8 Mart Kadınlar Günü’nde Kadınlara Masallar

Bundan sonra, 1634’te Giambattista Basile adlı bir şair Pentemarone adlı eserinde masalın İtalya’da bilinen versiyonunu yazmış; burada masal Talia, Güneş ve Ay (Talia, Sun and the Moon) adıyla geçiyor. Kötü peri filan da yok. Büyük bir Lord’un Talia adında bir kızı oluyor, astrologlar da kızın hayatının bir keten çöpü yüzünden tehlikeye gireceğini söylüyorlar. Babası eve keten getirilmesini ve ip eğrilmesini yasaklıyor. Gerçekten de, kız biraz büyüdüğünde iğ eğiren yaşlı bir kadın görüp denemek istiyor, keten çöpü tırnağından içeri giriyor ve kız cansız bir şekilde yere düşüyor. Babası, kızını gömmek istemediği için şehir dışındaki köşklerden birine kaldırtıyor. O sırada ava çıkan komşu ülkenin kralı, tesadüfen bu evi ve içindeki kızı buluyor. Kızı uyandırmaya çalışıyor, tık yok. Pek de güzelmiş diyerek işini görüyor ve ülkesine dönüyor. Tabii gecenin üçünde o konakta ne işi varmış, hareketsiz yatmış rızası var, yatakta kimbilir ne seksi yatmıştır, o da kuyruk sallamak sayılır deyip işin içinden çıkabiliriz.

Talia, Sun and the Moon'dan; Şu ip eğiren yaşlı kadın figürü tam bir muammadır. Çocuklar da melek gibiymiş maaşallah.

Talia, Sun and the Moon’dan; Şu ip eğiren yaşlı kadın figürü tam bir muammadır. Çocuklar da melek gibiymiş maaşallah.

Bu kadar da değil, adam evli, kraliçesi var. Şimdi o yıllarda, özellikle savaşa ve ava giden erkeklerin karılarını aldatması, aldatmadan sayılmıyor. Erkeğin kadına verdiği söz genelde “Evime senin üstüne birini getirmeyeceğim.” den ibaret. Yoksa erkek adam, ihtiyacı var, takımların pas tutmaması lazım. Kral evine dönedursun, Talia’nın karnı şişiyor. Bir süre sonra da nurtopu gibi ikizleri oluyor. Göremiyor tabii, hala uykuda. İkizler, annelerinin göğüslerinden süt emerek hayatta kalıyorlar. Bir gün, bir tanesi yanlışlıkla annesinin parmağını emiyor ve keten çöpü dışarı çıkıyor. Kız şak diye uyanıyor. Bir bakıyor ki iki bebek. Onlara Güneş ve Ay isimlerini takıyor ve üçü mutlu mutlu evde yaşamaya başlıyorlar.

Nitekim kral Talia’yı unutamayarak geri dönüyor. Bir bakıyor, kız uyanık, iki de bebek. E adam ne yapsın? Bizde olsa dost hayatı yaşıyorlar derlerdi. Nitekim, kraliçesi adamın uykusunda üçünün adını sayıkladığını duyuyor. Kralın teşrifatçısından her şeyi öğrenen Kraliçe, kırdaki köşkü buluyor ve Güneş ile Ay’ı pişirmesi için aşçısına emir veriyor. Aşçı insancıl çıkıyor ve iki kuzuyu pişirip yediriyor krala. Kraliçe, sonra da Talia’nın yakılması için emir veriyor. Talia güzel elbiselerini çıkarmak için izin istiyor ve her bir parçayı çıkardığında ıstırapla bağırıyor. Kral bunları duyup geliyor, Kraliçe de her şeyi itiraf ediyor. Kral teşrifatçının, Kraliçe’nin ve aşçının yakılması emrini veriyor, aşçı ise çocukları sağ bıraktığını söylüyor. Kral Talia’yla evleniyor ve mutlu yaşıyorlar.

Basile ve Perrault.

Basile ve Perrault.

Şimdi, elimizde ne var? Aldatılan bir kraliçe, sefa pezevengi bir kral ve en önemlisi, tecavüzcüsüyle evlenen bir kadın, hem de kendi isteğiyle. Hayatı boyunca uyumuş bir kadının saflığından gelen kabullenme belki de, ama Talia’nın idam sehpasındaki hilesinden anlıyoruz ki, o kadar da saf değil.

Yorumlar