Büyü ve Bilim Üzerine Beşinci Bir Deneme

Büyülü düşüncede diriliş aslında ölen için gereksizdir. Din öyle kurgulanır ki; ölen kişinin bütün önemli bilgilerini taşıyan ruh, çok daha güzel bir yere gider. O gittiği yerde çok daha güzel yaşar. Dünyanın derdinden, tasasından arındırılmış ortamı deneyimler ki, öldükten sonra bu hikayeler de aslında ölen için pek anlamlı değildir. Geride kalanlar, hem ölen sevdiklerinin iyiliğini istedikleri, hem de kendi ölümlülükleri ile başa çıkmak zorunda kaldıkları için bu hikayelerle rahatlarlar.

Büyülü dirilişin iki anlamı vardır. İlki insanların korkularına kesin cevap vermesidir. Ruhun insana dair bütün bilgileri taşıması ve bedenden ayrılınca varlığa devam etmesine dair, gözlemcinin de bizzat ölmesini gerektirmeyen en güçlü kanıttır. İkincisi ise, insanın  bencilliğidir. Kendi ölmemek, ama ölmüş sevdikleriyle buluşmak ister. Kendi ölmeye yanaşmadığı için de, sevdiklerini diriltmenin peşine düşer.

Lazarus'un dirilişi mühim bir olay.

Lazarus’un dirilişi mühim bir olay.

Diriliş beklentisinin insan davranışına pek çok tezahürü vardır. En basitinden; insanlar mallarıyla gömülürler, çünkü aslında yok olmamışlardır ve sahip oldukları mallar hala onlarındır. Hatta bazı kültürler bunu abartıp, toprak mülkiyetini atadan çocuğa geçirmezler; mülk ilk tapuyu çıkaranda kalır.

Büyünün genelde ölülerin ruhlarını denetlemekten sorumlu tanrıları olur, rahipler ruhu geri almak için bu tanrılardan izin isteyen törenler düzenlerler ki, büyücü ile rahip arasındaki fark genelde; “benimki rahip seninki cadı.” seviyesinde kalır. Bir de tabii ki; ölenin vücudunu kullanılır durumda tutmak lazımdır ki ruh geri gelince içine girebilsin. Bazıları bu vücut işini ciddiye alırlar, dirilişin 3-4 gün içinde gerçekleşmesine mantıklı derler. Kimileri daha gevşektir, vücudu turşu veya pastırmaya çevirip de saklayınca, dünyanın sonunda bile kullanılır halde geri çıkarılabileceğine inanırlar.

Bütün çabalara rağmen büyülü dirilişin ters gideceğini düşünenler de olmuştur. Büyülü paradigmalarda en korkutucu fikirlerden biri, dirilenlerin yanlış dirilmesidir. Dirilenin ruhu yozlaşmış olabilir. Ruhun yozlaşması, bu düşüncenin en önemli kısmı olan ruhun güvenliği varsayımını bozar veya büyülü düşüncenin yerlisi olan, normalde bedensiz bulunan kötü ruhlardan biri vücuda yerleşebilir. Bu durumda çok tehlikeli bir varlık yaratılmış olur. Veya tanrılar bu kibirli hareket karşılığında bedel talep edebilirler. Varoluşun kanunları cana karşı can gerektiriyor olabilir.

Uzayda da olsa insan insandır, ölümün ötesinde bişeyler olduğunu bilmek ister. (orjinal sahne, dikkat ederseniz soldaki yaşlı Anakin)

Uzayda da olsa insan insandır, ölümün ötesinde bişeyler olduğunu bilmek ister. (orjinal sahne, dikkat ederseniz soldaki yaşlı Anakin)

Bunlar en temel fikirler. En başta dediğim gibi büyünün ve bilimin ölüş ve dirilişi nasıl değişik ele aldığına dair sayısız örnek bulmak mümkün. Ben farkı genelde şöyle özetliyorum;

  • Bilim-kurguda insanın varoluşsal kaygılarını giderecek, toplumsal seviyede de “evet bu kişi ölüden dönmüştür” algısına mahal verecek bir diriliş yolu yoktur. Bu bilimin sunduğu kaçınılmazlık bilgisinin bir uzantısıdır.
  • Fantazi-kurguda ölüyken dirilmek mümkündür, çünkü büyü zaten anlaşılmaz karışıklıktaki kuvvetlerin tutarlı manipülasyonudur. Bu diriliş öğesi, duygusal tepki çekme amacıyla düzenli olarak kullanılır. Bu; büyünün insanların korkularından ve dileklerinden doğmuş olmasının sonucudur. Hatta bilimkurgu ile fantazinin birbirine en kötü karıştığı noktalarda, yazarlar bu fırsatı kullanıp bilimin çok geliştiği ortamda bile ruhtan dirilişten bahsederler.
Bu yazı, "Büyü ve Bilim Üzerine Denemeler" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar