noktası kadın olması. Bir noktada bunu büyük ölçüde aşıyor olmasına rağmen kaç kez fahişe denildiği, seni şöyle böyle becereceğim denildiğinin haddi hesabı yok.
Kendini bir ölçüde kabul ettirdikten sonra ise ya tanrıça ya da yabancı olarak görünüyor. Daenerys büyük oranda yalnızlık çekiyor ve empati kurabileceği, kendisini tam olarak anlatabileceği hiç kimseyi bulamıyor. Muhtemelen Westeros’a gittiğinde yine bir yabancı olarak görülmeye devam edilecek.
Bran
Sakat! Ön yargıya uğraması, acıyan gözlerle bakılması, ciddiye alınmaması yetmezmiş gibi yürüyemiyor olması yetip de artıyor bile. Warg olması büyük bir avantaj olsa da, çoğu yerde çok daha şiddetli tepki almasını sağlamaktan başka pek bir işe (henüz) yaramıyor.
Sansa
Sansa da kadına karşı olan ayrımcılığa sonuna kadar uğruyor. Saf ve iyi yetiştirilmiş bir leydi adayı olarak gördüğü çoğu şeyin bir tiyatro olduğunu anlıyor, bunun sonucunda seri boyunca duygusal açıdan paramparça ediliyor ve daha sağlam temellerle kendini yeniden inşa ediyor.
Bir noktadan sonra tüm Starklar vatan haini gibi görülse de, Sansa diğerleri gibi kuzeyde değil de Kings Landing’de kaldığı için vatan haini damgasını en çok üzerinde taşıyan kişi oluyor.
Sansa, pek çoğunun aksine oldukça fazla kullanılıyor da. Tyrelller, Lannisterlar, Serçeparmak ve kalan herkes, özellikle de Robb ölüp, Bran ile Rickon ölü bilindikten sonra Sansa’yı kendi emellerine alet etmek için sürekli kandırıp duruyorlar.
Jaime
İlerleyen kitaplarda kendi bölümlerine sahip olan karakterlerden olan Jaime, seri boyunca üzerindeki hain ve kral katili damgasını kenara atamıyor.
Esasında Jaime’nin Deli Kral’ı öldürme sebebi belli, adamın tüm şehri yakmasını, savaşın uzamasını engellemek. Ancak herkesin düşüncesi “Bu adam yeminini bozdu, bu adam kutsal kanunlara karşı geldi, bir kralı öldürdü!” şeklinde kalıplaşmış durumda.
Cersei ile aralarındaki ensest konusu bile, hain damgasının altında çözülüyor. Layık görülen kral katili/hain konusu o kadar derin ki; ensestten bahsedildiğinde oldukça normal karşılanıyor.
Halbuki Jaime, Cersei’ye gerçekten aşık! Zamanında Kral Muhafızlarına katılma sebebi Cersei’ye yakın olmak, hayatı boyunca da Cersei dışında kimse ile birlikte olmamış ve enseste rağmen, inanılmayacak ölçüde sadık kalmış bir erkek. Seride karşımıza çıkan yaşayan sayısız şövalye arasında Brienne ve Barristan Selmy’nin arkasından bu vasıfları en iyi taşıyan karakter. Seri boyunca da, özellikle Brienne ile tanıştıktan sonra şövalye vasıfları gelişiyor, daha donanımlı, daha doğru bir adam haline geliyor. Buna rağmen ön yargıyı hiç bir zaman aşamıyor.
Bir de üzerine elinin kesilmesi de eklenince en büyük özelliği olan dövüş yeteneğini kaybediyor, sakat olarak muamele görmeye başlıyor.
Serinin başlarında kusursuz görünen ve kötü adam olarak kabul edilen Jaime ile ciddi oranda empati yapmaya başlıyorsunuz.
Cersei
Kadına karşı olan ayrmcılıktan yukarıda bahsetmiştim. Bunu en iyi yaşayan kişi malesef Sansa değil, Cersei!
Bir yerde kendisi bunu çok net belirtiyor. Jaime ile ikizler ve gerek kişilik, gerek fiziksel açıdan birbirlerine eşdeğer oldukları küçük yaşlarda bir gün Jaime’yi kılıç eğitimine götürüyorlar, Cersei’ye de başka eğitimler veriyorlar. Soylu bir ailenin kızı olarak, anlaşmaları mühürlemek için mal gibi kocasına satılıyor, Robert ile evlenmeseydi de babası tarafından Rhaegar’a verilecekti. Esasında küçük yaşlarda her genç kız gibi, Rhaegar’a aşık olsa da hem hayalleri yıkılıyor, hem erkeklerin işine karışılmasına izin verilmiyor, ana kraliçe olduğunda ülkeyi yönetmesine bile pek izin verilmiyor.
Robert Baratheon iyi bir savaşçı ve özünde iyi bir adam olmasına rağmen, kötü bir kral ve daha da kötü bir koca. Cersei’ye karşı duygusal bağı olmadığı gibi alenen piçler peydahlıyor, ilişkileri karşılıklı bir cinsellikten çok tecavüze benziyor ve nadiren de olsa fiziksel hasar da veriyor.
Bunun sonucunda sürekli kendini bir kadından fazlası olarak ispatlama peşinde olduğu için dengesizleşmeye, saldırganlaşmaya ve hatalar yapmaya başlıyor.
Yine de Cersei dikkatli okunduğunda, cinsiyet ayrımcılığına uğramamış olsaydı dönüşebileceği kişiyi görüp kendisi için üzülüyorsunuz.
Brienne
Cersei’nin benzeri ancak lord/kral olmasına değil de, şövalye olmasına izin verilmemiş bir kadın. Seri boyunca, net bir şekilde karşılaşacağınız en sağlam şövalye vasıflarını taşıyan kişi. Muhtemelen yaşayan en iyi dövüşçülerden biri de. Ancak çirkin olduğu için kadın olarak, kadın olduğu için de savaşçı olarak sürekli hakarete uğruyor.
Brienne’i okurken kurduğu duygusal duvarların gücüne ve yapısına hayran olmamak elde değil. Şahsi görüşüm olarak, ayrımcılığa uğrayan karakterler içinde Jon Snow ile birlikte en iyi direnen karakter olabilir. Diğerleri sıklıkla ön yargıların altında eziliyor ya da hareketlerini bu ayrımcılığa karşı şekillendiriyorlar. Bu ikisinin var olan duruma daha iyi dayandıklarını düşünüyorum.
Davos
Sör Davos Seaworth, nam-ı diğer Soğan Şövalyesi de serinin ilerleyen kısımlarında kendi başlığına kavuşuyor. Stannis’in şövalyelerinden biri ancak soylu değil, sonradan Kral Eli ilan ediliyor ancak ne ünvanı var, ne de okuma yazması. Eski bir kaçakçı olduğu, soylu olmadığı gerçeği defalarca yüzüne vuruluyor.
Çoğu adamdan daha dürüst, akıllı ve onurlu olmasına rağmen hiç bir zaman hak ettiği değeri göremiyor.