Modern Hogwarts – The Magicians
Büyü nedir, ne değildir? Bu soru birçok yazar tarafından o kadar farklı şekillerde yorumlandı ki, çok fazla büyü sistemi gördük. Kadim kelimelerle yapılanları mı ararsınız, direkt büyü ismi ezberlenileni mi? Bense büyünün her zaman çok korkunç ve karanlık bir şey olması taraftarıyım. Büyü gerçeğin ötesinde; gerçekliği değiştirebilen, birisini öldürebilen, yaşatabilen, belki yeniden yaşam formu yaratabilen bir şeydir. Bu karanlığı fark edebildiniz değil mi? Gerçekliği değiştirme yeteneği. İşte bu noktada büyünün gördüğümüz birçok yapıtın aksine çok da kullanışlı bir şey olmadığını düşünüyorum. “Ateş topuuu höloooooo” kafasındaki birçok büyü sistemi ve bu sistem çerçevesinde gelişmiş olan, kitap, dizi veya filmlerin bu yönünü de her zaman zayıf bulmuşumdur. Neticede büyü güçlü bir varlıktır ve yönetemezsin, yetenekliysen belki yönlendirebilirsin. Yukarıda değindiğim özellikler bence olması gereken büyü mantığıdır. Yoksa doğrusu bu diye söylemiyorum.
The Magicians dizisi aynı ismi taşıyan Lev Grossman’ın romanından uyarlama bir dizi. The Magicians aynı zamanda dilimize Pegasus Yayıncılık tarafından “Büyücüler” ismiyle de kazandırılmış. Kitap hakkında ciddi eleştiriler de mevcut ancak Goodreads’dan iyi not aldığını da eklemek isterim. Kitabı okumadım ama The Magicians büyü anlamında benim aradığım özelliklere sahip en iyi yapıtlardan bir tanesi diyebilirim. Dizi bazı durumlarda hissedilen o karanlığı, bazen de en aydınlık anları harmanlayarak izleyicilere çok güzel bir tat verebiliyor. Çünkü The Magicians’da büyü karanlıktır, yaşamsa aydınlık ve büyü yaşamı temsil eden insan tarafından kullanılır. Ama bu demek değildir ki büyüyü sadece insanlar kullanabilir. Dizi içerisinde farklı yaşam formlarına henüz rastlamadık, ancak elbet farklı büyüsel varlıklar da karşımıza çıkabilir -belki çıkmıştır- ve büyüye bakış açılarındaki farklılıktan daha farklı büyüler kullanabilirler. Tam olarak kast ettiğim de bu çeşitlilik. Örnek vermek gerekirse Star Wars’da gücün kullanımı ne kadar çeşitliyse The Magicians’da büyü kullanımı o kadar çeşitlilik gösteriyor. Her büyücünün yeteneğinin yöneldiği kanallar var. Bu kanalları “disiplinler” olarak isimlendirmişler.
Dizimiz Quentin Coldwater isimli ciddi seviyede geek bir arkadaşımızın büyüye inanmasıyla başlıyor. Bu inancın sonucu bazen akıl hastanesinde yatmak olsa da, kendisi büyüden asla vazgeçmiyor ve Brakebills isimli bir büyücü okuluna Narnia Günlükleri’nde olduğu gibi garip bir giriş yapıyor. Büyüsel bir sınava giren Quentin, sınavı geçerek okulda öğrenime hak kazanıyor. Dizinin macerası da burada başlıyor. Tipik bir Hogwarts havası aldığımız okulda sağda solda büyü yapan gençler, takım elbiselerle sohbet eden akademisyenler dolaşıyor. Öğrenciler “disiplin”lerine göre sınıflara, uzmanlaşacakları alanlara ayrılıyorlar ve bu alanda özel olarak eğitiliyorlar. Şimdiye kadar duyduğumuz disiplinler sanırım duyacaklarımız yanında epey az kalacak gibi duruyor. Her bölümde büyü hakkında daha fazla şey öğreniyoruz.
Tıpkı Harry Potter’da olduğu gibi Quentin Coldwater’ın ve arkadaşlarının başına okulda sıra dışı olaylar geliyor ancak bunlar bir kehanetin veya olması gereken bir olayın parçalarından ziyade, daha çok Quentin’in yaptığı eylemlerin sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Dizinin senaryosunun şimdiye kadar işlenen kısmının büyük bir kısmını da bu sebep ve sonuç ilişkileri doğuruyor. Diziye benim gözümde bir artı daha katan iş ise Brakebills’e bir anti yapılanmanın da olması. Bunu diğer dizi, kitap, veya filmlerde kolay kolay göremiyoruz. Brakebills daha özel ve gizli bir okulken bahsettiğim anti yapılanma eski depolarda eğitim ve pratik yapan bir organizasyon.
Biraz da Eleştirelim
Yukarıda belki azıcık fazla övmüş olabilirim diziyi, bu sizi yanıltmasın. Övmemin sebebi, dizinin konusuna gösterdiği hakimiyetten kaynaklanıyordu. Ancak bu denli güzel bir konuyu o kadar hızlı işliyorlar ki, ileride ellerine malzeme kalmayacak diye endişe ediyorum. Her bölümde bir malzemeyi tüketiyorlar. Tabii aynı malzemeyi ısıtıp önümüze de koyabilirler, gene güzel olur, ancak bunu devamlı hale getirirlerse dizi bir noktada insanı sıkacaktır. Oyunculukla ilgili diyebileceğim bir şeyse; gerçekten yetersiz. Özellikle Quentin’i canlandıran Jason Ralph duygu vermek konusunda bana yetersiz geliyor. Ne şaşırabiliyor, ne üzülebiliyor. Dizide oyunculuğunu beğendiğim tek isim, Penny karakterini canlandıran Arjun Gupta. Gerek karakteri gerek duruşuyla bence tek başına diziye ayrı bir hava katıyor. Karakterlerin yazımında da nedendir bilmem ağır bir ergenlik havası var. Bu durum diziyi bazı noktalarda bir Teen Wolf havasına da sokmuyor değil. Dizinin ikinci sezonu da onay aldığı için zannediyorum ki dizi yavaş yavaş oturacak ve ilerleyen bölümlerde daha rahat, izlenme kaygısını daha az güden ve daha iyi senaryolarla karşılaşacağız.
The Magicians’ın elinde muazzam bir hamur var, bu hamurdan nasıl pastalar yapacaklarını ise hep birlikte göreceğiz, umarım ki güzel olur. Dizinin 4. bölümüne dayanarak da söyleyebilirim ki, hamur yavaş yavaş kıvama geliyor.