Amerika’nın En Ünlü Hortlağı: Bell Cadısı (Bell Witch of Tennessee)

Efsanenin Yayılışı

Kate’nin, bir iki kere evin on üç mil ötesindeki kilisede verilen vaazı, aynı saatte kelimesi kelimesine ev halkına ve konuklara aktardığı da söylenir (bunun kanıtını o devirde nasıl bulmuşlar ayrı konu).

Konuklar demişken, artık bu sır filan değilmiş tabii, Bell Cadısı’nın namı tüm komşu kasabalara ve hatta şehirlere yürümüş, bir çok kişi merak edip gerçek olmadığını görmeye gelmeye başlamış. Anlayacağınız, kasabanın iyi bir turistik geliri olmuş bu sayede. Tabii gelenlerin pek çoğu başta inanmıyormuş, ama “cadı” hepsinin fikrini değiştirmeyi başarmış. Konuklardan biri, North Carolina’da yaşayan büyükannesiyle ilgili bir soru sorduğunda bilmiş, ya da bir İngiliz’in aile üyelerinin taklidini yapmış: İngiliz ertesi sabah annesiyle babasının endişeli seslerini duyarak uyanmış, tabii ki orada değillermiş. Adam kasabadan kaçmış. Sonradan Bell ailesine yazarak varlığın ailesini de ziyaret ettiğini anlatmış ve şüpheci davrandığı için özür dilemiş.

Bir keresinde, Frank Miles adında iri yarı bir adam gelerek cadının icabına bakabileceğini söylemiş. Geceyi Bell’lerin evinde geçirmek istemiş, ama tıpkı çocuklar gibi onunda örtüleri birden çekilmiş ve bu esnada cadı neye uğradığını anlayamayan adamın suratına bir tane patlatmış. Öyle şiddetli vurmuş ki Frank devrilmiş ve cadı ona vurmaya devam etmiş, aynı zamanda da şöyle haykırıyormuş; “Seni aptal, ben ruhum, sen insan, hiç kazanabilir misin! Vazgeç!” (Haklı.)

Kasaba turist çekiyormuş çekmesine, ama bu Bell ailesine pek yaramamış. 1818’de John Bell’in korktuğu başına gelmiş; kilisenin ihtiyar heyetinden atılmış. Nedeninin bir köle alış verişi sırasında yapılmış usulsüzlük olduğu söylenmişse de, herkes adamın itibarının “cadı” yüzünden düştüğü konusunda hemfikirmiş.

General Jackson ve maiyeti.

1819’da artık efsane iyice yayılmaya başlamış. Gelen ünlü konukların arasında, sonradan 7. Amerika Birleşik Devletleri başkanı olacak General Andrew Jackson da varmış. Bell’lerin üç büyük oğlu John Bell Jr., Drewry ve Jesse Bell New Orleans Savaşı’nda onun birliğindeymiş. Söylentiler alıp yürüyünce, General merak edip bölgeyi ziyaret etmiş. İyi eğitimli atların koşulduğu büyük bir arabayla seyahat ediyormuş, yanında sekiz on tane güvenilir adamı varmış. Bell ailesinin arazisine yaklaştıklarında, araba duruvermiş. Atları kamçılamak işe yaramamış, kıpırdayamıyorlarmış. Jackson “Bu Bell Cadısı olmalı!” diye bağırmış ve dişi bir ses dile gelerek artık gidebileceklerini, akşam onları tekrar ziyarete geleceğini söylemiş.

Jackson’un adamlarından biri cadı avcısı olduğunu iddia ediyormuş; silahındaki gümüş kurşunun her türlü kötü ruhu korkutacağını, cadının da bu yüzden kaçtığını söylemiş. Birden adam havaya yükselmiş ve fena halde dayak yemeye başlamış. Haykırıyor, birinin vurduğunu söylüyor ve yardım istiyormuş. Sonra da görünmez bir ayak arkasından tekmelemiş gibi, kapıdan dışarı uçmuş. Çok kızmış olan “Cadı”, grupta bir “sahtekâr” daha olduğunu söyleyerek, ertesi akşam gelip “onunla da görüşeceğini” açıklamış.

General Jackson’un bütün adamları, oradan gitmek için yalvarmaya başlamışlar. Bence bu epey komik bir detay tabii. Jackson direnmiş, çünkü sahtekârın kim olduğunu öğrenmek istiyormuş. Adamlar çadırlarına yatmaya gitmişler. Sabah ise, son süratle Nashville tarafına doğru uzaklaşırken görülmüşler. Ne olduğu hiç öğrenilememiş. Ama General Jackson’un etrafındakilere “Bell Cadısı’yla bir kez daha karşılaşacağıma, İngilizlerle savaşmayı yeğlerim!” dediği söylenirmiş.

Bu yazı, "Ünlü Hayaletler" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar