Star Trek: Discovery – 12 Yıldan Sonra Televizyona Dönüş
Biraz da Olumlu Şeylerden Bahsedelim
İçiniz karardı değil mi? Bu kadar tantanadan sonra ortaya çıkan işin çöp olacağını düşünüyorsunuz belki de… Yanılıyorsunuz…
Kurtzman ve Meyer Faktörü
Şüphesiz Star Trek: Discovery’nin talihsiz yapım sürecindeki en olumlu faktör, yapımcı olarak tutulan Alex Kurtzman idi. Kurtzman’ın imzasını taşıyan en önemli yapımlar arasında Hercules: The Legendary Journey (1997), Xena: Warrior Princess (1999), Alias (2001) ve Fringe (2008) gibi efsane televizyon serileri var. Sinema tarafında ise yazar olarak imza attığı eserler arasında The Island (2005), The Legend of Zorro (2005), Mission: Impossible III (2006), Transformers (2007), Star Trek (2009), Cowboys & Aliens (2011), Star Trek: Into Darkness (2013), Now You See Me (2013), Ender’s Game (2013) ve The Amazing Spider-Man 2 (2014) gibi çılgın filmler var. Sanırım Kurtzman’ın alt kültür üstünde nasıl bir etkisi olduğu konusunda bir fikriniz olmuştur.
En az Kurtzman’ın varlığı kadar Star Trek: Discovery için olumlu olan bir diğer isim ise projeye danışman olarak atanan Nicholas Meyer. Şöyle söyleyeyim; eğer 50 yıl üstüne hala bugün Star Trek izleyebiliyorsak hiç şüphesiz bunu 2015’de aramızdan ayrılan yapımcı Harve Bennett ve Nicholas Meyer’e borçluyuz. Detaylandırmam gerekirse; Harve Bennett, 1979’da gösterime giren ve büyük zarar eden Star Trek: The Motion Picture sonrasında yapımcı koltuğuna oturarak sonraki filmlerin kar etmesini sağlayarak markanın Paramount Pictures tarafından sonsuza kadar rafa kaldırılmasını engelleyen kişidir. Nicholas Meyer ise daha önce Star Trek hakkında hiçbir bilgisi olmadığı halde ikinci uzun metrajlı Star Trek filmi olan Star Trek II: The Wrath of Khan (1982)’ın yönetmenliğini yaparak markanın geleceğini garantiye alan kişidir. Ayrıca serinin en sevilen filmlerinden olan Star Trek IV: The Voyage Home ve Star Trek VI: Undiscovered Country’nin de yönetmenliğini üstlenmiştir.
Kısacası, Bryan Fuller’ın projeyi terk etmesi ne kadar büyük bir talihsizlik ise Alex Kurtzman ve Nicholas Meyer’in projede yer alması da ayrı ayrı bir o kadar büyük şanstır.
Çılgın Bütçe
Star Trek: Discovery’nin ilk sezonunda bir bölümün ortalama bütçesi 8 ila 8.5 milyon dolar arasında. Bu rakam Game of Thrones ve Westworld gibi başarılı yapımlarla aynı olduğu gibi Marco Polo gibi başarılı olamamış serilerle de aynı. Elbette bütçe bir serinin başarılı olması için yeterli değil, ancak özellikle geleceği resmeden bilimkurgu türünde bir yapımın izleyicinin gözünde doyurucu olması için çok kritik. Ayrıca yapımcıların kadroya işinin ehli oyuncular dahil edebilmelerine de olanak sağlaması açısından kenara itilmesi imkansız.
Örneğin yakın zamanda iptal edilen Dark Matter adlı serinin bütçe sorunları serinin sürekli aynı setlerde geçmesinden kendini çok belli ediyordu. Ayrıca oyuncu kadrosu da yine bütçe sebebiyle vasat oyuncular içeriyordu. Daha esnek bir bütçeye sahip olsaydı bugün hala Dark Matter’ın devam edebileceğine inanıyorum.
Lafı getirmeye çalıştığım nokta; Star Trek: Discovery, hem görsellik hem de oyuncu kadrosu açısından geniş bütçeye sahip olmasının hakkını vermiş bulunuyor.
Tanıdık Bir Başrol
Proje ilk duyurulduğunda kadroyla ilgili verilen bilgiler oldukça sınırlıydı: Serinin odak karakteri bir kadın olacaktı. Ayrıca bu karakter alışagelmiş geleneğin aksine yıldız gemisinin kaptanı değil de ikinci kaptanı olacaktı. Bununla beraber kadroda bir eşcinsel karakter olacağı da not düşülmüştü. Bunların özellikle ön plana çıkarılmasını yükselen diversity modasına bağlayanlar olsa da Geek Terminoloji: Diversity Nedir? adlı yazımda da detaylıca açıkladığım gibi; televizyonlarda diversity kavramını icat edenin 50 yıl önce Star Trek: The Original Series olduğu göz önüne alındığında yeni serideki diversity faktörünü moda olarak tanımlayamayız.
The Walking Dead’ten tanıdığımız Sonequa Martin-Green, serinin odak karakteri olan Michael Burnham’ı canlandırıyor. Daha önce Star Trek: Deep Space Nine‘da Afro-Amerikan, Star Trek: Voyager‘da ise kadın başrol oyuncusu görmüştük. Star Trek: Discovery’de ise ikisini bir arada görmüş oluyoruz. “Aman bu da bir şey mi?” demeyin sakın. 80’ler sonu Soğuk Savaş döneminde Star Trek: The Next Generation birlik ve beraberlik mesajları veriyordu. Bugün de nasyonalizmin tırmanışa geçtiği, insanların nazi bayraklarıyla gezinmeye başladığı şu gergin dönemlerde Star Trek’in bu görevi devam ettirmesi çok yerinde. Oyuncuya geri dönecek olursak; Sonequa Martin-Green The Walking Dead’teki performansını en beğendiğim karakterlerden biriydi. Canlandırdığı karakterin duygularını yüzüne çok iyi yansıtabilen bir oyuncu. Aynı zamanda kendine has bir güzelliği de var.
Harika Kadro
Kadroda ismi açıklandığı anda hem büyük sevinç hem de soru işaretleri uyandıran oyuncu, Kaptan Philippa Georgiou’yu canlandıracağı açıklanan Michelle Yeoh oldu. 80’li ve 90’lı yıllarda Hong Kong filmlerinde oyunculuk kariyerine başlayan eski Malezya güzeli Yeoh’nun dünya çapında ünlenmesi 1997 yılında yayınlanan Tomorrow Never Dies adlı filmle gerçekleşmiştir. Kariyerinin doruk noktası ise 2000 yılında gösterime girdiği dönem tüm ödülleri silip süpüren Crouching Tiger, Hidden Dragon adlı filmle gerçekleşmiştir. Şahsi bilimkurgu favorilerimden Sunshine adlı filmdeki rolünden bahsetmezsem olmaz elbette. Velhasıl, Yeoh’nun kadroda kaptan olarak açıklanması büyük sevinçle karşılandı. Ancak kaptanı olduğu geminin USS Discovery değil de USS Shenzou olduğu ortaya çıktığında birçok soru işareti oluştu. Zira Sonequa Martin-Green’in kaptan rolünü üstlenmediği biliniyordu. Acaba seride iki gemi mi olacaktı? Belki de Yeoh ilk bölümlerde ölecekti! Ya da seride iki farklı zaman dilimi anlatılacaktı… Kim bilir?
Discovery kadrosuna katılan ve alt kültür takipçilerinin büyük empati beslediği bir diğer oyuncu da Doug Jones oldu. Özellikle Hellboy (2004), Pan’s Labyrinth (2006), Fantastic 4: Rise of the Silver Surfer (2007) ve Hellboy II: The Golden Army (2008) filmlerindeki tuhaf görünümlü rolleriyle tanınan Doug Jones, daha önce hiçbir Star Trek serisinde karşımıza çıkmayan Kelpien adlı ırka mensup bir Federasyon bilim subayını canlandırıyor.
Son olarak gelelim Discovery’nin karizmatik kaptanı Gabriel Lorca’ya. Karakteri canlandıran oyuncu Jason Isaacs’in 80’lerin sonuna kadar uzanan bir oyunculuk kariyeri var. Başarılı da bir karakter oyuncusu, karakter oyuncusu diyorum zira oynadıkları arasında en çok aklımda kalanlar The Patriot (2000), Harry Potter serisi ve bu yıl Netflix’te yayınlanan The OA adlı dizi oldu. Yani Isaacs muhtemelen tipine yakıştığından ötürü genellikle kötü adam rolüne konumlandırılıyor. Bu da ismi açıklandığında ister istemez pek çok kişide karanlık bir kaptan figürü ortaya koyacağı izlenimini verdi.