The 100 – “Çocukları Önden Bir Yollayalım Hele, Ölmezlerse Biz de Gideriz!”

İnsanlık sonunda başarmış(!), büyük bir nükleer savaşla tüm dünya medeniyetini silip süpürmüştür. Savaştan sağ kurtulanlar ise, savaş sırasında yörüngedeki uzay istasyonlarında görevli kişilerdir. Farklı ülkelere ait toplam 12 uzay istasyonu (İngiltere, ABD, Avustralya, Kanada, Çin, Japonya, Hindistan, Rusya, Venezüella, Fransa, Brezilya ve Uganda), fiziksel olarak birleşmeye karar vererek “Ark” adı verilen devasa yapıyı oluşturur. Ark, dünyadaki radyasyon ölümcül seviyenin altına düşene kadar insanlığın yeni yuvası olacaktır.

thehundred1

Ark

Aradan geçen 97 yıl üstüne, Ark’ın nüfusu 2.400 civarlarına yükseltmiştir. Kaynak ve yer sıkıntısı sebebiyle, nüfus sert yasalarla kontrol altında tutulmaktadır. Hiç bir çift bir taneden fazla çocuk sahibi olamamakta ve hiç bir hasta için gereğinden fazla tıbbi kaynak kullanılamamaktadır. Ayrıca en basit suçun bile cezası, hava boşluğuna konup uzaya fırlatılmak suretiyle ölümdür. Eğer suçu işleyen 18 yaşın altındaysa, cezası yaşını doldurana kadar hapsedilmek suretiyle ertelenmektedir.

Konu hiç fena değilmiş gibi geldi değil mi? Acaba Kass Morgan’ın aynı adlı kitabındna uyarlanan ve 2013 yılından itibaren CW adlı kanalda dizi olarak yayınlanan The 100’ın hikayesi nasıl gelişti?

"Çocukları önden yollayalım, ölmezlerse biz de gideriz!"

“Çocukları önden yollayalım hele, ölmezlerse biz de gideriz!”

Dizi, bizleri öyle artık ezberlediğimiz Dünya nasıl oldu da bu hale geldi?” geyikleriyle hiç boğmadan direk konuya giriyor. Suçları sebebiyle ölüme mahkum edilmiş, ancak yaşları tutmadığı için hapis cezasına çarptırılan toplam 100 genç, apar topar uzay mekiğine bindirilerek dünyaya yollanır. Yolculukları sırasında, dünyadaki radyasyon seviyesinin artık ölümcül seviyede olmadığı, yakın zamanda çarptırılacakları ölüm cezasındansa insanlığın geleceği için bir şansları olmasının daha iyi olacağı anons edilir. Hayatta kalmaları için gerekli mühimmat, sızıntıya maruz klamamış eski bir savaş sığınağında bulunacaktır.

Ancak gerçek tam olarak bu değildir. Radyasyon seviyesinin düştüğü “tahmin edilmektedir”, bunun yanında gönderilmelerindeki asıl sebep, Ark’taki oksijen üreten makinelerin artık onarılamayacak seviyede ömürlerini tamamlamak üzere olmalarıdır.

Gençler yüzeye ulaştıktan kısa bir süre sonrası.

Gençler yüzeye ulaştıktan kısa bir süre sonrası.

Yeryüzüne inerken gençlerin Ark’la tüm bağlantıları hasar gören cihazlar yüzünden kopar. Sadece sağlık durumlarını Ark’a iletmeye yarayan sensörlü kelepçeler sayesinde hayatta olup olmadıkları gözlemlenebilmektedir. Dolayısıyla dünyadaki radyasyon seviyesiyle ilgili bilgi, Ark’a ulaşamamaktadır.

Kısa bir süre sonra, William Golding’in yazdığı Sineklerin Tanrısı (Lord of the Flies) adlı romandakine oldukça benzer bir durum oluşur. Daha bir aklı başında çocuklar olan Clarke ve Finn’in etrafında toplanarak görevlerini yerine getirmeye çalışan toplulukla, dünyaya Ark’taki yetişkinlerin gelmesini istemeyen Bellamy ve kızkardeşi Octavia’nın etrafında toplanan daha asi gençlerin oluşturduğu topluluk arasında gerginlik çıkmaya başlar. Bellamy’nin grubu, gençleri kelepçelerini çıkarmaya zorlar. Böylece Ark, onların radyasyondan öldüğünü düşünecektir. Hizipler tam burun buruna geldiği anda tuhaf bir şey olur…

Bellamy, Finn, Clarke, Jasper ve Octavia.

Bellamy, Finn, Clarke, Jasper ve Octavia.

Dünyada sağ kalanlar vardır! Kabile kafasında hayat tarzları olan, son derece vahşi “dünyalılar” (grounders), gençleri tek tek avlamaya başlar. Hizipleştikleri için kriz yönetimi konusunda çuvallayan gençler çok ağır kayıplar verir ve düzeltmek adına denedikleri her şey, dünyalılarla daha da içinden çıkılmaz bir savaşa ortamı yaratır.

Bu esnada, oksijenleri tükenmekte olan Ark’taki yetişkinler, son bir umutla Ark’ın büyük bölümünü ciddi kayıplar vermeyi göze alarak çocukların peşinden dünyaya indirmeye karar verirler.

Bu noktadan sonra daha fazla detaya girmem ciddi spoiler içerme riskine gireceği için yazıyı burada sonlandırmak yerince olacaktır. Toparlamak gerekirse: The 100, pek çok felaket filmi öğesini güzel bir şekilde harmanlamış ve sağlam temellere oturtmuş bir yapım. Ancak hikayenin gelişimi, size ilk bölümde sunulan durum kadar ilgi çekici gelir mi bilemiyorum. Açıkçası Falling Skies ya da Revolution gibi serileri takip ediyorsanız The 100’ı da izleme listenize almalısınız.

Yorumlar