The Strain – Vampir Mitine Farklı bir Bakış Getiren Dizi
Guillermo Del Tero, sevdiğimiz saydığımız bir abimizdir. Yaptığı işleri tek tek sayıp dökmeye gerek yok. The Strain ise Chuck Hogan ile birlikte 2009’da yazdıkları ve aslen üçleme olan bir kitap serisinin dizi uyarlaması. Del Toro gibi popüler birine ait olmasına rağmen, kitap çok büyük sükse yapmamış.
Ancak kendi bildiği platforma yani ekrana döndüğünde, Strain’in dizi uyarlaması oldukça başarılı geri dönüşler aldı. Başrolünde, House of Cards’ta sıkıntılı senatör ve vali adayı Peter Russo’yu canlandıran Corey Stoll var. Açıkçası Stoll’da da iş var zira her iki dizideki performansı hiç de fena değildi. Görece olarak geç keşfedilen bir oyuncu için oldukça iyi iş çıkartıyor. Canlandırdığı karakter Ephraim Goodweather, CDC’nin (Hastalık Kontrol Merkezi) şef doktorlarından biri.
Diğer oyunculardan ilgi duyduğumuz filmlerden hatırladıklarımızın ilki; David Bradley (Harry Potter serileri) Oldukça yaşlı olmasına rağmen, eski toplama kampı gazisi bir Polonyalı yahudi vampir avcısı Sethrakian`ı oynuyor. Wolverine Origin’de Blob’u canlandıran Kevin Durand ise rus kökenli bir fare avcısı rolünde karşımıza çıkıyor. Tabi buradaki fare avcısı terimi komik ama gerçekten de öyle. Kendisi belediyenin haşere kontrol biriminde çalışıyor, karizmatik ve bıçkın bir adam, muhtemelen Sethrakian’ın varisi ya da öğrencisi olacak. Bence oldukça enteresan bir karaktere imza atmış. Bunların dışında latin kökenli bir doktor ve alman kökenli bir kötü adam daha var. Ayrıca henüz tam ana grupla hikayesi birleşmese de latin kökenli bir suçlu eleman daha bulunuyor. Tabi Yüzüklerin Efendisi’nin Sam’i (Sean Astin) de ufak ancak önemli bir rolde bulunuyor. Eklemeden duramayacağım, Dr. Ephraim Goodweather’in küçük oğlu da dünya tatlısı bir çocuk, izlerseniz kesin dikkat edin.
Açıkçası bu Amerikalı olmayan baş rol karakterleri fikri bana garip bir biçimde çekici geldi. İçlerinde hiç stereotip amerikan karakteri yok, hepsi farklı etnik kökene sahip kendine müstesna karakterler. Buna rağmen, sıradışı bir öyküde çok iyi yer edinmişler. Gerçi buradan “Amerikalıların hepsi TV başındaki şişko hıyar heriflerdir, böyle bir felaket olduğunda duruma ilk uyanan göçmenler olacaktır” mesajı da veriliyor olabilir. O kısmındaki alt metni bildiğimi de iddia etmeyeceğim!
Serinin hikayesi kısaca şu şekilde: Havaalanına inen bir 747 uçağından haber alınamıyor, içeride hareket olmadığı anlaşılınca özel timler yerine CDC ekipleri giriyor ve herkesin öldüğünü görüyorlar. Dr. Ephraim Goodweather ciddi bir salgın ya da biyolojik terör tehditi olduğunu düşünüp uçaktan çıkarılanları ve civarı mühürlemek istiyor. Ancak üst yetkililer buna izin vermiyorlar. Bu sırada birkaç yolcunun esasında ölmediği ancak bilinmeyen bir şekilde enfekte oldukları anlaşılıyor. Nihayetinde Goodweather başarılı olamıyor ve karantina uygulanmıyor. Hastalar evlerine gidiyor, cesetler ortada tutuluyor ve uçağın taşıdığı gizemli toprak dolu kutu (ki aslında bir tabut) bir şekilde havaalanından dışarı çıkartılıyor. Bu sırada zengin ve güçli bir organizasyonun da bu tabutun peşinde olduğunu ve oraya getirilmesinden sorumlu olduklarını anlıyoruz.