Narcos – Beyaz Kral Pablo Escobar
-
Atilla Çiftçi
- Dizi
- 31 Ağustos 2016
Gerçek ya da kurgu; meşrulaştırılmış kötüleri düşünün. Herhalde tartışmasız en iyi mafyöz filmlerden biri olan “Baba (The Godfather)”, Rus Mafyasının özünü anlatan Şark Vaatleri (The Eastern Promises) gibi filmlerde ki meşrulaştırılmış kötüleri aslında kötü görünüp özünde iyi ve “onurlu” olan insanların hikayesidir bunlar. Fakir babası, haklının yanında, harama (!) el uzatmayan adamlar. Şimdi bunların hepsini unutun çünkü birazdan gerçek hayata adım atacağız. Kolombiya’da “El Santo” olarak anılan yarı aziz yarı psikopat olan, ünü Al Capone’u geçen, film dünyasında bir çok filme ve karaktere ilham kaynağı olmuş Pablo Emilio Escobar Gaviria’nın hayatını anlatan muhteşem dizi Narcos’a göz gezdireceğiz.
El Bandidos!
Dizi ilk bölümü ile hikayenin sonlarından başlıyor. Dizi işlerin artık ufak ufak ters gittiği, Escobar’ın sona yaklaştığı yıllar olan 90’lar başında açılış yapıyor. Dizinin ilk beş dakika içerisinde en güvendiği iki adamının katledilişini görüyoruz. Bu baskın sırasında masumların da can verdiğini görünce bir küfür sallıyoruz polislere ve Narcos’un tatlı ve lezzetli bir dizi olmasının formülü de burada ortaya çıkıyor; “hiç bir şey göründüğü gibi değildir.” Bu ilk bölümde “ilk” dikkatimi çeken şey prodüksiyon oldu. Gerçekten bir sinema filmi izler gibiydim. Işıklar, kamera açıları, sanat yönetmenliği, makyajlar, prodüksiyon kısaca her şey kalantor bir Hollywood işi gibi duruyordu. İçimden “ilk bölüm” dedim zira sizde bilirsiniz ki “showrunner” dediğimiz dizi yapımcıları dizileri satmak, reyting toplamak, “aaa bu neymiş lan” gibi tepkiler ile ilgi çekmek için ilk bölüme neredeyse o sene ki dizi bütçesinin abartısız yüzde %40’ını harcayıp sonra ekmek arası kaşara dökerler işi. Sizi temin derim Narcos’da bu yok, her bölüm ayrı güzel, her bölüm bir sinema filmi tadında.
Evet dizi sondan başlıyor dedik. Bunun sebebi de şu; zamanında Pablo Escobar’ı takıntı haline getirmiş narkotik polisi Steve Murphy’nin ağzından açılış yapması. Steve Murphy dolayısı ile onu oynayan Boyd Holbrook bize en başından anlatmayı tercih ediyor hikayeyi. Şimdi burada ufak bir “es” verip biraz “Pablito Escobar”‘ın hayatına bakalım sonra tekrar diziye ve onun başarısına değineceğiz.
Google’a “Pablo Escobar kimdir” yazdığınızda size direkt olarak “Uyuşturucu Baronu” ibaresini çıkartıyor. Yaşadığı kısacık 44 yılın 24 yılında muazzam bir hayat yaşamış, ailesini ısıtmak için para yakmış, ülke yönetmeye kalkışmış, binlerce insan öldürmüş, binlerce aç doyurmuş bir paranoyaktan bahsediyoruz.
Pablo Escobar Rionegro’da dünyaya geldi. Çiftçi bir babanın ve ilkokul öğretmeni bir annenin 7 çocuğundan biri olan Escobar suç kariyerine ufak çapta hırsızlıklarla başladı. Bu hırsızlıkların en bilineni antik mezar taşlarını çalıp turistlere satmasıydı. Bir süre hırsızlığa devam eden Pablo araba çalmaya başlamış ardından karaborsa ürünler satarak suç dünyasında ilerlemeye devam etmişti. Karaborsadan gelen paranın az olduğunu düşünüp farklı işlere yönelmeye başlayan Escobar için bu işlerin başında kaçak mal ve sahte piyango bileti satmak geliyordu ancak zaman geçtikçe işleri büyütmek istediğinin farkına varıp adam kaçırma, şantaj gibi suçlarla uğraşmıştır. İşte bu işlerden sonra 1970’li yıllarda uyuşturucu kaçakçılığına ve satışına da başlıyor.
2 Aralık 1993’de Pablo Escobar’a karşı yapılan operasyonda Pablo arama ekibinden kaçarken radyo dalgaları teknolojisi kullanarak Kolombiya elektronik gözetleme ekibi tarafından yeri tespit edilmiş, Tuğgeneral Hugo Martínez tarafından yönetilen operasyonla Medellin’de orta sınıf bir daire içinde saklanırken bulunmuştur. Uzun çatışma sonrası CIA ve Kolombiya güvenlik güçleri tarafından çıkan çatışmada ölü olarak ele geçirilmiştir. Cenaze törenine yaklaşık 25 bin civarı seveni katıldı.