Legion – Büyük Güç Şizofreni Getirir!

Legion Kafası

Dizi David‘in (Dan Stevens) bebeklik anlarından başlıyor ve hızlıca yetişkin olana dek geliyoruz. Daha ilk sahnelerde David’in sıkıntılı biri olduğunu anlaşılıyor. Zihninde oluşan kişiler ve sürekli duyduğu seslerin onu sürekli rahatsız ettiğini görüyoruz. Dediğim gibi dizi bir orijin anlatmıyor. David’i şizofreni tanısı konmuş ve akıl hastanesinde yatarken buluyoruz. Bundan sonrası için sık sık tekrar edeceğim cümle “Gördüklerimiz gerçek mi yoksa David’in zihninde yarattığı şeyler mi?” olacak. Çünkü dizide neler gerçek neler değil bilemiyoruz.

Bu kişiler için de geçerli. David’in şeker yiyen ve kocaman kulaklıklarıyla müzik dinleyen garip bir tip olan Lenny ile arkadaş olduğunu görüyoruz. Normalde Aubrey Plaza’yı çok beğenmesem de burada David’in arkadaşı Lenny rolünde çok beğendim. Hastanede David’in çevresindeki kişilerin çoğu enteresan tipler. Belki bazıları gerçek bile değil. Örneğin hastanede bir çok sahnede arkada görünen “çalı adam” var, etrafta dolaşan veya oturan tiplerin birçoğu gerçekten tuhaf. Aralarda David geçmişten görüntüler görüyor. Farkında olmadan güçlerini kullanıyor oluşunu ve sarı gözlü şeytan diye bahsedilen, şişman ve ürkünç bir tip görüyoruz biz de. Bunun kim veya ne olduğuna dair henüz bir fikrim olmasa da ilerdeki bölümlerde açığa kavuşmasını bekliyorum.

Hikaye bir anlamda David Haller’in Syd Barret (Rachel Keller) isimli “kimseye dokunamayan” başka bir hastayı görmesi, aşık olması ve birbirine dokunamayan iki sevgili olmuşlarken, David’in Syd’i öpmesiyle başlıyor. David Haller’in kafasının içi o kadar güzel yansıtılmış ki, şizofrenliğini ve değişik kafalar yaşadığını çok iyi anlıyoruz. Bu kafaları bize de yaşatıyorlar ve bu da diziyi beğenmemdeki sebeplerden. Beyninin içi düzensiz olan birinin dizisi de böyle olmalı dedirtti bana. Diziye hayran olduğumu anlamsız bir yerde çıkan dans sahnesinden sonra anladım. O ana kadar oyunculuklar, görsellik, kurgu, açıkça görülen Wes Anderson etkileri, Syd Barret (Pink Floyd kurucularından), Clockwork Psychiatric Hospital ve turuncu kıyafetleri gibi göndermelerle, yaşadığı ve yaşattığı kafalarla zaten beni kendine bağlamıştı ama o “saçma” dans sahnesi gerçekten ben bu diziyi çok sevdim dedirtti.

Sorgu sahnelerinde David’i sorgulayan kişinin (Hamish Linklater), sorgu ekibinin başıymış gibi görünen adamla (henüz kim olduklarını bilmediğimden böyle anlatmak zorundayım) geçen konuşmalarında o ana kadar karşılaştıkları en güçlü mutant olabileceğini söylüyor. Sorgu ekibinin lideri gibi görünen adamın Division 1‘in David’in hemen öldürülmesini istediğini söylüyor. Sorgulayan adam ise bunun hata olacağını ve daha önce böyle bir denekleri olmadığını söylüyor. Burası bence Legion’un geçtiği evren için önemli çünkü neler döndüğüne dair küçük de olsa fikir edinmemizi sağlıyor.  Division 1’in X-Men çizgi romanlarında sıkça karşılaştığımız hükümetin anti-mutant organizasyonlarından olması muhtemel.

Bu organizasyonun topladıkları mutantlar üzerinde deneyler yaptığını da anlıyoruz. Bu da çizgi romanlarda sıkça karşılaşılan durumlardan. Orada bulunan, yeşil takımlı, sürekli bir şeyler oyan garip kişinin (Mackenzie Gray) de kim olduğu, neden orada olduğu, güçlerinin olup olmadığı belli değil. Buradaki teknisyenlerin neden pembe birer şapka taktığı ile ilgili tek yorumum görünce güldüğüm ve diziye yakıştırdığım detaylardan biri olduğu olacak. Havuzun içinde elektrikli sandalyeye oturtulduğu yerlerde yine aklımızla oynayan sahnelerin sonunda olan patlama da gerçekten güzel kurgulanmış. Yine kafamda kalan soru işaretlerinden biri, acaba David mi yoksa başka bir mutant mı o patlamaya sebep oluyor oldu?

Dizinin ilk bölümünün en büyük aksiyon sahnesi olan tesisten kaçtıkları yerse bana tadında geldi. Telekinetik bir mutantı görüyoruz ve insan, kaya ayrımı yapmadan tek hareketle her şeyi uçurmasını izliyoruz. Dizi olmasından dolayı kısıtlı bütçesinin olduğu buralarda anlaşılıyor ama dolu dolu içeriğe sahip bu dizinin sırf 2 dakikalık son sahnesi için kötü veya olmamış diyenleri “Star Wars’un orijinal üçlemesinin efektleri çok kötü, filmler yeni teknolojiyle yeniden çekilsin” diyenlere benzetiyorum. En son sahnede Melanie Bird (Jean Smart) isimli kadının David’e elini uzattığı anda arkada sarı gözlü acayip şeyin belirmesi hayda dedirtti.

Şimdi bu ilk bölümde nelerin gerçek, nelerin olmadığı ise muamma. David, Syd karakterini kafasında da yaratmış olabilir, başka bir şeyin yansıması da olabilir. Veya hastane gördüğümüz gibi renkli bir yer olmayabilir, daha karanlık bir yerken David kafasında öyle kurduğu için bize öyle yansıtılmış da olabilir, bütün hastaneyi kafasında kurmuş, aslında hastane hiç var olmamış da olabilir. Dizinin en ilginç yanı işte bu. David’in neyi veya kimi kafasında kurduğu ya da neyi nasıl kurduğunu hiç bilmiyoruz. İleri bölümlerde bütün bunlar açığa çıkacaktır. Ama bu dizi için geçerli olan şey, ilerideki bölümde şunlar olacak demenin imkansız olması. Bu beni yeni bölüm için daha da meraklandırıyor ve heyecanlandırıyor.

Dizinin müziklerinden de biraz bahsedeyim. İlk bölüm için bence diziyi tam anlamıyla yansıtan müzikler seçilmiş. Açılışı The Who‘nun “Happy Jack” şarkısı ile yapılıyor. The Rolling Stones‘tan “She’s a Rainbow” şarkısı ve benzer şarkılar da yer alıyor.

Dizinin geçtiği zamanı da söylemek de güç. 60’lar saçları, kıyafetleri, eski tip büyük kulaklıklar, ileri teknoloji tabletler ve silahlar bir arada olunca dizinin geçtiği zamanı bilemiyoruz. Bu David’in zihninde etrafın nasıl yer aldığının bize yansıtılışı da olabilir, yönetmenin “zamansız” bir anlatım tercih etmesinden de olabilir. X-Men film evreniyle bağlantısı için de tam olarak bir şey söyleyemiyorum. İlk başta bir noktada filmlerle kesişeceğini okumuştum. Sonra “Biz özgün ve bağımsız bir dizi yapıyoruz ama film evreniyle paralel bir evrende geçiyor” gibi açıklamalar da gördüm. Sanırım birleşmeleri dizinin başarısına bağlı olabilir. İlk bölümde David Haller’in Xavier’in oğlu olduğuna dair hiç bir emare görmediğimiz gibi bu konunun dizide açıklığa kavuşacağından da emin değilim. En azından ilk sezondan böyle bir açıklama olmayacağını düşünsem de dizinin 2 dakika sonrasını bile tahmin etmenin imkansız olduğunu gördüğümden kesin konuşmuyorum. Bu X-Men’in dizide olup olmayacağı hatta isminin anılıp anılmayacağı için de geçerli.

Legion vs X-Men

Bu diziyi beğenmeyenlerin fazla olacağını düşünüyorum. Süper kahraman veya X-Men dizisi için izleyenler en başta hayal kırıklığı yaşayacaklar. X-Men dizisi için gelenlerden kastım filmlerini “Magneto stadı havya kaldırdı, Cyclops etrafa ışın attı, Wolverine pençeleriyle herkesi doğradı” diye izleyip beğenenler. X-Men’i bunlardan ibaret sananlar ve “adam güçlerini kullansın, ortalığı yıksın, herkesi atomlarına ayırsın, kötü güçlere meydan okusun, şehri birbirine katarak dev bir düşmanı durdursun” diye beklentisi olanlar diziyi beğenmeyecek ve bir çok noktasına mana bulacaktır. Çünkü zor bir dizi.

Bir sonraki sahnede kime yumruk atılacak diye değil önceki sahnelerde ne oldu, sonraki sahnede neler olabilir diye biraz kafa yorarak izlenecek bir dizi. Hepimiz standart işlere alıştık bunu kabul etmek lazım. İzlerken ben de zorlandım. Hadi artık açıklayın ne gerçek ne değil diye; içten içe küçük küçük isyan da ettim. Bundan sonra yine standart çizgi roman filmleri ve dizileri bolca çıkmaya devam edecek ve içlerinden yine beğeneceklerimiz olacak. Ama ara ara çıkan V for Vendetta gibi, Watchmen gibi, Legion gibi uyarlamalar biraz soluklanmamızı sağlıyor. Çünkü kendi adıma şunu söylemeliyim ki; beğendiklerim dahi olsa standart çizgi roman film ve dizilerinden gerçekten sıkıldım.

X-Men’i yukarıda bahsettiğim gibi sananların aslında çok da bir suçu yok. Filmlerin çizgi romanlara göre kat kat fazla tüketildiğini zaten biliyoruz ve X-Men’i zerre anlamamış adamların yaptığı filmleri izleyenlerin de öyle zannetmesi normal. Bu dizi X-Men’in çizgi romanlarının anlattığı şeyi anlatıyor. Özel güçlerin getirdiği sorunlar, eksiklikler ve diğerlerinden farklı olma. Yani X-Men çizgi romanları oraya buraya ışın atan adamların olduğu çizgi romanlar değil sadece.

Yukarıda bahsettiğim gibi diziyi izleyin kesin beğenirsiniz demiyorum. Beklentinize göre izleyip izlememeye karar verin. Çok beğendiğimi ve ilk bölümden sadece en sevdiğim çizgi roman dizileri içinde değil, genel olarak en sevdiğim diziler içinde yer aldığını söyleyebilirim. Hatta en sevdiğim çizgi roman işleri içinde yer aldığını gönül rahatlığıyla söylüyorum. Bütün bunları ilk bölüme güvenerek söylüyorum. En büyük hayal kırıklığım dizinin bu seviyede devam etmemesi olur. 8 bölümden oluşacak dizinin 2. sezonunun olacağı şu an için belli değil. Umarım kalitesini koruyarak 8 bölüm boyunca çok iyi bir dizi izletmeye devam eder.

Yorumlar