Luke Cage – Marvel’in En Delikanlısı
Luke Cage, çizgi roman tarihinin şimdilerde “Bronz Çağ” olarak anılan 70’li yıllarında yaratılmış bir Marvel Comics karakteridir. Dönemin en önemli özelliği; hikayelerin kişisel ve toplumsal sorunlarına daha derinlemesine odaklanmasıdır. Luke Cage’in bir diğer özelliği de 70’lerin sonuna doğru yükselişe geçen “Blaxploitation” adlı akıma kapılarak yaratılmış bir karakter olmasıdır. “Blaxploitation nedir?” diye soracak olursanız, kısaca siyah Amerikan vatandaşlarının kenar mahallelerdeki hayatlarını ve o dönemlerdeki sorunlarını konu alan dönemin filmlerine verilen isimdir” diye cevaplayabilirim.
Bu bölümü daha fazla uzatmayı düşünmüyorum, çünkü hem Luke Cage’in yaratım süreci ve çizgi roman dünyasındaki rolüyle ilgili, hem de blaxploitation akımı hakkında sitemizde gayet doyurucu yazılarımız var:
Marvel Süper Kahraman Dosyaları: Luke Cage Geek Terminoloji - Blaxploitation Nedir?Yazıda bir miktar SPOILER olabileceği konusunda uyardıktan sonra, gelelim bu yazının asıl konusu olan Luke Cage’in dizi uyarlamasına. Üstüne düşünmek için kendime ayırdığım birkaç günün ardından, Marvel’in Netflix üstünden yayınladığı serilerin üçüncüsü olan Luke Cage hakkında ilk aklıma gelen şeyi başlık olarak atayım:
“Tam Bizlik Dizi!”
Serinin temelde yaptığı şey; 70’lerin blaxploitation akımına uygun bir hikayeyi günümüze modernize etmek ve üstüne bir tutam süper kahraman aroması serperek beğenimize sunmak. Hikaye temelde mahalleyi pislikten temizlemeye çalışan bir halk kahramanından bahsediyor. Bu çabaları sırasında kahramanımıza iftiralar atılıyor, sevdikleri tehdit ediliyor, firari duruma düşüyor vesaire. Ancak bilmem fark ettiniz mi? Bunlar bize çok tanıdık…
Bizim mahalle kültürümüzde bu tip halk kahramanlarının karşılığı kabadayılardır. “Deliyürek” ve “Kurtlar Vadisi” gibi dizileri ya da “Ağır Roman” ve “Kabadayı” gibi filmleri gözünüzün önüne getirin. Böylece ekrana yansıyan Harlem’de yaşanan mahalle kültürünün bizimkinden çok da faklı olmadığını göreceksiniz. Mesela pis işlerden elini ayağını çekmiş eski bir gangsterin gençler suça bulaşmasın diye takılabilecekleri bir mekan işletiyor olması. Hikayenin kötü adamının eğlence mekanı işletiyor olması. Eski gangsterin mekanının bir berber olması ve kötü adamın oraya tıraş olmaya gelmesi (Ağır Roman adlı filmde buna çok yakın bir sahne vardı). Söz konusu mekanın makineli silahlarla saldırıya uğraması. Hikayenin kötü adamının esas oğlanla kan bağı olması… Örnekler çoğaltılabilir.
Uzun lafın kısası, kültürel benzerliklerden ötürü dizinin Netflix’te yayınlanan önceki Marvel serilerine göre yurdumuzda çok daha geniş bir kitleye ulaşma şansı var.
Sütlaç Üstüne Serpilen Bir Tutam Tarçın
Şimdi teşbihte hata olmaz, ama yukarıda “süper kahraman aroması” derken kastettiğim şeyi açıklamak isterim: Luke Cage, selefi olan Daredevil ve Jessica Jones’a göre süper kahraman türüne olan bağları çok daha zayıf olan bir yapım. Şöyle ki; hem Daredevil, hem de Jessica Jones senaryolarından biraz zorlayarak da olsa insanüstü güçleri çekip çıkarabilir ve asgari hasarla ‘normal’ birer hikayeye dönüştürebilirsiniz. Yeri gelmişken her iki seri için de son derece keyifli olduklarına inandığım birer inceleme yazım olduğunu hatırlatmak isterim (Hep, reklam hep!):
Daredevil: Adalet Kördür, Ama Sizi Duyabilir Jessica Jones – Bir İstismar AlegorisiLuke Cage ise neredeyse sıfır hasarla böyle bir işlemi atlatabilecek türden bir senaryoya sahip. Gerçekten, kurşun işlemezlik ve süper kas gücünü sergilediği sahneler gayet keyifle izleniyor, ancak yoklukları inanın hikayede hiçbir eksikliğe yol açmaz. Hatta senaristlerin hikayeyi kurşun işlemezlik üstüne kurmamak için Chitauri teknolojisiyle üretilmiş Judas (Yahuda) mermisi diye bir şey uydurup Luke’un bu üstünlüğünü hikaye akışından kaldırdıklarını fark etmişsinizdir.
İddiamı yineliyorum: Bu dizideki süper kahraman konsepti, ancak sütlaçın üstüne serpilmiş bir tutam tarçın kadar etkili. Yani, olmasa da olurmuş, ama olması gayet leziz olmuş.