Kitabı Okumuş Birinin Gözünden Amerikan Tanrıları 1

Starz, Starz’lığını Yapacak Tabii, Ama Belkıs da Kim?

Shadow’un dramından sonra, bir televizyon dizisine yansımış en cesur seks sahnelerinden biriyle karşılaşıyoruz ki, kitabın standartlarına göre oldukça sıradan olduğunu söylemem gerek. Peki kim bu erkekleri (ve bazen kadınları da) vajinasıyla yutan abla? Biraz uzun olacak, arkanıza yaslanın en iyisi.

Belkıs ismiyle ilk kez, yıllar önce bir Saba Kraliçesi adlı Martin Mystére macerasında tanışmıştım, sanırım bir ara da dilimize “Süleyman ve Saba Melikesi” olarak çevrilmiş “Solomon and Sheba”‘ya denk gelmiştim, başrollerinde bizim bir iki jenerasyon öncesinin ilah kabul ettiği Yul Brynner ve Gina Lollobrigida vardı. Martin Mystére’deki hikayenin çok daha vurucu olduğunu söylemem gerek.

Şimdi, Saba Melikesi mevcut her kutsal kitapta geçen bir figür, ama hikayeleri değişiyor. Ben en masumuyla başlayayım: güzel, yetkin ve zengin bir kraliçe, peşine kattığı kervanlarla Kudüs’e, Kral Süleyman’ı ziyarete geliyor. Beraberinde getirdiği değerli kumaşlar, mücevherler ve baharat sandıkları halkın ağzını açık bırakıyor (Hatta halkı kendinden geçiren baharatlardan birinin marihuana olduğu söylenir). “Ülkemize bir daha asla öyle zengin bir konuk gelmedi,” diye anlatılıyor. Kraliçe hediyelerini verdikten sonra ülkeden ayrılıyor, bir daha gören olmuyor. Saba’nın bugünkü Yemen toprakları içinde bulunduğu sanılıyor. Hatta burada bir tapınak da bulundu, ama henüz kraliçeye dair hiçbir buluntuya rastlanmadı.

Evet, gördüğünüz gibi, hiç de seks feriştahı bir abla değil. Ama Musevi efsanelerinde işler biraz değişik: Bu hanım Mısır ve Etiyopya’nın kraliçesi olarak geçiyor, güneşe tapıyor ve Süleyman’ın getirdiği tektanrılılığa boyun eğmeyen tek hükümdar, hem de bir kadın, olacak şey mi?! Süleyman, karizmayı çizmemek için ona huzuruna gelmesini emrediyor.

Şeytan Dediğin, Kıllarından Belli Olur

Kraliçe gelmeden önce develerle müthiş zenginlikte hediyeler yolluyor, sonra da yola çıkıyor. Süleyman’ın sarayına girdiğinde, salonun aynayla kaplanmış yerlerini su sandığı için eteklerini kaldırıyor. Süleyman onu “kıllı bacakları yüzünden azarlıyor.” İnsaf et Süleyman, o devirde silk epil ne arar, olduğu kadar yani. Ne yapsın kadın, bacağına şeker pancarı mı yapıştırsın? Üzüm pekmezi mi sürsün? Of, bu erkekler. Bu “kıllı bacak” meselesinin, Belkıs’ın şeytan ya da cin olduğu inancına yol açtığı kesin. Peki şeytan ya da cin denince çoğu insanın aklına ilk gelen şey ne? Seks. Şimdi, “Birinin peri olduğunu anlamak istiyorsan, önce bacaklarına ve ayaklarına bak!” inancının yayıldığı coğrafya geniş, malum, Hristiyanlık sonrası şeytanlaştırılmış Pan’ın takipçileri Satyr’lerin de bacakları kıllı ve ayakları toynak şeklinde tasvir edilir. Bu konu uzun, belki başka yazıda değinirim.

Saba Kraliçesi, Kabbala öğretilerinde yarı insan, yarı cin olarak geçiyor, ama bunlar ta Ortaçağ’da kaleme alınmış, konunun uzmanı değilim ama saptırma olduğu bence kesin. Bazı kaynaklarda Lilith ile de özdeşleştiriliyor. İslamiyet öncesi Arap kültürlerine ait elimizde pek az şey olduğu için, nereden ne kadar hikaye karıştığına dair kesin bir şey söylemek zor. Ama şu detay var: Belkıs, bilgeliğini test etmek için Süleyman’a üç bilmece soruyor. O dönemin en zeki ve adil yöneticisi olarak bilinen Süleyman’dan hiç de geri kalmadığı anlaşılıyor. Başka bir kaynakta 19 bilmece olarak geçiyor, belki de aslı budur, cinliğe atfen üçe indirilmiştir.

Not: Cinlerin el ve ayaklarının ters olduğuna dair inanışlar da vardır. Burada daha fazla yer ayıramayacağım, ama meraklıları Prof. Dr. Fuzuli Bayat’ın Türk Mitolojik Sistemi adlı kitaplarını okuyabilirler.

Her Kitapta Adın Çıkarsa Böyle Olur

Belkıs, ya da Bilkis ismine ise ilk kez Kur’an’da rastlıyoruz, metres ya da nikahsız eş anlamına geliyor. Şaşırdık mı? Sanmıyorum. Sen misin öyle kadınlığına bakmadan dağ bayır gezen? Adın çıkar tabii. Süleyman, Belkıs’ın tahtını ona hizmet eden bir bilge sayesinde kendi sarayına taşıyor, Belkıs da kendi tahtını görünce diz çökerek Süleyman’a itaat ediyor. Süleyman, daha sonra onunla evleniyor, ama imam (ya da bilemedim, haham?) nikahı yaptıklarını sanmıyorum, çünkü kraliçe onun oğlunu doğurmak için ülkesine dönüyor. Bu ilginç, çünkü Etiyopya’lı soyluların Belkıs’ın doğurduğu, sonradan Menilek adıyla bilinecek bu çocuktan geldiği rivayet ediliyor, 20. yüzyılda ülkeyi yönetmiş ünlü Haile Selassie de buna dahil.

Zaten efsanelerin Etiyopya kısmı çok daha detaylı: Belkıs’ın gerçek adı Makeda olarak geçiyor ve bir gece Süleyman’ın sarayında kaldığı anlatılıyor. Süleyman ona sahip olmak istiyor ama Makeda reddediyor. Süleyman, sarayındaki hiçbir şeye dokunmaması şartıyla onu rahat bırakıyor. Ancak şölende çok baharatlı yemekler yemiş olan kadın, gece dayanamayıp su aramaya çıkıyor. İçecekken, Süleyman karşısına dikiliyor. “Bu suyu içersen, anlaşmamız bozulur!” diyor. Kraliçe suyu içiyor. Bizde olsa, “Su içip hamile kaldı” diye haber yaparlardı. Kraliçe, Etiyopya’nın yöneticisi olacak çocuğu dönüş yolunda doğuruyor.

Belkıs Alemci Değil miydi Yani?

Hepinizi hayal kırıklığına uğrattığımı biliyorum, ama bu hanım dizideki gibi bir varlık değil arkadaşlar. Bence kraliçenin en büyük talihsizliği, kadınlara düşman üç büyük dinin kitabına konu olması. Güçlü ve yetkin bir kadının arkasından elbette şeytan, fahişe, metres diyecekler. Neil Gaiman, besbelli Kabbala’daki cin tasvirini kullanarak işin içine biraz heyecan katmak istemiş, o kadar. Dizide Bilquis, gerçek hayatta koyu bir Neil Gaiman hayranı olan Yetida Badaki tarafından canlandırılıyor. Karakterin dizideki rolünün genişletildiğini anlamak mümkün. Bilquis, bir zamanlar kendisine tapınan insanlar tarafından unutulunca ne yapsın, kısmetini internette aramaya başlamış. Unutulan tanrıların tıpkı normal insanlar gibi çalışmak zorunda kalması, Gaiman’ın Sandman‘den beri devam ettirdiği bir konsept.

Küçük bir geek referansı daha : Biraz eşeleyince, 1921 yapımı bir filmin olduğunu daha gördüm ve Süleyman rolünün karşısında Fritz Leiber ismini fark edince şaşırıp “Acaba?” dedim. Tahmin ettiğim gibi, Weird Tales ekolünden, H.P. Lovecraft’in tayfasındaki mitos yazarlarından biri olan Fritz Leiber Jr.’ın babasıymış. Adamdaki tipe bakın, ben Belkıs olsam cinliğime bakmadan korkar kaçardım. 

Yorumlar