The Orville – Bir Star Trek Pastişi
Her ne kadar bizim memleketin geek camia gündeminde esamesi pek okunmasa da, yeni Star Trek serisi Star Trek: Discovery hakkında batı alt kültürü bir hayli heyecanlı. Hatta 2015 sonbaharında yeni serinin duyurulmasının ardından yükselişe geçen Star Trek tsunamisi üstünde sörf yapmaya Seth MacFarlane de heves etmiş olmalı ki, ortaya The Orville gibi sürpriz bir yapım koymuş.
Hemen yazımın başında açıkça itiraf edeyim: The Orville hiç beklediğim türde absürt bir dizi değil. Detayları yazacağım, ama önce birkaç temel bilgi vermeliyim:
The Orvile Neyin Nesidir? Seth MacFarlane Kimdir?
The Orville, 2017 Eylül itibariyle FOX’ta yayınlanmaya başlayan, Seth MacFarlane’in yarattığı ve başrolünü üstlendiği space opera türünde bir dizi. Film yapımcısı, komedyen ve şarkıcı olan MacFarlane, ismini en çok yaratıcısı olduğu Family Guy adlı çizgi seriyle duyurmuştur. Bunun haricinde hem yazıp hem de yönettiği Ted ve Ted 2 adlı filmleri muhtemelen çoğunuz izlemiştir.
Yazının başında da belirttiğim gibi; The Orville, yeni Star Trek serisi Star Trek: Discovery’nin yarattığı alt kültür dalgalanmalarının bir yan etkisi. Bir Star Trek parodisi olacağı duyurularak pazarlanan proje, ilk dönemlerinden itibaren kendilerine “trekkie” diyen Star Trek fanları tarafından sahiplenilmiş durumda.
Bu arada aklımdayken not düşeyim: Seth MacFarlane koyu bir trekkie olması yanında 2001-2005 yılları arasında yayınlanan Star Trek: Enterprise adlı serinin iki farklı bölümünde de küçük birer rol almıştır.
The Orville Bir Parodi mi?
Dizinin konusu ve karakterleri gibi detaylara girmeden önce şu “parodi” konusuna bir açıklık getirmek isterim. The Orville’den Star Trek: Discovery hakkında gelişmeleri öğrenmek için üye olduğum sosyal medya grupları sayesinde haberdar oldum. Ancak her ne kadar trekkie’ler (ben de ağır bir trekkie’yim) seriyi sahiplenmiş olsa da, genelde parodi seven biri olmadığım için The Orville bana hiç çekici gelmemişti. Bu yüzden izlemek için acele etmedim ve ilk 3 bölümünü üst üste izledim.
Açıkçası The Orville ne niyetle başladı bilmiyorum, ancak izlediğim şeyin bir parodi olmadığına eminim. Zira bir parodi hedef seçtiği eserin gülünç tarafarını abartarak izleyiciyi güldürmeyi amaçlar. Evet, The Orville kendini ciddiye alan bir hikaye evrenine sahip değil, ancak birkaç espri dışında öyle aman aman komedi unsuru taşıdığını da söylemek mümkün değil. Yani The Orville bir Star Trek parodisi değil, Star Trek pastişi. Eğer kafanız karıştıysa birer örnek vereyim; merhum Leslie Nielsen’ın başrol aldığı Naked Gun serisi James Bond filmlerinin parodisi, Kingsman serisi ise pastişidir.
Pastiş terimine aşina değilseniz ya da işitince aklınıza pastalarla alakalı şeyler geliyorsa onu da kısaca açıklayayım. Pastiş eserler, orijinal eserleri taklit yoluyla yüceltirler. Eğer tanım yetersiz geldiyse yazarlarımızdan Ataberk Bozkurt‘un her iki terimi de detaylıca anlattığı şu yazıya alalım:
Geek Terminoloji – Parodi ve Pastiş Nedir?Hikaye ve Başroller
Hikayemiz 25’inci yüzyılda geçiyor. Gelecek vaat eden Planetary Union subayı Ed Mercer’ın (Seth MacFarlane) hayatı ve kariyeri, eşini yatakta başka biriyle yakalaması ardından alt üst olmuştur. 40’ından önce yıldız gemisi kaptanı koltuğuna oturması beklenen Mercer, artık sıradan bir subay olarak hayatın sürdürmektedir. Derken bir yıl sonra beklenmedik bir fırsat karşısına çıkar ve yeni yıldız gemilerinden birine, USS Orville’e kaptan olarak atanır. Ancak çiçeği burnunda Kaptan Mercer’ı bir sürpriz beklemektedir; USS Orville’e ikinci kaptan olarak boşandığı karısı Kelly Grayson atanmıştır.
Kelly Grayson rolünde Adrianne Palicki karşımıza çıkıyor. Palicki her ne kadar Marvel’s Agents of SHIELD adlı dizisiyle ünlenmiş olsa da aslında 2003’ten beri piyasada olan bir oyuncu. Biz geeklerin radarında olan G.I. Joe: Retaliation (2013) ve John Wick (2014) gibi filmlerde boy göstermesinin yanında 2011 yılında çekilen bir Wonder Woman televizyon filmi uyarlamasında rol almış ve yerden yere vurulmuş bir oyuncu.
Mürettebat
Geminin doktoru Dr. Claire Finn üslup olarak çok eğlenceli bir karakter. Bir Star Trek geleneği olarak gemi doktorları biraz aksi ve etik yönleri baskın olurlar. Dolayısıyla Penny Johnson Jerald’ın canlandırdığı Dr. Claire Finn karakteri favorilerinizden biri olacaktır diye düşünüyorum.
Geminin pilotu Gordon Malloy ve navigatörü olan John LaMarr karakterlerini bir bütün gibi düşünmek gerekiyor, zira ikisinin gemi köprüsündeki varlığı seride dönen esprilerin çok önemli bir bölümünü kapsıyor. Karakterleri canlandıran Scott Grimes ve J. Lee, daha önce Seth MacFarlane ile Family Guy’da çalışmış.
Peter Macon’ın canlandırdığı üçüncü kaptan Bortus karakteri ise tamamı erkeklerden oluşan tek cinsiyetli ve silah üretimi sanayisinde lider Moclan ırkına mensup. Aşırı soğuk tavırları ve ses tonuyla trekkie’lere Star Trek: The Next Generation mürettebatından Worf’u hatırlattığını söyleyebiliriz.
Mürettebatın üç uzaylı üyesinden ikincisi, bir Xelayan olan güvenlik şefi Alara Kitan. Xelayan’ların gezegenlerinde yer çekimi aşırı yüksek olduğu için kendi gezegenleri dışında süper güçlüler. Genç oyuncu Halston Sage’in canlandırdığı Alara’nın görevi genelde kaba kuvvet gerektiren işleri üstlenmek. Ufak tefek ve kırılgan görünümünden beklenmeyecek güç gösterileri sergilemelesini izlemek çok keyifli.
Mürettebatın üçüncü uzaylı üyesi ise Marc Jackson’ın canlandırdığı bilim subayı Isaac. Kaylon-1 gezegeninden gelen sentetik bir ırka mensup olan Isaac tüm Kaylon-1’liler gibi organik yaşam formlarını aşağı gören, teknolojileri aşırı gelişmiş bir medeniyet. Isaac’ın gemideki rolü, insan davranışlarının tuhaflığını bir yabancı olarak gözlemlemek. Bu rol daha önce Star Trek: The Original Series‘te Spock, Star Trek: The Next Generation‘da ise Data tarafından üstlenilmiştir.
Biz Geleceğe Gitmeyelim, Gelecek Bize Gelsin!
Space opera türü yapımlarda karakter davranışlarını etkileyen en önemli faktör hikaye evrenidir. Örneğin Star Trek ütopik bir gelecek resmettiği için karakterlerin davranış biçimleri de bunu yansıtacak şekilde medenidir. Benzer şekilde space-western türünde olan olan Firefly‘ın karaterleri de bir o kadar kovboy kabalığını taşır.
Bu bağlamda The Orville’in bir gelecek imajı çizdiğini söylemek çok zor. Zira mürettebat sanki günümüz insanları aynen o döneme taşınmış gibi. Yani mürettebat o uzay gemisinin içinde çok eğreti duruyor (kesinlikle olumsuz anlamda söylemiyorum bunu). The Orville’i aslında bir parodi kategorisine sürükleyen de bu yaklaşım olabilir.
Ancak şunu da söylemeliyim ki; The Orville’i çok da merak ettiğim için değil, sadece Star Trek ortamlarından geri kalmamak adına izlemeye başlamıştım. Pek hoşlanmadığım tarzda esprilerle bezenmiş İlk bölüm “Eh işte!” kategorisine yerleşmişti. İkinci bölümde espri dozajı azalarak “İzlenir bu!” kategorisine, esprileri tamamen yok olan üçüncü bölüm itibariyle ise “OHA! The Next Generation bölümü resmen bu!” mertebesine yükselmiş durumdaydı. Dört ve beşinci bölüm de üçüncü bölüm itibariyle işletilen %30 Star Trek: The Original Series, %70 Star Trek: The Next Generation formülünü devam ettirmeyi başarmış durumda. 2017 yılında hem de!
Bu yazıyı kaleme alırken altıncı bölümün yayınlanmasını en az Star Trek: Discovery‘yi beklediğim heyecanla beklediğimi belirtmek isterim…
Toparlayacak Olursak
Üçüncü bölümü itibariyle The Orville, kesinlikle space opera seven kitlenin büyük bölümünü memnun edebilecek bir yapım. Oyunculuklar gayet yeterli, hikayeler ilginç, görsel efektler ise bu çapta bir dizi için gayet yeterli. Gemi tasarımı ise kesinlikle çok iyi. Diziyi beğenmeyecek kitle muhtemelen hikayenin kendini pek ciddiye almamasından ya da Seth MacFarlane’in espri anlayışından hoşlanmadığı için The Orville’den uzak duracaktır. Gerçekten Family Guy’ı izleyenlerin gayet iyi bileceği gibi; MacFarlane’in espri tarzı kesinlikle herkese göre değil.
Yazımın başlarında da belirttiğim gibi; seri hangi niyetle başladı bilmiyorum, fakat Star Trek parodisi olarak pazarlanan seri şu anda harika bir Star Trek pastişi olmuş durumda. MacFarlane sanki çocukluk hayali olan yıldız gemisi kaptanı olma hayalini gerçekleştirmek üzere “Abi şimdi Star Trek çıkıyor ya? Biz de komedisini yapalım o biçim para götürürüz!” diyerek Fox TV yönetimini kandırmış ve hayalindeki diziyi çekmiş, kaptan koltuğuna da arsızca çökmüş gibi. Eh artık, ne diyelim? Sonuç hiç fena değil.