Hoş geldiniz, dünya çapında indirilme rekoru kıran Game of Thrones dizisinin kaynak materyali olan; A Song of Ice and Fire kitaplarını okumuş birisinin gözünden, dizi ile kitap karşılaştırması için mi gelmiştiniz? Güzel, öyleyse kaldığımız yerden devam edelim. Bir önceki yazıda, birinci sezonun yedinci bölümüne kadar incelemiştik. Bu hafta son üç bölümünü inceleyeceğiz. Kitaptan ve Diziden spoilerlar aşağıdaki paragraflarda sizi bekliyor (hem de ne spoiler – gerçi herkes biliyordur ‘O’nu artık değil mi?), uyarmış olayım.

Yedinci bölümüz; Eddard Stark’ın yakalanmasının ve hain olarak mimlenmesinin yarattığı zincirleme olayların başlangıcını gösteriyor. Arya Kings’s Landing sokaklarına kaçıyor, Jon Alliser Thorne ile dalaşıyor, Robb sancaktarlarını çağıryor… İşler kızışıyor anlayacağınız.

Robb’un, Kuzey Lordlarını Winterfell’e çağırması ve onları babasını kurtarmak için savaşa davet etmesi, kitaptakinden çok daha kısa sürede gösterilmiş. Bu kısımları hep Bran’ın gözünden görüyoruz ve gayet uzun süren bir süreçte, bir çok farklı Lord ve Leydi ile görüşmeler oluyor. Lord Umber ile olan görüşme, kitaptakiyle birebir aynı denebilir, Grey Wind’in onun parmaklarını koparması dahil.

Tabii atladıkları kısım, bu sahneden hemen sonra Robb ve Bran’ın arasında geçen bir konuşma. Robb, Bran’a Umber kılıcını çektiğinde çok korktuğunu ve Grey Wind olaya karışmasaydı, ne yapacağını bilmediğini söylüyor. Bu konuşmanın 15 yaşında bir Robb’un ağzından çıkması 17 yaşındaki bir Robb’un ağzından çıkmasından daha mantıklı olduğu düşünülmüş ki kesilmiş – ama Robb’un aslında içinde bulunduğu durumu hiç istemeyen, sadece bir çocuk olduğunu göstermek açısından gerekli bir sahne olduğunu düşünüyorum, kesmelerine üzüldüm.

Tüm bunlar olurken; Tyrion yeni yabani arkadaşlar ediniyor. Enter Tywin ve Kevan Lannister. Tywin’i yedinci bölümde görüyoruz zaten ama Kevan yeni bir yüz. Kitaplarda Kevan biraz daha genç tasvir ediliyor ve çok daha büyük bir rol oynuyor (Kevan dördüncü ve beşinci kitapta yeniden önemli bir yer alıyor, beşinci sezon için benzer gelişmeler beklenilebilir) – dizide karakterin varlığını unutup “yahu dizide Kevan yok” demişliğim var (ikinci kez izledikten sonra “Haa varmış ya” demiştim). Bu sırada Robb’un harekete geçtiği haberi geliyor.

Bölümün son sahnesi de, Sansa’nın Joffrey’den babası için merhamet istemesi ve Barristen Selmy’nin emekli edilmesi oluyor. Tabii unutmamak gerek, kitapta babasının onu King’s Landing’den Winterfell’e geri götüreceğini öğrenen Sansa, kraliçeye gidip durumu ispiyonluyor – bu sebepten dolayı Joffrey ve Cersei ile iyi bir ilişkisi olduğuna inanıyor. Bu güvenin sonuçlarını bir sonraki bölümde göreceğiz.

Baelor. Ah, Baelor. Birinci sezon, dokuzuncu bölüm. İşte bu bölüm bize Game of Thrones’un aslında nasıl bir dizi olduğunu gösteriyor. Kitapta o bölümü okuduktan sonra, serinin nasıl bir seri olacağını anlıyoruz. Tekrar söylüyorum, artık “Bruce Willis aslında ölü” kadar iyi bilinen bir spoiler olsa da, belki henüz maruz kalmamışsınızdır – izlemediyseniz izleyin, okumadıysanız okuyun çünkü işte geliyor.

Spoiler Uyarısı!

Bu bölümde sekiz tane önemli hikaye noktası var. Ned, kızlarının güvenliği için hain olduğunu “itiraf” etmeyi kabul ediyor. Robb, güneye ilerleyebilmek için, Lord Walder Frey’in kızıyla evlenmeyi kabul ediyor. Jon, babalarını kurtarmak için Robb’a katılmak istiyor ama Aemon ona gerçek kimliğini (Aemon Targaryen) açıklayarak, kalmaya ikna ediyor. Daenerys, Mirri Maz Duur ile Khal Drogo’nun hayatını kurtarması için anlaşıyor.

Tyrion, Shae ile tanışıyor ve ilk karısından bahsediyor (bu kısım üçüncü kitapta büyük bir önem taşıyor fakat dizinin dördüncü sezonunda tamamen farklı yorumlanıyor). Tywin, Tyrion ve Kevan; kuzeyden gelen Stark birlikleri ile savaşıyor ve Robb, Jaime’yi tutsak olarak alıyor (bunlardan birazdan detaylı bir şekilde bahsedeceğim). Başka bir şey var mı unuttuğum?

Ah evet, malum sahne…