Wayward Pines: Telefonlar Kimin İçin Çalıyor?

Bir gün yaralanmış bir şekilde gözlerinizi bir ormanda açıyorsunuz ve en yakın kasabaya ulaşıyorsunuz. Her ihtiyacınız kaşılanıyor; eviniz, işiniz oluyor. Ama bir anda öğreniyorsunuz ki; bu kasabadan asla çıkamayacaksınız. Kasabanın etrafı elektrikli çitlerle çevrili, yani zaten dokunan yanar. Çıkmaya kalkışanlar da, kasaba halkı önünde infaz ediliyor ve insanlar da bunu alkışlıyor. Her yerde mikrofonlar var ve eğer sizin kasabayı ve yönetimini sorguladığınız düşünülürse -ta taam- ilk önce tüm evler telefonla aynı anda aranıp halka sizi yakalama talimatı veriliyor ve ardından kendinizi kasabanın şerifi eşliğinde infaz tahtasında buluyorsunuz. İşte dizinin en sağlam yerden sizi vurduğu kısmı anlatmış bulunuyorum. Tabii bu durumda yazının spoiler ile dolu olduğunu söylememe gerek yoktur diye düşünüyorum.

Çaresizlik duygusunu bize tattırmayı akıllarına koymuş olan yapımcı M. Night Shamalayan ve dizinin yaratıcısı Chad Hodge, bilindik bir konuyu alıp farklı yerlerinden çekiştirmeye başlıyorlar. Bilindik bir konu; peki nereden bilindik bir konu? Örneklerini Dark City, Truman Show, biraz Twin Peaks’den ve Fringe’in 3 ya da 4. sezonundaki bir bölümünden görmüştük. Hep garip bir kasaba ya da şehir ve içinden çıkmak için uğraşan baş karakterimiz. Wayward Pines’da da başrol, oynadığı filmlerde çok severek izlediğim Matt Dillon (Ethan Burke). Ama itiraf etmeliyim ki; bu dizide Dillon’ın performansının normalinden düşük olduğunu sezdim.

waywardPines1

Ethan Burke, FBI ajanı olan bir aile babasıdır. Bir gün patronunun isteği üzerine iş arkadaşı ile birlikte, kaybolan iki FBI ajanını bulmak üzere Wayward Pines yakınlarına doğru, Idaho’ya gider. Yolda tabii kaza olur ve Ethan kendisini bir ormanda tek başına bulur. Telefonu, parası, kimliği de üzerinde yoktur. İşte bu lanet kasabaya ilk adımlarını o zaman atar. Hastaneye gittiğinde çatlak hemşire Pam (Melissa Leo) ve hiçbir sorusuna yanıt vermemekte ısrarcı olan doktor Jenkins/David Filcher (Toby Jones) ile tanışır. Ethan gittiği her yerde insanlarla konuşmaya çalışsa da, herkes çok ürkütücü bir şekilde mutlu taklidi yapar. Ailesine ulaşamaz; patronuna ulaşamaz; parasına, eşyalarına ulaşamaz ve bir arabayla kasabadan kaçmaya çalıştığında da kendisini yine başladığı noktada bulur. Bir de üstüne birlikte kaçma planı yaptıkları Beverly’yi (Juliette Lewis) de idam etmişlerdir. Ethan ile birlikte tabii biz de delirme seviyesine ulaşırız. Bir iki bölüm sonra; Ethan abimizin karısı Theresa (Shannyn Sossamon) ve oğlu Ben (Charlie Tahan) da gelir ve ortalık iyice birbirine girer.

Biz izleyiciler bu kadar merak, çaresizlik ve stresin karşısında yiyecek tırnak bırakmazken, Ben’in okula başlamasıyla birlikte beyin yıkama programlarından ve “First Generation” kavramından haberdar oluruz. Manyak hipnoterapist öğretmen Megan Fisher’ın (Hope Davis) da etkisiyle iyice sinirlerimiz gerilir. 5. bölüm gelip çattığında ise gerçeklerle yüzleşme zamanıdır ve dizi bir anda bilimkurguya döner. 4000’li yıllarda, dünyada kalan tek insanların arasında, çitlerin kasabayı Abbies denilen yaratıklardan koruduğu ve bir çeşit diktatörlükte yaşadıklarını öğrenen ailemiz ne yapacaktır? Ne mi yapacaktır, tabii ki de diziyi senaristler eşliğinde rezil rüsva edeceklerdir!

O 5. bölümün ardından diziden çıkabilecek deli gibi bir potansiyel vardı ve bunu çok güzel yok ettiler. Rahatlıkla 3-4 sezon götürülebilecek The Walking Dead kıvamında bir potansiyelden bahsediyorum burada. Üstelik bu 3-4 sezonu hiç sünmüş bir olaylar dizisi haline getirmeden halledebilirlerdi. Ama bu yolu seçmeyen Wayward Pines gittikçe düştü, düştü… Ve 2. sezonla birlikte saçmalıklar dizisi halini aldı. İlk önce 1. sezonda Ethan Burke’ün kendi çabalarıyla yaratmaya çalıştığı her şeyi yok ettiler, ardından da zaten 1. sezon oyuncularını ortadan kaldırdılar. Wayward Pines’ın, First Generation’ın ele geçirdiği ve diktatörlüğü yeniden yerleştirdikleri bir kasaba haline gelmesi, üstüne de mantık hatalarından geçilmeyen bir dizi haline getirilmesi gerçekten can sıkar bir hal aldı.

Bir ara, dizinin senaristliğini bana verin daha iyisini yaparım dediğim bile oldu. Zaten 1. sezonda da ilk beş ve son beş bölüm arasında kopukluklar vardı; sanki konu başka bir şeydi de sonradan “biz bunu değiştirelim başka hale getirelim” dediler ve diziye sonradan bir eklenti yapıldı; o eklenti de orada hissedilmeyen protez bacak etkisi yaratmış oldu. Ayrıca ilk beş bölüm kendinden emin adımlarla ilerlerken, son beş bölüm “çabuk olsun bitsin de biz gidelim, zaten işimiz var” dermiş gibiydi.

Yorumlar