The Mandalorian – Star Wars’ın Yükselişi

Yoldaşlar

Dizinin diğer karakterleri de kendine has ve eğlenceli. Gina Carano (Furious 6, Deadpool)’yu ilk duyduğumda şüpheyle yaklaşmıştım. Oynadığı eski asi shock trooperi Cara Dune ile ön yargımı kırdı. Tabii onu bu karakterde iyi bulma nedenim ona uygun bir rolde oynuyor olması. Aksiyonun içinde olan ve Mandalorian ile uyumunu beğendiğim bir karakter olmuş. Nick Nolte (The Prince of Tides, 48 Hrs., Warrior)‘nin o jön sesiyle hayat verdiği, Ugnaught ırkından olan Kuiil benim dizideki favorilerimden oldu. Uzun yıllar İmparatorluğa hizmet etmek zorunda kaldıktan sonra özgürlüğünü kazanmış ve Arvala-7 gezegeninde huzurlu bir emeklilik için inzivaya çekilmiş bir karakter. Kuiil dizide kısa süre görünmesine rağmen çok sevildi. Evrene kattığı “I have spoken” lafı ile de unutulmayacak Star Wars karakterleri arasına giriyor.

Taika Waititi (Hunt for the Wilderpeople, Thor: Ragnarok, Jojo Rabbit)’nin seslendirdiği IG-11 adlı droid ise dizinin aksiyon yükünü çeken diğer bir karakter. Onun sahnelerini de keyifle izledim. Özellikle Kuiil’in onu yeniden programlayıp her şeyi baştan öğrettiği kısımda inanılmaz eğlendim. Ayrıca dizide Mandalorian’ın yüzünü gören tek karakter olma şansına da erişti. Carl Weathers (Rocky Serisi, Predator)’in oynadığı Bounty Hunters Guild (Kelle Avcıları Loncası)’den Greef Karga dizide tahminimden daha çok göründü. Karakter ilk duyurulduğunda arada bir çıkıp kahramanımıza akıl veren mentor rolünde olacak diye düşünmüştüm. Daha farklı ve eğlenceli bir rolle karşımıza çıktı. Emily Swallow (The Mentalist, Supernatural)’un oynadığı gizemli Armorer Nevarro’daki Mandalorian grubunun zırhlarını ve silahlarını yapan ilginç bir hanım. O grubun bilgesi ve lideri gibi bir pozisyonda. Onun da hakkında hiç bir şey öğrenemedik. Ama dizi bitmeden bize dövüş yeteneklerini göstermeyi ihmal etmediler. Ayrıca neredeyse “May the Force be with you” ya rakip olan “This is the way” sözünü ilk kez bu hanımdan duyuyoruz.

İmparatorluğun Kalıntıları

Fragmandan “Bounty hunting is a complicated profession.” sözüyle hatırladığımız, efsane yönetmen Werner Herzog (Aguirre, the Wrath of God, Fitzcarraldo, Grizzly Man)’un canlandırdığı The Client karakteri dizide kısa da olsa karşımıza çıktı. Bebek Yoda gibi onun da adı geçmediği için kendisine “The Client (Müşteri)” demek durumundayız. Az da olsa Werner Herzog’u izlemek büyük bir keyifti ama maalesef Moff Gideon’a çalışması dışında yine hakkında hiç bir şey öğrenemediğimiz karakterlerden oldu.

Ve ilk sezonun baş kötüsü diyebileceğimiz Giancarlo Esposito (Do the Right Thing, The Usual Suspects, Breaking Bad)’nun Moff Gideon‘u yedinci bölümde görkemli bir girişle diziye dahil oldu. Tam bir klasik sofistike kötü karakter. Eski bir Imperial Security Bureau (İmparatorluk Güvenlik Bürosu) subayı olan Moff Gideon kendi adamlarını öldürtecek kadar acımasız. Finaldeki Darksaber sahnesiyle de hepimizi şaşırtmayı başardı. Bebek Yoda’yı neden istediğini, amacının ne olduğunu veya Darksaber’in eline nasıl geçtiğini öğrenemedik. İkinci sezonda önemli bir rol üstleneceğini tahmin ediyorum ve merak ettiğimiz şeylerin açıklanacağını umuyorum.

Yoda’nın Irkından Olan, Ama Yoda Olmayan Bebek

Bir de diziye damga vurmuş karakterimiz var. Resmi adı “The Child (Çocuk)” olan fakat hepimizin bebek Yoda demeyi tercih ettiği bu küçük sevimli şey dizide göründüğü andan itibaren herkesin takıntısı haline geldi. Popüler kültüre etkisi bir yana dizi için de çok önemli bir karakter. Hatta dizinin merkezinde yer alıyor. Mandalorian ile bebek Yoda’nın birlikteliği de klasik bir yetişkinle çocuğun bağ kurup macera yaşama hikayelerinden. The Last of Us‘tan Logan‘a, hatta Leon‘dan Lone Wolf and Cub‘a kadar giden bu tarz The Mandalorianda da tutuyor.

Droid tarafından öldürülmek üzereyken kurtarılmaları veya jetpackle havalanma sahnesi gibi ikilinin başlarından geçenlerin paralelliğini görüyoruz. Hem bu paralellik hem de bebeğin mucizevi bir şekilde hayatını kurtarması Mandalorian ile bebek arasında derin bir bağ oluşturuyor. Son bölümde Armorer tarafından klan ilan ediliyorlar ve bebek Yoda yaşlanıncaya ya da kendi türüyle yeniden bir araya gelene kadar Mandalorian’ın sorumluluğu haline geliyor.

Eskiden beri çok zeki ve dikkatli insanların yeni filmlere eklenen karakterlere yaptıkları “Oyuncak satmak için filme kondu.” söylemleri bebek Yoda için de geçerli. 1977’den beri amaçlarından biri oyuncak satmak olan bir markaya yaptıkları bu inanılmaz çıkarımın artık Star Wars’a konan hemen her karakter için yapılmasıyla baydı. Diziye gayet oturan ve bir işlevi olan bebek Yoda’nın tek amacının Disney’e para kazandırmak olmadığı açık. Üstelik Babu Frik veya Zorii Bliss gibi karakterler yerine bebek Yoda’nın ürünlerine gönül rahatlığıyla paramı fırlatmaya da hazırım.

May The Force Be With You, Bebek Yoda

Yoda’nın ırkı konusunda ne canon ne de legends kaynaklarda bir bilgi yok. Yoda ve Yaddle dışında legends’te bile Eski Cumhuriyet döneminden bir kaç isim haricinde bilindik kimse yok. Onlarla ilgili bilgiler de sınırlı. Bildiğim kadarıyla George Lucas bu ırkın gizemli kalmasını istemişti. Belki Disney The Mandalorian ve bebek Yoda ile bu gizemi ortadan kaldırmak niyetindedir. Bebek, Yoda’nın çocuğu mu, klonu mu, Yaddle’nin çocuğu mu yoksa hiç biri mi? Bunu öğrenmenin tek yolu ikinci sezonu beklemek.

Öte yandan bebek Yoda’mızın Güç kullanıcısı olması durumu var. Özellikle Cara Dune’ye Force choke (Güçle boğma) yapmasından bebeğin şimdiden karanlık taraf yolunun yolcusu olduğunu düşünenler var. Fakat unutmamak gerekir ki Return of the Jedi filminde Luke Skywalker’i ve The Clone Wars’un Padawan Lost (3×21) bölümünde Ahsoka Tano’yu Force choke yaparken gördük. Bu karanlık tarafa ait bir özellik olsa da bunu kullanan herkes karanlık tarafın adamıdır mantığı yanlış.

Force heal (Güçle iyileştirme) de Disney’le gelmiş değil. Legendste olan, canonda ise bildiğim kadarıyla daha önce görmediğimiz bir özellik. A New Hope‘de Tusken saldırısı sonrası Obi-Wan’ın baygın Luke’nin alnına elini koyarak bir çeşit Force heal uyguladığını söyleyenler var. Benzer hareketi Revenge of the Sith‘te ölmek üzere olan Darth Vader’i bulduğunda Palpatine’de yapıyor. Bunların Force heal olduğunu doğrulayan kaynak olmadığı için Obi-Wan ve Palpatine bu özelliği kesin kullanıyor diyemeyiz. Yani bu güç bebek Yoda ile canon’a geliyor. Belli ki Force heal artık karşımıza çıkmaya başlayacak. Disney, Star Wars’la ilgili karşımıza çıkardığı çoğu şeye açıklama getirmek veya altını doldurmakla uğraşmıyor ama umarım bu özelliği saçmalamadan Star Wars evrenine tutarlı bir şekilde yedirirler.

Tanıdık Yüzler Ve Sesler

Dizide Julia Jones, Bill Burr, Natalie Tena, Amy Sedaris, Brian Posehn, Jason Sudeikis, Adam Pally, Horatio Sanz, Richard Ayoade, Omid Abtahi, Jake Cannavale, Ismael Cruz Cordova, Matt Lanter, Steve Blum, Clancy Brown, Mark Boone Junior, Ming-Na Wen gibi oyuncular, komedyenler ve seslendirme sanatçıları da çeşitli rollerle karşımıza çıktı. Bu kişiler arasında daha önce Star Wars animasyonlarında seslendirme yapanlar da var.

Rebels animasyonunda Zeb Orrelios’u seslendiren Steve Blum’u The Gunslinger adlı beşinci bölümde uzay limanı operatörü olarak duyuyoruz. The Prisoner adlı altıncı bölümde, The Clone Wars’ta Anakin Skywalker’i seslendiren Matt Lanter Yeni Cumhuriyet askeri Davan’ı ve The Clone Wars’ta Savage Opress ile Rebels’te Ryder Azadi’yi seslendiren Clancy Brown da Devaronian ırkından olan Burg’u oynuyor.

Yeni Cumhuriyet Cameoları

Altıncı bölümün sonunda ikonik X-Wingler’in ve pilotlarının hoş bir sürprizi var. Bu X-Wing pilotlarından Jib Dodger’i oynayan Rick Famuyiwa bölümün hem yönetmeni hem de yazarlarından. Kendisi ayrıca ikinci bölümün (The Child) de yönetmeni. Sash Ketter’i oynayan Deborah Chow üçüncü bölüm (The Sin) ve yedinci bölümün (The Reckoning) yönetmeni. Trapper Wolf’u oynayan Dave Filoni ise ilk bölümün yönetmenliğini, beşinci bölümün hem yazarlığını hem de yönetmenliğini yapıyor. Sekizinci bölümü (Redemption) yöneten Taika Waititi’nin IG-11’i seslendirdiğini söylemiştim. Dizide fiziken veya sesi ile bulunmayan tek yönetmen dördüncü bölümü (Sanctuary) yöneten Bryce Dallas Howard.

Sabırsızlıkla beklediğimiz Obi-Wan dizisini yönetecek olan Deborah Chow’un The Mandalorian’ın en iyi bölümlerinin yönetmeni olması da Obi-Wan dizisi için sevindirici bir haber. 

Başka bir sürpriz de The Mandalorian’ın yaratıcısı Jon Favreau‘dan. Solo filminde Rio Durant’ı, The Clone Wars’ta da Pre Vizsla’yı seslendiren Favreau üçüncü bölümde Paz Vizla isimli iri Mandalorian’ı seslendiriyor. Pre Vizsla ile Paz Vizla arasındaki isim benzerliği de gözümüzden kaçmadı. Bu karakterlerin bağlantılı olup olmadığını tabii ki şu an için bilmiyoruz. Bir de kısacık Razor Crest‘e değinmek istiyorum. Tasarımı Clone Gunship’e benzeyen gemiyi bu sezon kısa da olsa aksiyonda gördük. İkinci sezonda umarım daha uzun ve daha kalabalık bir uzay savaşında görürüz.

Ludwig Göransson

The Mandalorian’ın müzikleri İsveçli besteci Ludwig Göransson‘a emanet edildi. Black Panther ile en iyi film müziği Oscarı ve This is America ile Grammy yılın şarkısı ödülü kazanan Ludwig Göransson, The Mandalorian için de harika müzikler yapmış. Kendisini ilk kez Creed filminin müzikleriyle tanımıştım. Bence kendisi doğru bir seçim olmuş. Tabii ki kulaklar John Williams‘ı arıyor ama Göransson’un da çok başarılı olduğunu düşünüyorum.

Dizi görsel olarak da çok iyi gözüküyor. Star Wars’ın her üçlemesi görsel anlamda çıktığı dönemin en iyilerinden oluyor. Bir çok konuda eleştirilmesine rağmen sequellerin bu konuda hakkını yiyemeyiz. The Mandalorian da filmlerine yakışır şekilde bir dizi için çok kaliteli duruyor. Kısa bir süre önce kullandıkları teknikle ilgili “The Virtual Production of The Mandalorian, Season One” adında bir video da yayınladılar. Ayrıca belirtmeliyim ki muazzam kukla performanslarıyla ayrı bir tebriği de hak ediyorlar.

Evren Genişletme

The Mandalorian kendi yolundan giden bir dizi olabilir ama küçük ipuçlarıyla galaksinin durumu hakkında bilgi vermeyi ihmal etmiyor. Dizide bir kaç yerde İmparatorluğun yıkıldığından ve Yeni Cumhuriyet’ten bahsediliyor. Genişletilmiş evreni takip etmiyor, yalnızca filmleri biliyorsanız bile bu küçük bilgi kırıntılarından galaksinin o zamanki siyasi durumunu ve dizinin geçtiği dönemi az çok anlarsınız. Moff Gideon’un küçük ordusuyla İmparatorluğun kalıntılarının bazı gezegenlerde ne kadar güçlü olduğunu, Tatooine’de kazıklara geçirilmiş stormtrooper kasklarıyla da bazı gezegenlerde ne kadar kötü durumda olduklarını anlıyoruz. Yine bu kazıklardaki kasklardan ve droidlerin girmesi yasak olan cantinada artık çalışıyor olmalarından Tatooine’deki değişiklikleri görüyoruz.

Dizi küçük göndermelerle daha önce filmlerde olan bazı şeylere de açıklamalar getiriyor. Amban sniper rifle sayesinde Empire Strikes Back filminde Darth Vader’in Boba Fett’e Han Solo için “No Disintegrations” derken ne kastettiğini de anlıyoruz. Yine Empire Strikes Back filminde, Cloud City de elinde gerçekte dondurma makinası olan bir aletle koşturan adam vardı. Hayranların “Ice Cream Guy” dediği bu adamın elindeki şeyin camtono adında bir tür portatif kasa olduğunu öğreniyoruz. İlk kez A New Hope filminde karşılaştığımız vahşi kum halkı Tusken Raiderler’le iletişim kurulabileceğini ve bunun nasıl yapılacağını görüyoruz.

The Mandalorian animasyonların ve hem canon hem de legends olan genişletilmiş evrenlerin bazı öğelerini de live-action olarak sunuyor. Darksaber veya Kenner’in Imperial Troop Transporter oyuncağından uyarlanan araç canon olan animasyonlardan karşımıza çıkarken, Amban sniper rifle ise legends olan ve herkesin unutmak istediği Holiday Special’de Boba Fett’in elinde görünen silahtan (Amban phase-pulse blaster) esinlenerek diziye aktarılıyor. Üstelik böylece canona geçmiş de oluyor.

Bu verdiğim örneklerden dizide daha bir sürü bulunuyor ve böyle dokunuşlarla Star Wars evrenini zenginleştiriyor.

Yorumlar