Büyü, Bilim ve Teknoloji Üstüne Üçüncü Bir Deneme

Geleneksel olarak; büyü ve bilimin farkı, anlaşılabilirlik üstünden tartışılır. Lakin her insanın bireysel deneyimi kendine özgüdür. Evrenin anlaşılabilir veya anlaşılamaz olması insanın kişisel kanaatini pek bağlamaz.

İnsan deneyimi çok acayip bir olay. İnsanın kafasındaki düşünce ile etrafındaki gerçekliğin birbirine paralel olacağına dair hiçbir garanti yok. İnsanın deneyiminin kısıtlılığı, bu konuda ana etmendir. Hatta daha da ileri gidersek; insan bu deneyim ve düşüncelerin sonucu olan nesnel gerçeklikle, tutarsız davranışının örneklerini her gün sokakta yürürken görmek mümkün.

Evrenin gerçekliği ile insanın kafasındaki düşünce bağımsızsa, evrenin gerçeğinden bağımsız olarak, insanın kafasındaki evrene dair bilgilerin, sırf organize olma şekillerinden ötürü büyülü veya bilimsel olabileceğini geçen yazılarda irdelemiştim. Şimdi de diyorum ki; insanın niyetinden bağımsız olarak, bilginin insana geliş şekli de büyü veya bilime sebep olabilir.

Üçüncü Bir Deneme

Takdir edersiniz ki; insan ancak elindeki gözlemlerle, bütününün işaret ettiği bir çözüme ulaşarak bilimsel bilgi üretebilir. Sağa sola bakıp, yakında düzlükler ve uzaklarda tepeler gören bir Orta doğu köylüsü “dünya düzdür.” dediğinde onu ne ile suçlayacağız? Dünyanın düz olduğunu düşünen adamı aptallıkla suçlamak çok kolay, peki dünyanın yuvarlaklığını kaçımız en çıplak ve en nesnel haliyle deneyimledik? Köylü dayıyı dünyanın yuvarlak olduğuna inandırmak için doğduğu yerden en az 10000 kilometre kuzeye götürmek lazım ki; dünyanın düz olmadığına dair gözüyle görebileceği bulgulara erişim sağlasın.

Coğrafya kitabı okuyup dünyanın yuvarlak olduğuna inanmak, herhangi bir kutsal kitap okuyup inanmak kadar kolay. Peki kendine ait deneyimlerin doğruluğunda ısrar edip, etraftaki insanların ortak mutabakatına karşı çıkmak kolay mı? Yoksa Orta doğulu köylü ile dalga geçilmesinin sebebi koyun gibi sürüyü takip etmemesi mi?

Antik Yunan filozofları, Yerküre’nin şeklinin küresel olduğu kanaatine varmak için hem dünyada seyahat ettikçe yıldızların hareket düzeninin değişmesini, hem de dünyanın ay üstünde bıraktığı gölgenin kenarının, kıvrık olmasını tam kesin kanıt olarak kabul edemediler. Herkes fikrin doğru olduğuna az çok emindi ama kimse “Evet bu fikri ben ortaya attım.” diyen adam olma riskine giremiyordu.

büyübilim

Dönemin en bilgili adamları mevzu üzerinde tam karara varamamışken, Orta doğuda yüncülük ve peynircilikle uğraşan adamların yazdığı din kitabında “dünya düzdür” yazmasından daha doğal bir şey yok. Adamın gözlemlerinin ve bilgiyi düzene oturtma yeteneğindeki eksiklikler doğal olarak bilime ters, büyüye yakın fikirlere sebebiyet veriyor ve varabileceği en makul sonuç da bu.

Bir bilimsel bilgiyi aktif olarak üretmeyen her insan evladı, o bilginin doğruluğu konusunda bilginin üreticilerine güvenmek zorunda. Bu güven, Orta doğu köylüsünün köyün din adamına duyduğu güvenden farklı değil. Nasıl ki üniversiteler ve devlet daireleri bilimsel bilginin bozulmadan aktarılmasından sorumlu ise, tarikatler ve tapınaklar da aynı şekilde dinsel bilginin bozulmadan aktarımından sorumluydu. Zaman içinde nasıl yozlaştıklarını ve ellerindeki bilgi tekelini kötüye kullandıklarını görüyoruz. Birinin bilim üretimi ile ötekinin büyü üretimi arasındaki yöntemsel fark, sokaktaki adama bilgiyi sunma yöntemleri de ne kadar büyük fark yaratıyor?

Bu yazı, "Büyü ve Bilim Üzerine Denemeler" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar