Kitabı Okumuş Birinin Gözünden Amerikan Tanrıları 1

Leprechaun, Şans ve Güneş

Gelelim bar kavgasına. Karısıyla en yakın arkadaşı tarafından boynuzlandığını öğrenip Bay Çarşamba için çalışmaya karar veren Shadow, üç kadeh mey (mead, bal şarabı) içiyor.  Sonra da kendini bir “Leprekon” olarak tanıtan Deli Sweeney ile dövüşüyor. Şimdi, popüler kültürde Leprechaunlar yeşil giyinmiş, haşarı cüceler olarak bilinirler. Ama bu son yüzyılda İrlanda’nın turist simgelerinden biri haline geldiği için böyle. Normalde yedi düğmeli  kırmızı ceket giyerler. Bu görüntü sanırım kırmızı üniformalar giyen İngilizler yüzünden değiştirildi.

Bir Leprekon, hazinesinin nerede olduğunu bildiği sürece her yerinden para çıkarabilir. Bu perilerin hazine kazanı, gökkuşağının dibinde bulunur, gökkuşağının kaynağı da tabii ki güneştir. Bu yüzden üzerinde güneş olan sikke, zaten hayli önemli. Leprekonlar, kitapta İrlanda’nın “Uzun Boylu Halkı” olarak tanımlanıyorlar, ancak pek çok söylencede boyları 90 santim kadar tasvir ediliyor.

Deli Sweeney, Amerikalıların İrlandalıları nasıl gördüklerinin bir yansıması adeta: Beklediklerinden uzun boylu, alkolik ve kavgacı. Karakterin adı, 7. yüzyılda yaşamış, bir lanet yüzünden delirmiş İrlandalı kral Buile Shuibhne‘den geliyor. Shuibne, Galce “Sweeney” kelimesi gibi telaffuz ediliyor.

Normalde Sean Harris canlandıracaktı, rol için biçilmiş kaftandı ama Pablo Schreiber da bence idare eder.

Gölge 813 mü Dedi?

Size Vikingler’in geldiği tarihi aklınızda tutun demiştim, değil mi? Bu tarih, kitapta hiç yapılmamış şekilde karşımıza çıkıyor : Shadow karısının mezarının başında hapishanede 813 tane kitap okuduğunu söylüyor. Şimdi, Shadow Moon boş bir adam değil, ama alim de sayılmaz. Bu 813 sayısının tekrarının diziye özgü bir plot olduğu açık, çünkü kitapta, sadece para numaralarına ait bir kitap ve mahkum arkadaşının çıkarken kendisine bıraktığı Herodot Tarihi var. Amerikan Tanrıları’nda Herodot Tarihi’ne çok vurgu var, ama şu ana kadar dizide pek görmedik. Audrey gibi dünyevi karakterlerin işlenişi hakkındaki yorumlarımı ise, izninizle 4. bölüme saklıyorum.

İnternet ve Yüzü Olmayan Hizmetkarları

Kim bu iğrenç Justin Bieber tipli herif? Öncelikle, kitaptaki Technical Boy (Bruce Langley) , (Teknisyen Çocuk olarak çevrilmişti) son derece şişman, yüzü aknelerle dolu, siyah giyinen bir tip. Tabii 17 yılda algı bir hayli değişti. Özellikle de Zuckerberg gibi genç girişimcilerin dünyayı değiştirmesinden sonra, Neil Gaiman da karakterin bu yönde değiştirilmesine destek vermiş. Shadow’un yüzü olmayan fedailerden yediği dayak hepinizi kötü hissettirmiştir eminim: çünkü günümüzde hepimizin aynı dayağı yeme ihtimali var, böyle tekme tokat olmasa bile sosyal medyada serseri mayın gibi gezen bir troll’e çarpmanız olası.

Peki, Shadow’a niye bulaşıyor? Basit. Technical Boy, genç bir tanrı ve tanrılar da kendi aralarında bazı sorunlar yaşıyorlar. Bu da çok normal, çünkü her on yılda (ya da artık, beş? iki?) bir kuşak çatışması yaşayan abuk bir ırk tarafından yaratıldılar. Tabii ki, birbirlerinden pek hoşlanmıyorlar. Eski tanrılarda, adı üstünde, tecrübe ve kanıksamışlık var. Yeni tanrılar ise çağın kendilerine ait olduğuna inanıyorlar, asiler. Bu genç ve yavşak tanrı, tehlike olarak gördüğü eski bir tanrının hizmetine yeni birini aldığını sezip, sorgulamaya geliyor.

Kitapta, Shadow’u sorguluyor, dövüyor ve arabadan atıyor. Burada durum biraz daha ciddi olmuş, fazlasıyla sürreal bir anlatım var. Bunun nedenini bir sonraki yazıda anlatacağım.

Sonuç: Eski Tanrılar, Yeni Tanrılara Karşı… mı?

Amerikan Tanrıları’nın 63 dakikalık bu dolu dolu ilk bölümü, 975.000 kişi tarafından izlendi. Şu anda tahmin edebileceğiniz gibi, ikinci sezonu da garanti. Camelot ya da Da Vinci’s Demons gibi bence son derece kötü başlamış dizilerin ilk bölüm rating’lerini geçememiş olması üzücü, ama böyle giderse televizyon klasikleri arasına girecektir diye düşünüyorum. Çünkü hiçbir dizinin arkasında böyle güçlü bir setting yok. Medya Tanrısı’nı göreve çağırıyoruz.

Pek çok kişi eski tanrıları iyi, yeni tanrıları kötü olarak algılayabilir, ama bence eserin vermek istediği şey bu değil. Mantıklı bir argüman, eski tanrıların yenilerden çok daha samimi olduğu belki, ama bilmem eski çağlardaki insanlar gibi her hafta en az 7 tanrının mabedine bağış yapmak zorunda kalsanız böyle düşünür müydünüz? Tanrılar hakkındaki en büyük birinci gerçek, talepkar oldukları, tıpkı onları yaratan tür gibi. İkinci gerçekse, inanca muhtaç olmaları. Bugün fazlasıyla muzdarip olduğumuz kutuplaşma, ya da kutuplaştırılma, Amerikan Tanrıları’nda da mevcut. Nereye gideceğini ise, gelecek bölümlerde göreceğiz.

Yorumlar