Game of Thrones Finali – Karakter Analizleri ve Karşıt Eleştiriler
Hayatımızın uzun bir dönemine damga vuran Game of Thrones finale ulaştı ve (tahmin edildiği üzere) sayısız eleştiri ve tartışmayı da beraberinde getirdi.
Tahmin edildiği üzere diyorum zira günümüzde, eleştiri kültürünün geldiği nokta malum. Ayrıca bu kültürde şahsen en hoşlanmadığım nokta “olmuş/olmamış” eksenidir. Bir tüketici, bir ürün ile ilgili sadece “beğendim/beğenmedim” ekseninde yorum yapmalıdır. “Olmuş/olmamış” ekseni, çok daha profesyonel eleştirmenlerin yani ilgili sektörün (konu artık ne ise, bunun futbol, dizi ya da oyun olması fark etmez) içinden gelip sürecin tüm aşamalarına hakim olanların işidir. Söz konusu eleştirilen işin bütçesi, personel yönetimi, zaman aralığı, yaşanan problemler, tüketici beklentileri vs derken değişken sayıları çok fazla artmakta, herhangi ortalama bir tüketicinin bunların tamamına hakim olması çok zor görünmektedir.
Buna istinaden şahsi görüşüm, her ne kadar profesyonel bir tüketici olsa da, kişinin yorum ekseni mutlaka “beğendim/beğenmedim” çizgileri içinde kalmalıdır.
Game of Thrones, tüm Dünya’da büyük bir keyifle ve fanatikçe tüketilen bir materyal olduğu için eleştiriler şaşırtıcı (ve kısmen haklı) olsa da eleştirilerin gidiş yönü pek doğru değil. Hele ki “son sezon yeniden çekilmeli” imza kampanyası çok çok eğlenceli. Tabi ki gerçekleşeceği yok ama velev ki bu imza işi karşılığını bulsa da oluru tabi ki yok. İşin bütçe yönünü ayrı tutarsak, ekibin ya da en basitinden oyuncuların bu tür bir remake içinde olmak isteyeceğini nereden çıkarıyoruz? Gelip “Yahu biz yaptık, öyle ya da böyle ben bu projenin bir parçasıyım yıllarca ekmeğini yedim, kariyerimi yükselttim. Oynamıyorum yeniden çekimde!” deme ihtimallerinin çok yüksek olduğunu görmek zor değil.
Hepsi bir kenara, kurgu hikayelerde en kötü eleştiri çeşidi de şüphesiz “bu karakter öyle mi davranır, böyle bir tercih yapar” şeklindeki, hiç bir tutacak noktası olmayan ve tüketicinin “ben bu karakteri yaratıcısından daha iyi biliyorum” şeklindeki diretmesidir. Sitemizdeki, Sanatta ve Kurguda İnsan Dışı Varlık Motivasyonları yazımda da kısmen belirttiğim üzere kurgu bir karakterin seçimlerine karışmanın herhangi bir rasyonel nedeni maalesef yok.
Bu yazımızda, dizinin finale ulaşırken karakterlerin geldikleri noktayı ve bunun hem dizinin önceki sezonları hem de kitapla ne kadar paralel gittiğine, ne kadar bir “olmuşluk” hissi verdiğine değineceğiz. Şüphesiz ki bunlar yazarın görüşleridir, katıldığınız ya da katılmadığınız noktaları yorumlarda paylaşmayı unutmayın.
Not: Yazı, final bölümü sonrasına ait olduğu için çok fazla spoiler içermektedir. Son bölümü izlemeden okumanız tavsiye edilmez.
Ölüm Allah’ın Emri, Ayrılık Olmasa…
(Final sezonunda ölmüş karakterler için)
Cersei Lannister %100
En başından bu yana, Maggy adındaki bir kahinin Cersei hakkında tamamına yakını tutmuş kehanetleri vardı. Diğer söyledikleri tuttuğu için, henüz gerçekleşmemiş olanların da tutacağını kabul etmek gerekiyordu. Kahin Maggy, Cersei’ye bir prensle değil kralla evleneceğini söylemişti. Kralla çocuklarımız olacak mı sorusuna “O’nun 16, senin 3 çocuğun olacak” dediğinde ortak çocukları olmayacağını da belirttiğini düşünürsek, bebeğinin doğmayacağını görmek zor değil.
Cersei ile ilgili en önemli kehaneti, küçük erkek kardeşi tarafından elleri etrafına dolanarak boğularak öleceğini söylemesiydi. Cersei doğal olarak bunu, Tyrion’un kendisini öldüreceğini yormasına rağmen anlamında farklı olduğu ortaya çıktı.
Kehaneti ayrı tutarsak, Cersei’nin hikaye gidişatına göre öleceği de zaten belirgin bir durumdu. Yine de Jaime tarafından elleri kendisine dolanmış olarak ölmesi, boğulması da kehanetin yerine geldiğinin göstergesi. Her ne kadar Jaime kendisini öldürmemiş olsa da kehanetler zaten muğlaktır ve doğru olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Tabi ki, anne karnından bu yana birbirlerine sarılan ve yan yana olan bu çiftin sarılarak ölmesinde de belli bir şiirsellik olduğu bir gerçek.
Jaime Lannister %95
Bir önceki Game of Thrones yazımda, Jaime’nin iki önceliği olduğuna biraz değinmiştim. Bunlar şövalyelik kurumu ve kardeşleriydi. Tabi, Tyrion’u da ne kadar severse sevsin, Cercei sevgisinin yeri ve konumu muhtemelen dizinin tamamındaki en büyük ve en talihsiz aşktı. Bu yüzden, Cersei’yi kurtarmaya çalışırken ölmesi oldukça uygundu. Yaptığı istisnasız tüm kötü kararları Cersei yüzünden aldığını da düşünürseniz bunun kaçınılmaz bir son olduğu ortaya çıkıyor.
Euron Greyjoy %90
Bir şekilde hayatını kurtarıp kaçabileceğini düşünsek de Euron, hikaye içindeki vahşi kartlardan biriydi. Ve varlığı, gidişatı öyle ya da böyle, tahmini edilemez bir şekilde değiştirebilecek güce sahipti. Bu nedenle ölmesi, oldukça tahmin edilebilir olsa da, diğer krallıklara göre daha az önemsenen ve Starklar tarafından geçen on yıllarda büyük oranda sindirilen bir Demir Adalı olarak kendince önemli tatminler yaşadı.
Hak etmeyen kuzenlerinden lordluğu aldı, devasa bir donanma kurdu, büyük savaşlarda aktif ve önemli rol oynadı, kendisinin de sürekli belirttiği gibi kraliçe ile beraber oldu ve Westeros’un yaşayan en önemli kılıç adamlarından biri olan Jaime ile (sakatken olsa da) dövüştü. Euron’un kendi içinde de hikaye gidişatı içinde de büyük oranda tatminkar bir ölüm olduğunu söylemek gerekir.
Theon Greyjoy %90
Çok fazla inişleri ve çıkışları olan bir karakter olan Theon, nihai olarak kendini belirli bir pozisyona oturtmuştu. Yaşamaya devam etse hikayenin kalanında ve finalinde oynayacağı bir rol olduğunu düşünmüyorum. Temelde bir etki yapamamış olsa da Arya’nın Gece Kralı’na ulaşması için gerekli olan değerli saniyeleri kazandırıp ölmesi, büyük oranda olması gerektiği gibiydi.
Melisandre %90
Buz ve Ateşin şarkısı. Ateşin rahibesi. Buzun işini bitirmek için yardım ediyor, nihai amacına ulaşıyor. Çok konuşulan Azor Ahai muhabbetleri bir yana, Melissandre’nin ölümü ve ölüş şekli oldukça dramatikti. Bunu sadece kendisini öldürüp intikam almayı kafasına takmış olan Davos’un görmesi ise ayrı bir incelikti.
Beric Donrarrion %90
Kitapta rolü daha büyük olsa da hiç bir zaman o kadar önemli görünmeyen Beric, esasında bazı konuların netleşmesi için elzem bir karakter. Bir kere ölüp dirilmenin Jon’a özel olmadığını defalarca ölüp hayata döndürülerek göstermiş. Ayrıca o da tıpkı Melisandre gibi Ateş’in bir hizmetkarı. Hikaye açısından kullanımı biterken, savaşta ölmesi de büyük oranda uygun görünüyor.
Lord Varys %80
Varys, Robert Baratheon günlerinden bu yana Master of Secrets olarak görev yapıyordu. Daenerys’in yanında görev tanımı kısmen değişse de temelde aynı işlevi sürdürmeye devam etti. Her ne kadar motivasyonları iyi niyetli olsa da ahlaki olarak doğru kişiyi bulma ısrarı, birden çok kez ve farklı karakterlere ihanet etmesine neden oluyordu. İcra ettiği görev ve gezindiği tehlikeli sınırlar düşünülürse Varys’in ölümü de çok büyük oranda olmuşluk içeriyor.
Hound %70
Ağabeyi Mountain ile karşılaşacağı en başından bu yana zaten bekleniyordu. Ama sanırım çoğumuz Hound’a fazlası ile ısınmış, O’nun huysuz ve dobra tavrını benimsemiştik. Bu nedenle bir şekilde yaşayıp, kendince bir huzura ermesini bekliyorduk. Yine de zombi değilken bile korkunç bir düşman olan Mountain ile özel bir hazırlık olmadan karşılaşıp, hayatta kalmak sanırım pek mümkün değildi. Özleneceksin koca yürekli adam… (Mountain’den ayrıca bahsetmiyorum, ölmesi zaten mutlak bir durumdu. Ne kadar yaşadığı da tartılışır.)
Missandei %70
Şahsen öleceğini düşünmediğim bir karakterdi. Daha doğrusu ölümünün etkisinin bu ölçüde tetikleyici olmasını beklemediğim bir karakterdi. Seriler boyunca çok iyi ve detaycı işlenmiş bir karakter olmasa da belirli bir amaca hizmet ederek öldüğü düşünülürse belli bir oranda olmuşluk hissi veriyor.
Jorah Mormont %90
Jorah’ın temelde bir ajan gibi Targaryen kardeşleri izleme amacı ile yanlarında bulunduğu ancak sonradan katışıksız bir şekilde Daenery’e aşık olup onu kraliçesi olarak kabul etmesine aşinayız. Fakat Jorah, yanlışlar yapmış bir insan, bunları bir şekilde telafi etmek isteyen bir insan. Ve hepsinden de önemlisi, bu kadar savaş ve vahşetin olduğu bir yerde “sonuna kadar sadık” bir insan. Bu da maalesef ölümcül bir karışım. Jorah’ın serilerin sonunda ölmeme şansı olduğunu hiç bir zaman düşünmedim. Bir tek, savaşta değil de Daenerys’i korurken daha kişisel bir mücadele öleceğini düşünürdüm. Bu yüzden çok büyük oranda kabul edilebilir bir ölüm gibi görünüyor.
Daenerys Targaryen %60
Klasik hikaye anlatımı gibi düşünürsek, daha ilk sezonlardan bu yana Daenerys’in hikayesinin geliştiği ve nihai olarak Demir Taht ile bir şekilde kesişeceği belliydi.
Fakat en ön görülemeyen şey ise geçirdiği bu nihai dönüşümdü. En haklı eleştiri olarak son sezonun hızlı geçiyor olduğu gerçeği, Daenerys’in dönüşümünü izleyiciye tam olarak vermemiş olabilir. Fakat hedefine yaklaştıkça sabırsızlanması, güç sahibi olarak yozlaşması (güç yozlaştırır, mutlak güç mutlak yozlaştırır), en önemli danışmanlarının (Jorah, Missandei) ölmesi, diğer danışmanlarının (Varys, Tyrion) ihanetleri, Jon ve Sansa tarafından değişik şekillerde de olsa reddedilmesi derken Daenerys’in büyük ölçüde insanlardan izole olmasına ve kendini amaçlarına daha çarpık bir tutku ile bağlanmasına neden oldu.
Yine de hikaye bu kadar hızlı olmasaydı, Daenerys’in ölümü daha kabul edilebilir olabilirdi. Buna rağmen çoğu kişinin tahmininin aksine Arya değil de Jon tarafından öldürülmesi hikayenin diğer kısımlarını da belirli bir düzene soktu.
Giden Gider, Kalan Sağlar Bizimdir
(Hayatta kalan karakterler içindir)
Kral Seçimi ve Toplantı %80
Öncelikle, karakterlerden önce Tyrion’un iadesi ve kral seçilmesi sahnesinden başlamak isterim. Bir çeşit ilkel demokrasi girişimi temelde eğreti dursa da o kadar da rahatsız edici değil. Fakat Edmund Tully’nin hikaye boyunca Lannister esiri olup sindirildikten sonra adayım diye ortaya çıkması ne kadar tuhaf görünse de Sansa tarafından net bir şekilde susturulması o kadar doğruydu.
Bunun da ötesinde, eski teamüllere uygunluk açısından tüm krallıklar üzerinde hak iddia edebilecek 3 kişi vardı. Bunlar doğal olarak Tyrion Lannister, Brandon Stark ve Vadi Lordu Robin Arryn (kim olduğunu muhtemelen unuttunuz, netten aratınız). Zira bunlar hali hazırda söz konusu hakim hanedanların yaşayan ve en büyük öz oğulları. Eğer istekli olsaydı ve olaylar böyle gelişmeseydi Jon’un talebi bunların önüne geçebilirdi. Gendry ise net bir şekilde piç ve eğer diğerleri kendine bu hakkı vermeseydi Baratheon adını bile taşıyamazdı.
Sansa’nın erkek kardeşi sağ olduğu için resmi hak talebi olamaz. Yara Greyjoy’un olsa da teamüllere uygunluğu pek yok. Diğerlerinin hiç biri orijinal ailelere ait karakterler değiller. O yüzden Bran’ın seçilmesi esasında tuhaf bir durum değil. Hele ki Stark’ların, tüm bu Lannister hanedanının yıkılmasında oynadıkları aktif rol düşünülürse en doğal seçim olabilir. Her ne kadar “seçmiş” olsalar da net bir şekilde geleneklere en uygun seçim olduğu su götürmez. Fakat Bran özelinde ayrı bir olmamışlık mevcut, ona da geleceğiz.
Bran Krallığı’ndaki Son Küçük Meclis %85
Son sahnelerde, yeniden El görevine gelmiş olan Tyrion’un yönettiği meclis toplantısına şahit oluyoruz. Bu toplantıdakilere bir göz atalım:
Tyrion – Yıkılan ve yok edilen hanedanın yaşayan, öz oğlu. Babası olan Lord’u öldürmüş, Kraliçesine birden çok kez ihanet etmiş. Şehri bir sefer kurtarsa da bu sefer yıkılmasından sorumlu.
Brienne – Daha önce kadın üyesi olmamış Kral Muhafızlarının ilk kadın üyesi olduğu gibi ayrıca komutanı.
Samwell – Hisar’dan uygun şekilde mezun olmamış bir baş üstat.
Bronn – Paralı asker, şimdi hazinenin başı. Soylu değil.
Davos – Eski kaçakçı, farklı hak sahibi krallara baş kaldıran diğer kralın El’i olarak görev yapmış. Soylu değil.
Görüldüğü üzere, bu noktada alışagelmiş kurallar ve teamüller yıkılmış. Karakterlerin neredeyse tamamı ezber bozan tipler. Ve esasen, Daenerys’in söylediği ve istediği o ünlü “çarkları kırma” olayı gerçekleşmiş. Her zaman olan ailelerin soylu lordları ve Kings Landing’in kuvvetli adamları yerine çok daha farklı bir gruptan meclis oluşturulmuş. Her ne kadar ölmüş olsa da Daenerys’in bir oranda kazandığını söyleyebilir miyiz?
Sansa Stark %80
Sansa iyi bir öğrenci ve hikaye boyunca bir o kadar da iyi öğretmenleri oldu. İlk öğretmeni, hanımefendiliği, soyluluğu vs öğreten annesiydi. İkincisi (daha çok izleyerek ve acı şekilde öğrense de) Cersei’ydi. Yine aynı dönemde örnek aldığı ve öğrenmeye devam ettiği karakterler de Margaery ve Olenna Tyrell olarak göze batıyordu. Son öğretmeni de Serçeparmak’tı.
Ve bu karakterlerin hepsi, istisnasız olarak, kişisel hırsları ve politik amaçları yüzünden öldüler.
Bu yüzden Sansa’nın da bir şekilde ölümü beni şaşırtmazdı. Ancak hikayenin dengelerini büyük ölçüde değiştirirdi. Bu yüzden yaşamı ve ulaştığı yer, büyük oranda yerine oturuyor. Ağabeyi Robb Stark dönemindeki edilen yemine olan bağlılığı ve ısrarı, Kuzey’de özerk bir krallık statüsünü korumasını sağladı.