The End of the F***ing World – Acı&Tatlı Bir Yolculuk Hikayesi

Kara Mizah denen bir tür mutlaka duymuşsunuzdur. Ölüm, savaş, hastalık vs türündeki üzerine espri yapmanın kolay olmadığı konuları ele alan kara mizah ya da kara komedi türü, esasında oldukça risklidir. Ele aldığı konular, bazı izleyiciler için tabulaştırılmış ya da kişisel olarak büyük önem taşıyan, farklı hassasiyetlere dokunan şeyler olabilir.

The End of the F***ing World, kara mizahın örneklerinden olsa da çok daha kişisel bir yolculuğu ve sadece iki kişi üzerinden ele alıyor olduğu için, kara mizah kullanırken bu risklerden uzak durabiliyor. Seriye bakılınca tek bir sözcükle özetlemek mümkün ve o da bittersweet. Yani (tam Türkçe karşılığı olmasa da ) tatlı ama içinde mühim bir miktarda acı barındırıyor. Başlarda komedi kısmı ağır bassa da ilk sezonun sonunda ve hatta ikinci sezon başladığında acı kısmı artıyor. Buna rağmen o tatlı kısmı izleyicinin dimağından hiç bir şekilde kazınmıyor ve seri boyunca bir yerlerde var olmaya devam ediyor.

Hikaye

Netflix’teki fragmanından da göreceğiniz gibi James, psikopatik eğilimler taşıyan oldukça sosyopat bir çocuktur. Bir gün kafasına bir insan öldürmeyi koyar ve kader tam da o sırada karşısına Alyssa’yı çıkarır. Alyss da toplum normları ile uyuşmakta zorluk çeken ve bir yere ait olamayan genç kızdır. İkili başta göstermelik bir şekilde sevgili olurlar. James için amaç doğru zamanı kollayıp Alyssa’yı öldürmekken, kızın amacı ise belirsizdir. Zaten seri boyunca Alyssa karakteri kendine doğru motivasyonları bulmakta zorlanmaktadır.

The End of the F***ing World

Siz o işi en iyisi unutun

Dediğim gibi bu kısmı hali hazırda fragmanda olduğu için spoiler içermiyor. Fakat tahmin edeceğiniz üzere James’in planı tutmuyor ve ikili bir çeşit yol hikayesine atılıyorlar. Yolculuk boyunca toplumla uyumsuz oldukları için bilerek ya da bilmeyerek çeşitli suçlara da bulaşıyorlar. Basit bir karşılaştırma yapmak gerekirse James & Alyssa çiftinin hikayesi Bonnie & Clyde ve Natural Born Killers’daki Mickey &Mallory Knox ile benzerlikler taşıyor. Fakat onlar kadar vahşi ya da acımasız olmadıklarını da eklemek gerekiyor.

Karakterler ve Oyunculuk

James’i canlandıran Alex Lawther’i Black Mirror’un “Shut up and Dance” bölümünden hatırlayabilirsiniz. Zaten tipi sayesinde bu tür ezik ya da toplumdan soyutlanmış tiplere çok iyi gidiyor. Bu serideki oyunculuğuna ise mükemmel diyebiliriz. Zira James’in hikayeye başladığı yerle, ilerleyen bölümlerde evrildiği yer arasında çok büyük farklar var. Ancak gerek senaryo gerekse Lawther’in oyunculuğu bu değişimi oldukça organik bir hale getirmiş.

Henüz çocukken annesi gözlerinin önünde intihar etmiş olan James, babasının iyi niyetine rağmen toplumla kaynaşamamıştır. Temel sorunu ise hislere sahip olmamasıdır ki bunu aşmak için elini fritözdeki kaynar yağın içine bile sokmuştur. Ancak seri ilerlerken sadece Alyssa değil genel anlamda hissetmeyi hem acı hem de tatlı bir şekilde öğrenecektir.

The End of the F***ing World

Alyssa, James, James’in babası ve Bonnie

Alyssa’yı canlandıran Jessica Barden’i ise Penny Dreadful‘un üçüncü sezonu ve ünlü roman uyarlaması olan Far From Maddening Crowd’dan hatırlayabilirsiniz. Şahsen Alyssa’nın ikinci sezonun ortalarında ve sonunda dönüştüğü kişiyi beğenmesem de onun geçişinin de aynı şekilde yumuşak olduğunu belirtmek gerekiyor. Alyssa, James kadar hissiyattan uzak olmasa da var olan hislerle başa çıkmakta zorluk yaşıyor. Duygularını ve kendini ifade etmekte abartılı hatta dizginsiz tavırlar sergileyebiliyor.

İkili arasındaki bu zıtlık nedeni ile oluşan çekim ve doğal uyumsuzluklar ise tüm serinin temelini oluşturuyor.

Bir ek parantez de ikinci sezonda hikayeye dahil olan Bonnie’ye açmak istiyorum. Motivasyonu ve kim olduğunu spoiler vermeden anlatmak mümkün değil fakat temelde James ve Alyssa ile aynı kişiyken, bir o kadar da farklı olduğunu görmek oldukça ilgi çekici.

Mesaj ve Alt Metinler

The End of the F***ing World, James ve Alyssa üzerinden çok ciddi bir toplum eleştirisi yapıyor. James’in annesi çocuğunun önünde intihar edecek kadar sorumsuz. Babası ise iyi niyetine rağmen ne yapacağını bilemeyen, çok kısa bir tabirle cahil kabul edilebilecek bir adam.

Alyssa’nın ise babası yıllar önce eşi ile çocuğunu bırakıp kaçmış bir adamken annesinin durumu daha da vahim. Maddi durumu iyi olan bir adamla evlenip ondan yeni ikizler doğurmasıına rağmen önceki eşinden olan kızı Alyssa’nın o evde bir yabancı gibi durduğunu görmüyor. Hatta polislerin eve geldiği sahnede, arka planda sürüyle fotoğraf varken (anne, yeni eş ve bebekler) Alyssa’nın hiç fotoğrafının olmaması her şeyi çok güzel açıklıyor. Üvey babanın Alyssa’ya cinsel tacize yaklaşan tavırları da zaten kopma noktasını oluşturuyor.

Bu sahne gerçekten de Dünya’nın Sonu olabilir

İkilinin ebeveynleri, izleyicinin gözünde baş rollerin hareketlerini normalleştirse de durum orada kalmıyor. Evine zorla girdikleri adamın gerçekte kim olduğu, otostop yapıp arabasına bindikleri adamın tavırları derken esas eleştiri bu kanun dışı genç çift yerine, toplumun geri kalanına yapılıyor.

Yazının başlarında The End of the F***ing World boyunca acı kısmının arttığından bahsetmiştim. İlk sezon finalinde başlarına gelenlerin, ikinci sezona olan etkisi büyük. Özellikle de ikinci sezonda motelde geçirdikleri gece, acı duygusunun tavan yaptığı sahnelerden biri olarak karşımıza çıkıyor. O yüzden ikili büyürken, topluma daha fazla entegre oluyorlar. Fakat bu aynı zaman, entegre oldukları topluma daha fazla benzemelerine neden oluyor. Sanırım serinin esas mesajı da bu oluyor. Bir zaman sonra korktuğunuz şeye dönüşmek! Bir suçlu, kaçak ve toplum dışıyken oldukları karakterler, (kısmen de olsa) toplumla bütünleşmeye çalışan hallerinden çok daha yerinde ve doğru görünüyor.

Kan, kimin kanı?

Alt metinler ve sembolizmin esasında oldukça yoğun olduğunu da eklemek gerekiyor. Yukarıdaki sahneden bıçak James’in elinde olmasına rağmen Alyssa’nın kana bulanması, ikilinin bekaretlerinin kaybını (daha doğrusu saflıklarının kaybını) gösteriyor. İlk sezonun büyük kısmında James’in giydiği hawai gömleği de normalde hiç tercih etmeyeceği ancak Alyssa sonrası hayatının aldığı şekli gösteriyor. İkinci sezonda babasının taşıdığı külleri, esasında baba fikrinden hala kurtulamadığını gösterse de külleri serperken kül yerine vazodan çamur çıkması müthiş bir ayrıntı. James’in babası ile olan ilişkisinin görselleştirilmesi açısından harika olmuş. Yine ikinci sezon boyunca Alyssa’nın gelinlikle dolaşması da geçişlerini gösteriyor. Seri boyunca daha bunlara benzer çok sahne mevcut.

İlk bölümlerde daha sık gülümsetip, ilerleyen zamanlarda rengi değişmesine rağmen seri izleyicisini hiç sıkmıyor. Evet seri boyunca devam eden gri atmosfer etkisini her zaman koruyor ve bu size hitap etmiyorsa hoşunuza gitmeyebilir. Fakat ilerleyen bölümlerde ikilinin hayatlarının içine o kadar iyi bir şekilde girip öylesine bir tanışıklık yaşıyorsunuz ki o noktadan sonra aynı tempoda yıllarca sürse sıkılmadan izleyeceğinizi fark ediyorsunuz. Sanırım bir dizinin verebileceği en iyi şeylerden biri de bu olsa gerek.

Herkese iyi seyirler.

Yorumlar