Alt Kültürde Savaş Sanatı – Işın Kılıcı
Tanıtmaya hiç gerek olmayan, bilim kurgu alemlerinin en ikonik silahı ışın kılıcını inceliyoruz bu sefer. Ancak fantastik bir silahı incelediğimiz ilk yazımız bu olacağından kuralları biraz değiştirmekte fayda var. Öncelikle en önemli noktaya parmak basmak istiyorum: Işın kılıcı diye bir şey yoktur!
Bu konuda anlaştıysak ışın kılıcının teknik olarak gerçek olup olamayacağı üzerine bir yazı yazmanın saçma olduğunu belirtmek isterim. Her şeyden önce hem ben fizikçi değilim hem de bu silahın var olup olamayacağı biraz köşemizin konusunun dışında. Onun yerine ışın kılıcının gözlemleyebildiğimiz formuyla hikayesinin evreni içerisinde gerçek olduğunu var sayarak bir silah olarak değerlendirmenin daha yerinde olacağı kanaatindeyim. Yoksa o kristal, bu lazer sabaha kadar tartışırız.
Temel Bilgiler
Işın kılıcı ya da Lightsaber isimli silahla 1977 tarihli George Lucas filmi “Star Wars”da tanışırız. Burada gördüğümüz haliyle ışın kılıcı yaklaşık 90 cm. namlusu, 25 ila 30 cm. arasında kabzası olan bir buçuk el, yivsiz, balçaksız bir uzun kılıçtır. Namlusu tamamen, son derece yüksek ve yoğun ısı enerjisi yayan bir ışından yapılmıştır. Dolayısıyla bir kılıç olarak değerlendirdiğimizde namlunun tamamı yalım görevi görür. İsminin içinde Saber kelimesi geçmesine karşın süvari kılıçlarının aksine kıvrımlı bir namlusu yoktur. Kıvrımlı namlu tasarımının silahın kesme özelliğiyle ilgili olduğunu düşünürsek, ışın kılıcının böyle bir kıvrıma ihtiyacı olmadığını da anlarız.
Filmlerde gördüğümüz ışın kılıçları Sabre’dan ziyade katana örnek alınarak tasarlanmış gibi gözüküyor. Elbette ki bir ışın kılıcının hem Sabre hem de katanadan kıvrımı dışında en büyük farkı sustalı olması. Işın kılıcı, öyle gözüküyor ki, kabzasında yer alan bir mekanizma sayesinde namlusu açılıp kapanabilen bir silah. Namlunun tamamı enerjiden yapılmış olduğu için sair sustalı silahların aksine kapalı olduğu zaman yerleşmesi gereken bir hazne yok. Eski Expanded Universe (EU), yani filmler dışındaki Star Wars külliyatında kabza içindeki projeksiyon mekanizması detaylı bir şekilde tarif edilse de eski EU şu an çöpe gitmiş olduğu için bu açma kapama sisteminin nasıl çalıştığını tam olarak bilemiyoruz. Yeni EU içinde silahların bir kristal vasıtasıyla çalışması modeli korunmuş. Dolayısıyla bir projeksiyon sistemi olması da makul gözüküyor. Kullanıcı istediği anda ortaya çıkan namlu, adeta yoktan var oluyor ve yine kullanıcı istediği anda kayboluyor.
Mükemmel Bir Namlu
Işın kılıcının namlusuna bok atmak oldukça zor. Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla son derece lokal bir alanda korkunç bir ısı enerjisi yayıyor. Öyle ki namlu, temas ettiği herhangi bir materyali eritmek suretiyle kesebiliyor. Işık benzeri bir materyalden yapılmış olan bu namlunun yer yanı aynı derecede “keskin” olduğu için de bir sırt veya yalım kavramından bahsetmek anlamsızlaşıyor.
Namlunun uzun menzilli pek çok silahtan daha güçlü olduğunu “Empire Strikes Back” sırasında açıkça görüyoruz. Luke Skywalker, Hoth Savaşı sırasında bir AT-AT’nin zırhını fazla zorlanmadan keserek, el bombası tarzı bir patlayıcıyla aracı etkisiz hale getiriyor. Bu sekans boyunca AT-AT’nin yüksek kalibreli pek çok silahtan etkilenmediğini görüyoruz. “The Phantom Manace”da ise Jedi ustası Qui-Gon Jinn son derece güçlü olduğu ima edilen zırhlı bir güvenlik kapısını kısmen daha uzun sürede de olsa etkisiz hale getirebiliyor.
Isı enerjisinin bir etkisi de düşmanda meydana gelen yaraların neredeyse anında koterize olması. Bunun etkileyici olsa da nispeten kötü bir özellik olduğunu vurgulamak lazım. Işın kılıcının kanamalara yol açmadığı anlamına gelen bu yan etki, silahın öldürücülüğünü azaltıyor. Ne var ki zırh delici gücü karşısında çok da önemli bir problem olmasa gerek…
Yok Denecek Kadar Hafif
Işın kılıcının namlusu hakkında sıklıkla yapılan eleştirilerden biri ışık benzeri bir materyalden yapılmış olduğundan ağırlığının olmaması ve bu nedenle silahın dengesi bozuk olacağından muharebeye elverişsiz görülmesidir. Ben şahsen bu görüşe katılmıyorum. Kesmek için tasarlanmış silahların ağırlık merkezinin namlu ucuna, batmak için yapılmış silahların ağırlık merkezinin ise kabzaya daha yakın olduğu doğrudur. Normalde ışın kılıcı gibi genelde savrularak ve kesmek amaçlı kullanılan bir kılıçta ağırlık merkezinin namluya doğru olması gerekir. Ancak ışın kılıcının kesmek için herhangi bir kuvvet gerektirmediğini gözlemlediğimiz için ağırlık merkezi ve desteklediği dairesel momentum da anlamsız kalıyor. Zaten yok derecede hafif olan bu silah dokunduğu her şeyi, herhangi bir kuvvet uygulamadan kesiyor gibi.
Zorlarsak namlunun ışıktan oluştuğu için pırıl pırıl parlamasını eleştirebiliriz. Bu özellik nispeten karanlık mekanlardaki karşılaşmalarda kullanıcının görmesini zorlaştırabilecek gibi gözüküyor. Öte yandan “The Clone Wars”da Obi-Wan Kenobi ve Anakin Skywalker’ın karanlık mekanlara girerken ışın kılıçları vasıtasıyla ışıklandırma sağladıklarını görüyoruz. Üstelik namlu istendiği zaman kapatılabildiğinden fark edilmemenin önemli olduğu durumlarda, bu parlak ışığın yol açabileceği sorun da ortadan kalkıyor.
Gerçekten de safi kabza büyüklüğünde taşınabilen ışın kılıcı, kolay saklanabilir ve gizli operasyonlarda da kullanılabilir gözüküyor.
Günahıyla sevabıyla namlu hakikaten şahane… Dezavantajları, dev avantajlarının yanında devede kulak kalıyor. Ancak kabza için aynı şeyi söylemek maalesef mümkün değil.
Havalarda Uçuşan Eller ve Parmaklar
Namlusu yüksek bir teknoloji ürünü olan ışın kılıcının kabzasında hemen göze çarpan eksiklik balçak. Tunç devrinden beridir kılıç benzeri silahların tasarımında değişmez bir öğe olan balçak, namlunun kabzayla birleştiği noktada savaşçının elini koruyan bir siper görevi görür. Zira aksiyon filmlerinde gördüğümüzün aksine bir kılıç dövüşünde korunması gereken en önemli uzuv savaşçının elidir. El, silahı tuttuğu için sürekli en önde bulunarak rakip açısından çok cazip bir hedef teşkil eder. İşte bu nedenle kabza tasarımları zamanla ellerin korunması için evrim geçirmiştir. Işın kılıcı gibi teknolojik açıdan son derece gelişmiş bir silahın bir balçağının olmaması şok edici bir tasarım hatası. Bu haliyle Jedi şövalyelerinde el ve parmak zayiatının çok daha yüksek olması gerekiyordu.
Star Wars evreninin eski halinde balçaklı ışın kılıçlarına az da olsa rastlanıyordu. Yeni evrende bu tarz bir tasarımla “The Force Awakens”da karşılaşıyoruz. Kylo Ren’in istavroz siperli kılıcı fragmanda ilk göründüğü andan itibaren büyük tartışma yaratmıştı. Bu kılıçla ilgili söylenen olumsuz şeylerin ciddi bir kısmına katılmadığımı belirtmek isterim. Kılıcın siperlerinin kullanıcıyı yaralayacağı fikrini oldukça saçma buluyorum. Bir asker kendi kılıcının siperiyle kafasına falan vuruyorsa zaten sıkıntı kılıçta değildir.
Öte yandan Kylo Ren’in kılıcında iki yana açılan deliklerden çıkan ilave ışınları siper olarak değerlendirmenin ne kadar doğru olduğu tartışılır. Stabil olmayan, çatlak bir kristalle yapılmış bu kılıcın fazla yüklenen mekanizmasını dengelemek için kabzanın iki yanına açılan egzostlardan iki küçük ışıncık çıktığını görüyoruz. Işın kılıcının ışınları birbirlerine çarptıkları için de ister istemez Longsword veya Arming Sword benzeri bir siper tasarımı ortaya çıkmış oluyor. Bu bağlamda Kylo Ren’in ışın kılıcının tüm Star Wars evrenindeki en iyi tasarlanmış ışın kılıcı olduğunu söyleyebiliriz belki. Lakin bu siperin aşil tendonu sağa sola açılan T şeklindeki egzostlar. Evet, bu parçalar kabzanın materyalinden yapılma. İşin aslı bu egzostlar T şeklinde dışarı çıkmasa bile rakibin kılıcı siperle temas ettiğinde öyle ya da böyle kabzayla da temas edecek. Asıl soru ışın kılıcının kabzasının, ışınına karşı dayanıklı olup olmadığı.
Işın Kılıcı Her Şeyi Keser mi?
Eski EU bize ışın kılıcına dayanıklı materyallerin varlığından bahsediyor ancak yeni evrende elimizde bununla ilgili bir bilgi yok. En somut örnek “The Phantom Manace”da izlediğimiz Qui-Gon Jinn, Obi-Wan Kenobi vs. Darth Maul savaşında Darth Maul’un çift namlulu ışın kılıcının tek namlusunun, kabzanın kesilmesi sonucu çalışmaz hale gelmesi. Demek ki en azından Darth Maul’un kılıcının kabzası ışın kılıcına dayanıklı değil. Elbette Darth Maul’un kılıcı dandik bir materyalden yapılmış da olabilir. Bilemiyoruz.
Öte yandan ışın kılıcına dayanıklı materyaller varsa askerlerin bu materyalden yapılan zırhlarının niye olmadığı da ayrı bir soru işareti…
Her halükarda kabzadan kırılarak üç farklı ışın halinde çıkan bir namlu en iyi siper sistemini oluşturacaktı. Ancak böyle bir tasarımı herhangi bir kılıçta göremiyoruz. Modellenirken örnek alınan katananın bile primitif de olsa bir balçağı olduğu düşünülürse bu durum ışın kılıcının en kötü özelliği sanırım.