Humans: “İnsan Nedir?”

Bu yıl benim için Amerikan dizilerinden yavaş yavaş bıkmaya başlayıp İngiliz dizilerine yönelme yılı oldu. Bu yönelim sonucunda Humans adında bir diziyle tanıştım. Yine İngiliz dizilerinin çoğunda gördüğüm gibi, bu dizi de bir sezon 8 bölümden oluşuyor. Bu durum bizi bir yıl boyunca meraktan delirtmeye itse de, kaliteli ve uzun bir film kıvamında bir şeyler izlememize neden oluyor. Humans, tadı damağınızda kalabilecek bir bilimkurgu dizisi. Yapay zeka konusunu alıyor ve farklı bir boyuta taşıyarak hayal gücünüzü duygusallıkla sarıp sarmalıyor.

İlk bölümde üç çocuklu ve dağılmanın eşiğinde bir aileyle tanışıyoruz. Laura Hawkins (Katherine Parkinson), çocukluğunda yaşadığı travmanın etkisiyle gitgide ailesinden uzaklaşan bir avukattır. Yani dizinin açılışı sıradan bir aile draması gibidir. Ama sonra alternatif bir zaman çizgisinde olduğumuzu anlarız. Çünkü Laura’nın bu durumundan sıkılan eşi Joe, ev işlerine ve çocuk bakımına yardım etmesi için “Synth” adı verilen bir robot alır. Robota evin küçük kızı Sophie, Anita adını verir ve duygusuz, düşüncesiz robotumuzla birlikte yaşamaya başlarlar. Buraya kadar her şey sıradan bir bilimkurgu kıvamındadır. Her an acaba klişe bir şey mi izliyorum diye düşünüp durursunuz. Sonra bir anda her şeyin göründüğünden farklı olduğu ortaya çıkar tabii ki.

Dr. David Elster, bundan 14 yıl önce karısının hastalığının artmasının ardından oğlu Leo’ya (Colin Morgan) bakması için Mia (Anita) adını verdiği bir Synth yapıyor. Kendi duyguları, düşünceleri, kararları olan bir robot dünyada bir ilk oluyor, ama bunu kimseye söylemiyorlar. Ardından Leo’ya kardeş gibi olmaları için Fred, Max ve Niska isimli diğer Synthleri yapıyor. Bir gün hasta olan annesi Leo’yu arabaya bindirip arabayı göle düşürüyor. Tabii ki de bu durum Leo’nun ve annesinin ölümüyle sonuçlanıyor. Ama bu Leo için bir son olmuyor. Mia onun ölü bedenini çıkarıyor ve David Elster, oğlunun beynini ve vücudunu yarı sentetik hale getiriyor, böylece onun yaşamasını sağlıyor. Ardından annesinin yerine koyabileceğini düşündüğü bir Synth daha yapıyor, ama bu ters tepiyor. Malum yüzü aynı olsa da böyle bir durum bir çocuk kabul edilemeyecek kadar acımasızdır. David Elster da dayanamayıp sonunda intihar ediyor. Bundan yıllar sonra bu Synth dostlarımızı kaçırmak isteyenler oluyor ve dağılmak zorunda kalıyorlar. Mia ise tamamen kendi bilincinden arındırılıyor ve tam anlamıyla bir köle robot oluyor. Tabii Leo da bütün kardeşlerini toplamak için didinip duruyor.

Leo

Leo

Humans, bu şekilde tek yönlü de devam etmiyor. Saf bir bilimkurgu olmaktan kendisini arındırmayı başarıyor. Mesela son dönemlerde yapılan Ex Machina ile de benzerlikler taşıyor. Ama ondan ayıran keskin noktaları da var. Ex Machina’da robotumuz insanları kandırmayı başararak özgür kalıyordu, ama bunun yanında düşünme ve karar verme yetisine sahip olmasının artısı varken, sanki bu mükemmel zekaya sahip olma durumu onu duygusuz kılıyordu. Duygusuz olduğu için de yaptıklarından sorumlu hissetmiyor gibiydi. Ama Humans’da örneğin Niska, birini öldürmesine rağmen bunu duygusuz olduğundan dolayı yapmıyor. Tam tersi geçmişte yaşadıklarından dolayı hissettiği öfke, kendi ırkını koruma ihtiyacı ve erkeklerin ona yaptıklarından sonra onlara karşı hissettiği nefret Niska’yı şiddete itiyor. Yani aslında bir çeşit davranışçı öğrenme kuramına örnek Niska’nın yaptıkları. Görüyoruz ki evet bu durum Niska’nın kişiliğinde kalıcı bir yer edinmiş ama değiştirilemez durumda da değil. Evin küçük kızı Sophie ile evcilik oyunu oynarken onunla olan ilişkisini gördüğümüzde, Niska’nın insanlığı anlamaya çalıştığına şahit oluyoruz çünkü. Diğer yandan Niska’dan farklı olarak Max, çok kötü deneyimler yaşamasına rağmen insanlara güvenme ve onları sevme yolunu seçiyor. Max’in Tanrı ile yaptığı konuşma da dizinin unutulmazları arasında yerini alıyor bana göre. Bir robot, Tanrı’nın varlığının kanıtlanmadığını ve mümkün de olmadığını bilmesine rağmen, son çare olarak onunla iletişime geçmeye çalışıyor, ondan yardım istiyor. Eğer Tanrı ona yardım ederse, ona elinden gelen bütün yardımları sağlayacağını ve ona inanmaya çalışacağını söylüyor hatta Max. Bu nasıl bir durumdur böyle? Fred ise ailenin büyük abisi rolünde gibi. Kendisinin söylediğine göre tüm kardeşlerin farklı özelliklere sahip olmasının nedeni David Elster’ın onlar için yazdığı kodlar değil, onlara bir baba edasıyla öğrettikleridir. Yani gerçekten de Synthler öğrendikleri arasından ilgilerini çekenleri seçiyor ve onları kullanıyorlar.

Odi ve George

Odi ve George

Bu alternatif zaman çizgisinde yalnızca Max, Niska, Fred, Mia ve Leo bulunmuyor ilk başta da dediğim gibi. Joe, ev işlerine yardımcı olması için bir sürü Synth arasından Anita’yı satın alıyor. Neredeyse her evde bulunan Synthlerin Anita gibi kendi duyguları ve karar verme yetileri yok. Laura’nın hiç görüşmediği babası, aynı zamanda David Elster’ın eski iş arkadaşı Dr. George Millican’ın da Odi adında bir Synth’i vardır. Hafızasında, hastalığından dolayı sorunlar yaşayan George, geçmişinde yaşadığı bütün güzel anıları Odi’ye yüklemiştir. Odi’nin artık bozulmasına rağmen George ona karşı duygusal bir bağ geliştirir. Odi, George için güzel günlerinden kalan tek hatıra olduğu için bozuk olsa bile onu atamaz. Dizinin en duygusal sahnelerinden birisi de Odi ve George arasında geçer zaten. George ölürken Odi çıkagelir ve ona eski güzel anılarını anlatır. Bence o anda gözyaşlarını tutan biri varsa asıl o robottur…

Yorumlar