Sürgünde Bir Kahraman -Beowulf: Return To The Shieldlands
Son 1 ay içerisinde çıkan dizilere göz atarsanız epey kaliteli işlerin çıktığını sizler de fark edersiniz. The Magicians, War and Peace ve Beowulf: Return To The Shieldlands. Beowulf destanı gerek İskandinavyalılar gerek Anglosaksonlar için epey önem arz eden bir destandır. Kısa olarak Beowulf’tan bahsetmek gerekirse, İskandinavya’da yaşamış, çeşitli yaratıklarla mücadele etmiş, büyük bir savaşçı diyebilirim. Destan 11. Yüzyılda şiir olarak yazıya geçirilmesine rağmen şairi bilinmemektedir, 1930’lu yıllardaysa J.R.R. Tolkien Beowulf destanını ile ilgili bir çalışması da bulunmaktadır.
Günümüzde mitolojik birçok öğenin destansı yanını kaybettiği, sinema veya televizyon hatta çizgi roman olarak okuyucuya/izleyiciye aktarıldığını düşünürsek Beowulf destanının da sinemaya veya televizyona uyarlanmasını yadırgamamak gerekir. Halihazırda Beowulf’un bir animasyon ve iki de “film denemesi” olmuştur. Gerek destandan uzaklıkları, gerekse filmlerin direk olarak “kötü” olması bu yapımlara “deneme” dememdeki en büyük etken. 1998 yılında yayımlanan animasyon filmini ise fena bulmadığımı söyleyebilirim. İşlenilen konu ve destanın ilerleyişi birbirine oldukça yakın.
Beowulf: Return To The Shieldlands sadece bir sezon olarak karşımıza çıkacak, son açıklamalar doğrultusunda dizinin ikinci sezonu da çekilmeyecekmiş. E biraz zorlama olurmuş zaten. Dizinin oyuncu ekibiyse bizlere pek de yabancı değil. Özellikle Da Vinci’s Demons’ı izleyen arkadaşlar diziyi izledikleri anda gözleri kısılacaktır. Beowulf ‘u canlandıran Kieran Bew, Da Vinci’s Demons’da da Calabria dükü Alfonso olarak karşımızdaydı, tabii bu kadar da değil, Lorenzo Medici’yi canlandıran Elliot Cowan’da, Beowulf: Return To The Shieldlands’da önemli bir role sahip. Ama o saçlar olmamış sanki?
Dizi Beowulf’un sürüldüğü kasaba olan Shieldlands’a yanında bir arkadaşı ile dönmesi ile başlıyor, hikayemiz ise bundan çok daha derin. Çocukluktan başlayan ufak sürtüşmeler, bir aile arayışı gibi konular dizide sürekli olarak karşımıza çıkıyor. Her bölümde ufak hikayeler bir bütünde oturuyor ve konu o bütün içerisinden hikaye devam ediyor. Hikayeyi kurgusu açısından yetersiz bulduğumu söyleyebilirim, özellikle senaryo içerisinde olması gereken birçok güzel olayı pek bir soyut işlemişler. -Bu olayları elbette açıklamam, spoiler vermek yok!- Dizide soyut işlenen şey sadece senaryo da değil. Karakterler sanki karakterden öte sadece tip olarak karşımıza çıkıyorlar. Örneğin Breca karakterini canlandıran Gísli Örn Garðarsson o istenilen duyguyu sanki veremiyor gibi, bir diğer örnekse Da Vinci’s Demons’da Lorenzo Medici’yi resmen bülbül gibi şakıyan Elliot Cowan bu rolüne epey soğuk kalmış gibi duruyor.