The Dark Crystal: Age of Resistance – Bebelere İç Mihraklık Dersleri

Geçen haftalarda X jenerasyonu nerdlerin pek sevdiği 1982 mahsulü Dark Crystal filminin öncülü olan The Dark Crystal: Age of Resistance dizisi Netflix’te yayına girdi. Tek oturuşta izleyecek imkanım yoktu ama o kadar ponçikti ki, fırsat olsa sabaha kadar tek oturuşta izlerdim. Şimdi müsaadenizle resmi devamlılığa dahil olan, ama benim şahsen pek sevmediğim ardıl çizgi romanlara çok girmeden filmle dizinin siyasi niteliklerini karşılaştıracağım. Sonra ayıp olmasın diye daha objektif gözlemlerimi de belirteceğim.

Film

Orijinal Dark Crystal, bir restorasyon hikayesidir. Film başlarken savaşlar bitmiş, olan olmuş, iş işten geçmiştir. Bir zamanlar gelflinglere ve podlinglere ait olan Thra dünyası, gelflinglerin soyunun kırılması ve podlinglerin köleleşmesi ardından skeksislere kalmıştır. Skeksislerin iyi karşıtı olan urRular, soykırım sırasında bir Gelfling saklayıp dünyanın kurtarıcısı olması için eğitmiştir. Kahraman Gelfling yolda bulduğu diğer bir gelflingle (urRular, podlingler gibi eşrafın da yardımıyla) dünyayı dengede tutan büyülü kristalin kırık yongasını yerine geri yerleştirerek dünyayı tekrar dengeye kavuştururlar. İyiler kötülere karşı galip gelir, çorak topraklar yeşillenir, gelflinglerin yeniden medeniyet inşa etmesi için engel kalmaz.

Her kültür ürünü en azından yaratıcısının temel dünya görüşünü yansıtacak kadar siyaset içerir. Neticede kimin kahraman kimin hain olduğuna karar vermek siyasettir. Mesela bu filmi izlerken sırf görsel olarak pörsümüş atarlı dev akbaba skeksislerin kötü, yumuşak hatlı bilge dinozor urRuların da iyi olduğunu hemen anlıyoruz. Ama iyi karakter estetiği ile kötü karakter estetiği altına hangi davranışların tasnif edileceği önceden belli evrensel bir gerçek mi? Mesela oturup Ayn Rand adlı romanı okursanız (okumayın) onun yaşadığı evrende Skeksis gibi davranan insanların iyi, urRu gibi davranan insanların kötü olduğunu görürsünüz. Daha fazla sapmadan Jim Henson’un iyi ve kötü algısını ele alalım.

Dark Crystal’ın ana teması, hırçın ve bencil bir yönetici sınıfın uzun vadede ortak medeniyet mirasına ve çevreye vereceği zararı anlatır. Bu yıkıma karşı gelecek olan da iyi yönetici kesim değil halktır.

Yani diyor ki “Yönetici sınıfınız buna benzemesin aman dikkat edin!”

Filmdeki Irklar

Skeksisler yönetici sınıfın kötü niyetidir. Davranışları ve düşünceleri en ham haliyle aristokrat sınıfıdır. En literal haliyle işçi sınıfı olan podlinglerin hayat enerjisini kara kristal aracılığıyla emerek ölümü geciktiriyorlar. Bu hikayenin ibretini akılda kalıcı hale getiren bir abartı değil, maddi ve manevi ihtiyaçlarını giderme telaşından arındırılmış muktedirlerin varacağı yegane sonuç. Termodinamiğin ikinci yasası ölüm aracılığıyla eninde sonunda hepimizi eşitler. Yaşamda yeteri kadar eşitsiz hale gelenler de eninde sonunda bu eşitlenmeden kurtulmak için bir yol ararlar. Dönem dönem başka insanlardan hayat satın almak gündeme gelir. Mesela içinde bulunduğumuz devirde, bir kısım teknoloji CEO’ları genç insanlardan kan nakli ile ömürlerini uzatmanın yollarını araştırtıyorlar. Kapitalizmin kökü insanlardan olabildiğince ucuza zaman satın alıp kendi zamanından tasarruf etmek olduğu için kurulu düzende buna engel olamaz.

urRular (aynı zamanda mistikler de deniyor) ise yönetici sınıfın iyi niyetini temsil eder. Düzenin çürüklüğü ve kötülüğü ayan beyan ortada iken herhangi bir çözüm girişimine girmezler. Sürekli bir itidal hali, bir “ama onlar gibi davranırsak onlardan oluruz.” endişesi ile felçli durumdadırlar. Başkaları üzerinde tahakküm kurmaktan kaçınmaları onların skeksislere karşı durmalarına da engel olur. Dünyanın yok oluşuna tepkileri “Bir Gelfling yetiştirelim, bizim adımıza bütün kavgayı şiddeti halletsin, biz son anda gelip kerametimizi konuşturmaya hazırız.” diye inzivaya çekilmektir. Saf iyilik, dünyanın kurtuluşuna altyapı hazırlamış ve pasifliğinin elverdiği kadar yardım etmiştir ama neticede dünyayı kurtaran saf iyilik değildir. Geleceğe dair bir vizyon ve üretken şiddet olmadan dünya kurtulmaz. Sosyal demokrasi, kendisini yağmacı siyasetin rekabetinden koruyamaz ve daha sert sosyal siyasi hareketlerin desteğine muhtaçtır.

Neticede dünyanın kurtuluşunun gelflinglere kalması çok tolkienvari bir fikirdir. Tolkien de dünyayı elflere ve entlere değil, bir hobbite emanet etmiştir. Çünkü küçük insanların sürekli tepeden medet ummayı bırakıp kendi kaderlerinin efendisi olmaları neo-liberal düzen öncesinde hakim olan ideolojik iklimin temel fikirlerinden biridir. Bunun ötesinde gelfling kültürüne dair bir zamanlar kurdukları çok şaşalı medeniyetin kalıntılarından başka emare yok.

Kendini hor görme gelfling. Dünyayı miras alacak olan sensin.

Dizi

Bu sezonun Netflix dizisi ise filmdeki vaziyete sebep olan gelfling isyanını ve takip eden savaşı anlatıyor. İlk sezon baştan sona isyanın çıkışı üzerine, skeksislerin dünyaya getirdiği yozlaşmanın artık ayan beyan açığa çıkmasından başlayıp, ilk çatışmayla bitiyor. Sezon boyunca toplumun farklı kesimlerinden gelflinglerin kendilerine engel olan sosyal bağlara rağmen, tanık oldukları kötü gidişe dur demek için yola çıkmalarını, bilgi toplayıp, haber yayıp, yandaş devşirmelerini izliyoruz. Dark Crystal, içinde yaşadığımız devrin bir kötü gidişat devri olduğunun farkında ve buna hitab edecek şekilde kurgulanmış. Film “Aman skeksislere fırsat vermeyin yoksa fena olur” derken, dizi “Skeksisler şu an bilfiil dünyayı yokediyor ZAMAN AYAKLANMA ZAMANIDIR!” diyor.

Dizide toplumun her kesiminden karakteri gördüğümüz ve kahramanlık psikolojisi yerine devrim sosyolojisine tanıklık ettiğimiz için dizinin dokusu filmden çok daha farklı. Karakterler sadece seyirciye bilgi aktarmak için konuşmuyorlar, hemen hepsinin az çok akla yatkın pozisyonları var. Kötü gelfling prensesi bile çoğunluğun huzuru için ufak bir azınlığın feda edilebileceğine karar verdikten sonra skeksislere elini verse kolunu kurtaramayacağını anlayınca yanlışından dönüyor, yine klişe ama o kadar karton karakter değil.

Alt Metin

Dizide öğreniyoruz ki gelfling kabileleri arasındaki hiyerarşi skeksislerin uydurması. Yönetilenlerin bir kısmının her an geri alınabilecek imtiyazlar karşılığında sadakatlerini satıp ve diğer yönetilenler üzerinde kurulan tahakkümün sağlamlaştırılması için çalıştırmasının eninde sonunda sadece tahakkümü kuranlara yaradığını görüyoruz.

O açıdan bakarsak Dark Crystal, daha ilk bölümden skeksislere muhtaç olduğunu düşünen bir toplumu, yine skeksislerin planladığı yıkıma karşı uyarmanın zor olacağını, yılmadan çaba sarf etmenin gerekeceğini öğütlüyor. Petrol krizi ile bugün arasındaki küresel siyasi seyre baktığımızda bu fikrin dayanağını görüyoruz ki; gerçek dünyanın insanları da bir şekilde karınları doyuyorsa ve devlet şiddeti kendilerine çok yakın değilse, gerçek dünyanın skeksislerine oy vermekten zerre imtina etmiyorlar. Dizinin de gösterdiği gibi asker, siyasetçi cinsi özellikle düzenin devamından ekmek yiyen meslek gruplarının harekete dahil edilmesi, hakim sınıfla cenk meydanında dövüşmekten daha büyük bir çatışma kaynağı.

Hup kardeşimin şanda şöhrette gözü yok, öksüzü kimsesizi korumak istiyor. Nerden bilsin bu yoz düzenin kendi gibi yiğitleri haketmediğini.

Podlinglerin dizideki yeri de önemli. Gelfling toplumunda podlingler atsan atılmaz satsan satılmaz bir toplumsal çıkıntı olarak görülüyor. Ekseriyetle ırgat ve hizmetkar olarak çalışıyorlar. öte yandan dizinin çok başında tahta bir kaşık ve Paladin olmak için tutuşan bir yürekle yola çıkan Hup ile tanışıyoruz. Hup sosyal hiyerarşinin kendine biçtiği gömleğin ötesini hayal ettiği, kendi imkanlarıyla kahraman olmaya çalıştığı için komik geliyor. Bölümler ilerleyince anlaşılıyor ki komik olan podlingleri en başta bu pozisyona iten düzen.

Teknik Detaylar

Eğer orijinal filmin didaktik bir işlevi olduğunu ve verdiği mesajın benim anlattım gibi olduğunu kabul edersek dizinin verdiği mesaj ve tutturduğu estetik Jim Henson’ın orjinal görüşünü günümüze layıkıyla uyarlıyor.

Orijinal filmin çevrede yaşayan hayvanları ve bitkileri hareketlendirmesi, benzer filmlerden ayıran bir fikirdi. Pek çok macera filminde doğa sahnelerinin yerleşimden uzakta olduğunu belirtmek için üç beş saniye bir hayvana odaklanılır, sonra o anda konu hangi karakteri takip ediyorsa ona dönülür, odak sonraki segmente kadar değişmez. Dark Crystalda neredeyse her sahne geçişinde yeni bir garabetle tanışılır. Jim reyizin oğlu ve çırakları bu ruha uygun, yaşayan bir çevre yaratma işini hem kuklayla hem CGI ile layıkıyla yerine getirmişler.

Kuklacılık ve CGI demişken film esasen kuklalar ve pratik efektlerden mamül. Hareket eden her şeyin içinde ya bi el ya bi tel var. Bilgisayarı ekseriyetle kuklacıları post prodüksiyonda filmden çıkarmak için kullanmışlar. Onu da ben şahsen bilgisayar kullanmışlar demek için yeterli görmüyorum, 30 sene önce de green screen ile kayıttan aktör ayıklamak için bilgisayar kullanılıyordu.

CGI dünyasının hala daha kurtulamadığı “Uncanny Valley” belası, her ne kadar yapay malzemeden olsalar da, düzgün oynatıldıkları sürece, kuklalar için söz konusu değil. Henson yapım şirketini de bu konudaki deneyimi az çok denksiz. Neticede gerçek fizik kurallarına uyan kuklalarla çekim yapmanın sağladığı vuruş hissi, sayısal fizik simülasyonundan çıkan üç boyutlu görüntüye nazaran çok uzun süre daha üstün olacak. Açıkçası kukla izlerken kukla izlediğini unutmak, CGI izlerken CGI izlediğini unutmaktan daha olası.

Yorumlar