Büyü ve Bilim Üzerine Altıncı Bir Deneme
ilk Ultima oyununda Avatar, lordlu kılıçlı başlayan macerasını tamamlayabilmek için uzay gemisi kullanmayı öğrenir ve uzay gemisi ile dünyanın dış yörüngesinde düşman vurduğu bir alt oyundan geçer. Bu esnada öldürmeye çalıştığı kötü büyücü, elektromekanik aksamlar kullanarak iblisler üretiyordur. Bu kafa Ultima Online’a kadar devam etti. UO içinde hiç kullanılmamış uzay gemisi görselleri ve sonradan starroom için kullanılmış “yıldızlı uzay boşluğu” görseli vardı. UO, MMO pazarının iç dinamikleri yüzünden sıkıntılara girdiği için tamamına eremedi.
İlk Thief oyununda, zincirli çarklı bir dünyada soygun işleri yapan hırsız Garret, birden zombi, tanrı ve büyücü içinde kalır. Ve hiç şaşırmaz, içinde yaşadığı gerçekliği de sorgulamaz. Oyuncunun oynarken yaşasığı “olur mu öyle iş” hissiyatı tamamen oyuncunun kafasında cereyan eder. Thief eser devam ederken edebi tür değiştirmenin en temiz örneklerinden biridir.
*Eski oyun spoilerı bitti*
Bazı zevat bilim kurguyu fantazi kurgudan üstte tutarak ego beslemeyi çok sever, bu zevatın bir alt kümesi olan zevat onunla da yetinmeyip bilimkurguyu ciddiyete göre alt gruplara bölüp, bir kat daha ego besler. Lakin şunu unutmamak gerekir ki; bunların hepsi eşit derecede uydurmadır ve asıl mesele, anlatılan hikayenin insanın deneyimini zenginleştirmesidir. (ki sanat zaten kibar tabirle ilüzyon, kaba tabirle yalancılıktır.)
“Yeteri kadar gelişmiş bilim, büyüden ayırt edilemez.” kanunu, okuyucunun insan olduğu ve ilüzyona meyyal olduğu varsayımı ile doğrudur. Ayırt etme işlemine kalkışan gözlemcinin, kusurlu gözlemci olması şarttır. Kusurlu bir gözlemci şahit olduğu gelişmiş bilimi, kendi kısıtlı bilim bilgisi ile bağdaştıramayacak ve bu bilgi eksikliği bir tutarsızlık sanrısına sebep olacaktır. İşte bu tutarsızlık sanrısı, zaten insanın gelişmiş bilime bakıp “bu büyüdür” demesidir. Ve ironi şu ki; işbu ilüzyon zaten her kitapta vardır. Kalkıp da “ehehe zekanız fantaziye mi yetiyor.” diyen şuursuzun okuduğu Odyssey 2001 de olsa, kaşağı da olsa deneyim aynı deneyim. (ek: büyü=bilim gibi bir fikir yoktur. Birisi tutarlı öteki tutarsız evrende olur)
Seri bitti.
Bütün bu yazılar kişisel kanaatim gibi geliyor ama aslında değil. Kişisel kanaatim bütün bunların aslında önemli olmadığıdır. Hikaye insana anlamlı geldiği sürece değersiz değildir.
*Orjinali bu, bizzat kendim el yordamıyla çevirdim.
“…Yama leaned back in his chair, a glass of the Buddha’s wine in his left hand, a half-filled decanter in his right. “Then the one called Raltariki is really a demon?” asked Tak. “Yes – and no,”
said Yama, “If by ‘demon’ you mean a malefic, supernatural creature, possessed of great powers, life span and the ability to temporarily assume virtually any shape – then the answer is no. This is the generally accepted definition, but it is untrue in one respect.” “Oh? And what may that
be?” “It is not a supernatural creature.” “But it is all those other things?” “Yes.” “Then I fail to see what difference it makes whether it be supernatural or not – so long as it is malefic, possesses great powers and life span and has the ability to change its shape at will.” “Ah, but it makes a great deal of difference, you see. It is the difference between the unknown and the unknowable, between science and fantasy – it is a matter of essence. The four points of the compass be logic, knowledge, wisdom and the unknown.
Some do bow in that final direction. Others advance upon it. To bow before the one is to lose sight of the three. I may submit to the unknown, but never to the unknowable. The man who bows in that final direction is either a saint or a fool. I have no use for either.”…”